Büyümeye Evet; Ama kapsayıcı olana daha çok EVET

Abone Ol
“kapsayıcı bir büyüme” olarak adlandırılır. Türkiye gibi işsizlik ve gelir eşitsizliklerinin yüksek olduğu ekonomilerde büyümenin bu problemleri hafifletmesi, bunların vatandaşı üzerine yarattığı olumsuz etkileri azaltması beklenir. Maalesef ülkemizde büyüme çok uzun yıllardır kapsayıcılık niteliğini yitirmiş, yüksek maliyetler karşılığında elde edilir olmaya başlamıştır. Bu maliyet, salt büyümek için kullanılan finansman maliyetinin artması şeklinde düşünülmemelidir. Büyüme, kapsayıcılık özelliği bir yana, ekonomimiz içinde yol açtığı yeni sosyal ve ekonomik problemler aracılığıyla da bizleri yeni birtakım maliyetlerle karşı karşıya bırakabilir. Bu arada büyümenin farklı kesimler üzerinde yaratabileceği asimetrik etkilere bağlı olarak birtakım mağduriyetlerin, refah kayıplarının ortaya çıkması da mümkündür. NEDEN KİMSE BÜYÜMEYİ HİSSETMİYOR? 2021’in büyüme rakamları hafta başında açıklandı.  Resmi verilere bağlı olarak, Türkiye’de ekonominin %7 oranında büyüdüğünü gördük.  Tartışmalar da bundan sonra başladı.  Zira ekonomi bu kadar büyüdüyse, neden kimse bunun olumlu etkilerini hissetmiyor? Elbette sorunun cevabı, TÜİK’in enflasyon rakamlarında olduğu gibi, büyüme konusunda da sonuçların her kesim tarafından aynı ölçüde ve aynı yönde hissedilmemesinde saklıdır.  Diğer bir deyişle konu, büyümenin kapsayıcılığı sorununda düğümlenmektedir. 2020 salgın yılının ekonomik göstergelerde yarattığı baz etkisiyle, II. çeyrek rakamlarının çok daha yüksek çıkması beklenmektedir.  Büyüme ile birlikte ekonomide süregelen işsizlik ve enflasyon sorunlarının o günlerde de devam edecek olması, bugünkü tartışmaların 2021 sonbaharında şiddetlenerek tekrar ortaya çıkmasına neden olacaktır.  Özelikle yüksek enflasyon ve işsizlik devam ederken, beklenen büyümenin %10’ları aşması, kamuoyunun açıklanan oranlara şüpheyle bakmasına yol açacaktır. Dolayısıyla kapsayıcılık, aynı zamanda açıklanan performans ölçütlerine yönelik güven sağlamanın da bir aracıdır. Bugün yaşadığımız tartışma elde edilmiş olan büyümenin tamamıyla kapsayıcılığının düşük olmasıyla ilgilidir. Diğer bir deyişle verilere karşı ifade edilen güvensizlik, büyümenin yol açtığı gelir artışlarının toplumda dar bir kesimin çok daha zenginleşmesine yol açmasından, geniş halk kitlelerinin iktisadi durumunda ise kayda değer bir fark yaratmamasından kaynaklanmaktadır. İşsizliğin %13’leri aşması, geniş kapsamlı işsizliğin %29’lara yaklaşması, gençlerin dörtte birinin işsizlik riskine maruz kalıp, istihdam oranının ise %43 gibi sınırlı bir seviyede dalgalanması, büyümenin kapsayıcılığının düşük olmasındandır. Gelir eşitsizliğinin son yıllarda giderek büyümesi, salgının olumsuz ekonomik etkileri nedeniyle yoksul sayısının artması, bir ekonomide elde edilen yüksek büyüme oranları konusundaki algıları olumsuz etkilemektedir. Salgın öncesinde 10 milyon civarında olan “göreli” yoksul sayısının, salgınla birlikte 15 milyonu aşan seviyelere ulaşması ve devletin bu konuda yeterli ve kapsamlı bir müdahalede bulunamaması da yüksek büyüme oranlarının inandırıcılığını azaltmaktadır. REFAHA ETKİ ETMEYEN BÜYÜME Evet… Ekonomi büyümektedir… Ama bu büyüme çok dar bir kesimin gelirlerine ve refahına etki etmektedir… Toplumun çok daha geniş kesimleri bu büyümenin olumlu etkilerini kendi gelirleri üzerinde hissedememektedir. İşte böyle bir ortamda kamu kesimi “kapsayıcı” bir büyüme ile ihtiyaç sahibi kesim ve hanelere, kendi bütçesinden doğrudan destek vererek ve böylece salgının yaratmış olduğu olumsuz ekonomik şartların etkilerini bir nebze hafifleterek, büyümenin nimetlerini daha geniş kesimlerle paylaşabilir. Mademki büyüme performansı bu kadar iyi gelmiştir ve izleyen çeyreklerde de devam edecektir, o zaman devletin vergi gelirlerde bir azalma ortaya çıkmayacaktır.  O halde neden kamu, vatandaşına doğrudan desteklerinin tutarını ve kapsamını arttırmamaktadır? Neden elde edilen büyümenin daha geniş kesimleri kapsaması sağlanamamaktadır? Ve neden büyüme rakamlarına yönelik inandırıcılık sorunu yaşanmaktadır? Sanırım bu soruların cevabı da büyük ölçüde, gerçekleşen büyümenin nasıl sağlandığında saklıdır. Özellikle salgının etkilerinin hala devam ettiği Türkiye’de, iktisadi faaliyetlerin %50’den fazlasının yer aldığı hizmet sektörünün, henüz istenilen seviyelere dönememiş olması, diğer sektörlerin katkılarıyla elde edilen bu büyümenin yarattığı gelirlerin hizmet sektörünün mağdurlarına yeterince paylaştırılamaması büyümenin kapsayıcılığına gölge düşürmektedir.