“Burada Devlet Yok”

Abone Ol
Tek bildiğim depremle gelenin, depremle gideceği. Gücü eline almak için Türkiye’nin 100 yıllık kamu birikimini birbirinin hücrelerine dokunamayacak şekilde parçalara ayıran, devlete lobotomi yapan bu siyasetin 100 yılda bir görülebilecek şiddette felaketin ortaya döktüğü gerçeklerle, silineceği.  

Loading...

Adıyaman’dan bir kadın. Yalnız başına arabada. Kaçıyor. Deprem olalı 20 saat olmuş. Aklı geride bıraktığında. Her yerin yıkıldığını, karanlığı, soğuğu, evsiz, ekmeksiz kaldıklarını şarjını kollayarak çektiği videoda anlatıyor. Ve yapayalnız bırakıldıklarını. “Burada devlet yok” diye bitiyor sözleri. Ağlıyor. İkinci günün öğle saatleri geçmiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan televizyonda. Depremlerin vurduğu 10 ilde OHAL ilan ettiğini anlatıyor. 34 saat sonra OHAL. Hükümet olarak attıkları adımları, sevkiyatları, TSK’yı ikinci günde devreye soktuklarını. Ekliyor bir de: “…insanımızı birbirine düşürmeye niyetlenenleri yakından takip ediyoruz. Gün, onlarla tartışma günü değildir. Günü geldiğinde şu anda tuttuğumuz defteri de açacağız.” Aklımı dizginleyemiyorum ama organize de edemiyorum. Serbest akışta düşünceler uçuşuyor kafamda. Düşünmekte özgürüm ama ya ifade etmekte? Çok fazla acı, kontrolüm dışında her şey. Olanı biteni kontrol etmesi gereken ben değilim. Ondan eminim. Prof. Naci Görür Fatih Altaylı’ya isyan ediyor, “Hala ağlıyorum. Yıllardır uyardığımız yer. Bunca uyarıyı niye yaptık?” Videosu var, CNNTürk’te 2,5 sene önce 1500 yılın ardından Kahramanmaraş’ta büyük bir deprem beklediğini, yetkililerin önlem alması gerektiğini anlatan. Alınmayışına, depremin olduğu saatten beri ağlıyor Görür. Kentsel dönüşüm hikayesi vardı AKP’nin deprem önlemi olan. Rantı yüksek yerlerde mi, konut stoku en kalitesiz olduğu söylenen 10 ilde mi devrede.   OHAL 7 Mayıs’a kadar. 14 Mayıs seçim demişti. Seçimi ertelemek fikri yok o zaman. Ya seçmen kayıtları, ölenler, deprem bölgesinden başka illere mecburen göçenler? 15 milyon kişi orada. Hangi 10 il? Kürtler mi yoğun, Arap kökenliler mi? Hangi kör tarikat vardı oralarda simbiyotik iktidar ilişkileriyle? HDP kapatılacak mı hakikaten? Bu durumda? İskenderun Limanı'nda depremden sonra başlayan yangın devam ediyor. Ekipler yangını söndürmeye çalışıyor. Yollarla ulaşılamayan Hatay’da hangi ekipler müdahale eden? Bilmiyorum. Yangın uçakları, TSK deniz kuvvetleri desteği arıyorum haberlerde. Yok. İstanbul Büyükşehir Belediyesi itfaiye ekipleri yazıyor TV’de altyazı. Yollar kapalı, havaalanı tarumar. Hangi yoldan, hangi araçlarla, hangi uçakla, hangi havaalanına inerek İBB itfaiyesi gelebildi o zaman? Aynı yoldan başka hangi kurumun gelmesi gereken yetkilileri gelemedi? Can pazarı. Gönüllüler kuzeyden güneyden batıdan doğudan. Ölüleri çıkarmaya çalışan, canlı bulmaya çalışan, hayat boyu travma yaşayacak saha görevlileri, afet uzmanları. Ama insanlar her yerden bağırıyor, Twitter’da kalp dayanmayacak görüntüler. “Kimse yok gelen yardıma, ekmek, su geçtik, makine lazım kazmak için” diye. Görünen yüzü bu. Kameranın ulaşmadığı sessiz enkaz. Dolu. Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman… Darmadağın bir kriz yönetimi mi izlediğim? 500 km bir alan vurulan. Çok zor. Kar bir de... Ama devlet karşımdaki. Nasıl böyle eylem plansız, hazırlıksız, geç, koordinasyonsuz desteği? Hangi kurum, hangi birim sorumlu kriz yönetimi planları hazırlamaktan? AFAD’ı öne yapayalnız atmadan önce AFAD’ı her koldan desteklemekten, muazzam çabalarını bütünlemekten? “Afet Bakanlığı” önerileri vardı. Dere yataklarına yapılan evleri insanlarla beraber süpüren seller vurduğunda, fay hatlarına yapılan eksikli evler devrildiğinde değil. Önceden seli, depremi değil ama dere yatağına fay hattına yapılacak evleri engellemek üzere kurulması istenen. Sistem değişti. “Ülkeyi bir şirket gibi hızlı, atik karar alma mekanizmalarıyla yönetmek” üzere Cumhurbaşkanlığı sistemi geldi. Afet Bakanlığı kurulmadı. Doç Dr Murat Batı, işinin ehli bir uzmanın “Deprem Fonu” önerisi vardı. Kurulmadı. Bu işleri devlet yapacak elbette. Deprem vergisi ödedik o kadar. 24 yıldır. İYİ Parti Ekonomi Politikaları Başkan Yardımcısı Özcan Kadıoğlu paylaşıyor benimle hesabını, 2000-2002 yıllarında toplanan tutar 1,73 milyar dolar, 2003-2022 yılları arasında toplanan tutar 36,63 milyar dolar. Deprem vergilerine ödediğimiz dev bir 38,4 milyar dolar. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay 12 bin arama-kurtarma personeli sahada diyor. Enkaz altında kalan kaç kişi var diye soruyorlar. "Bizim şu aşamada herhangi bir tahminde bulunmamız ne insani olur ne de afet yönetimi açısından sağlıklı olur. Her bin can son derece önemli”. Tam bir laf kalabalığı. AKP hükümetlerinin deprem vergilerini topladığı yıllardan bir kısmında Erdoğan’a bizzat riskleri anlatmış, dinlenmiş ancak önerileri uygulamaya geçilmemiş bir başkası, Prof. Övgün Ahmet Ercan derin bilgisiyle hesaplayıveriyor. Yıkılan bina sayısından ilerleyerek 190 binden fazla insanın enkaz altında olduğunu tahmin ettiğini söylüyor. İlk 24 saatte yanına ulaşılamayan bu insanların -5 derecede yaşama şanlarının ikinci gece itibarıyla kalmadığını ekleyerek. TSK’nın ilk dakikadan beri sahada olması gerektiği konusunda uyaran Hoca, askerin bu saatten sonra yapabileceği işi özetliyor: “Ölen donarak öldü, ancak bundan sonra organ ile çocuk, göçen evlerde hırsızlıkları önlemede, enkaz kaldırmada, güvenlikte yardımcı olacak.” Hesaplamak önemli çünkü. Bilmediğinle, mücadele edemezsin. Mücadelenin planını bile yapamazsın. Organize olamazsın. Elinde Türkiye gibi dev bir güç de olsa deprem vurduğunda ilk kritik 24 saatte elindeki kaynağı kullanamayacak şokta, darmadağın kalırsın. İyi niyet yetmez. Gözyaşı işe yaramaz. Devlet aklı, devlet gücü, devlet koordinasyonu gerekir. Kasımdı sanırım. Telefonumdan gelen bir acayip çığırtkan sirenle deprem tatbikatı başladı. Çöktük, kapandık, tutunduk. Depremin kendisindeyse, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bir planı olmadığı anlaşıldı. ’99 Gölcük depremine kayıyor aklım. Hazırlıksız yakalanmıştık. Biz de devlet de. Cesetlerin çıkışı, siyah torbalar, yaz sıcağı ve ölüm kokusu. Öncesinde ekonomi yönetiminde önemli hatalarıb vardı. Bunları halı altına süpüren iktidar, beklenmedik depremle ve yarattığı zincirleme ekonomik krizle, depremin darmadağın ettiği hayatlar gibi darmadağın oldu kendisi de. AKP geldi yerine. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali İhsan Göker, ölüler yığın yığın eksik binaların altında ezik yatarken daha “Deprem veya binalar öldürmez, Allah öldürür. O da eceli geleni. Depremde ölenler aynı anda Mars'ta bile olsalar yine öleceklerdi” dedi. Diyebildi. AKP dönemi profesörlerinden. Fizik profesörü. Hazine Maliye Bakanı Nurettin Nebati’nin sözlerine akıyor aklım. Nebati işte, ocak enflasyonu aylık %6,7 açıklandığı hafta yeni ekonomi modelinin başarılarını anlatan Bakan: “her şey kontrol altında; sıkıntı, sosyal medyadan yayılan yanlış haberler... Birçoğu deprem binalarından değil, depremden kaçarken vs. yaralanarak evlerine dönenler…" Basit matematik hesabıyla… 190 binden fazla insan hayatı çökmüş binaların altında. Ezik. Ölü. Kamu binaları bir kısmı. Son 10 yılda yapılan şehir hastanesi, belediye binası, okul, itfaiye binası gibi kamu binaları. Kamu. Binaları. Gölcük depremi ardından AKP döneminde çıkan deprem yönetmelikleri. Devlet deprem olduğunda seni, beni, uzaktakini, kim incindiyse onu koruyacak diye 24 yıldır ödediğimiz 36 milyar dolar deprem vergileri.  Maliye Eski Bakanı Mehmet Şimşek’in bu vergiler nereye harcandı sorusuna, yol yaptık, havaalanı yaptık demesi. AKP yıllarında yapılan o havaalanlarından Hatay’daki yırtıldığı için AKP yönetmelikleriyle fay hattı üzerine dizilen eksikli binaların altında sıkışmış kurtarılmayı beklerken donarak ölenler. Üzerine çöken eksikli bina canını alamamış. Belki dibinde en sevdiğinin cesedi. Bekliyorsun. Kurtarılmayı. Eksikli bina üzerinde, hala nefes alıyorsun. Devletten hak ettiğin yardım, devletin inşa ettiği havaalanı yırtıldığı için, devletin uçağı inemeyince, umudun bedeninle donarken canının dakika dakika çıkışını yaşıyorsun. Aklım serbest akışta… Hani depremin parçaladığı, hani işinin uzmanı sorumluluk sahibi ve vicdanlı insanların “kuruttuğunuz göle sakın havaalanı yapmayın” dedikleri, AKP’nin kurutulan gölün üzerine yaptırdığı, depremde bir boydan bir boya yırtılan havaalanı. Kimleri zengin etmişti deprem vergileriyle yapılan altyapı? “Yol yaptılar ama” da… Bu uçuş garantili havalimanları? Kamu ihale kanunu son 20 yılda kaç kere değişmişti? İhaleye çıkmadan özel davetlere hangi firmalar icap edip depremde yıkılan şehir hastanesini daha yeni inşa etti? Enkazda ölen kızının elini bırakamayan baba. Aklım yine darmadağın. Tek bildiğim. Depremle gelenin, depremle gideceği. Gücü eline almak için Türkiye’nin 100 yıllık kamu birikimini birbirinin hücrelerine dokunamayacak şekilde parçalara ayıran, devlete lobotomi yapan bu siyasetin 100 yılda bir görülebilecek şiddette felaketin ortaya döktüğü gerçeklerle, silineceği.