Loading...
Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçtiği süreçte, Ecevit’e benziyor. Bilgili, korkusuz, dürüst, mütevazi. Orta direk evi, eşi, çocukları. Partinin içinden geliyor. Deniz Baykal ve Önder Sav gibi CHP’nin iki güçlü ismin arasından sıyrıldı. 2010 yılında genel başkan oldu.Ecevit, iki defa CHP‘yi iktidara taşıdı. 1973 yılında MSP ile azınlık hükümetini kurdu. Taban tabana zıt iki partinin hatta iki liderin kurduğu hükümet çok fazla yürümedi. Kıbrıs Barış Harekatı zorunlu evliliği uzatsa da boşanmayı engelleyemedi. Üstelik Tüm dünya Türkiye’ye ambargo uyguladı. Ülkede para vardı ama ürün yoktu. Petrol alamayınca tüm ürünler karaborsa oldu. Kıbrıs kahramanlığından fazlasıyla nasiplenen vatandaş, ceremesini Ecevit’e yıktı. Halen de utanmadan “Yağ bulamıyorduk o zamanlar” demeye devam ediyorlar. Koalisyonun diğer ortağı da Kıbrıs’ın kahramanlığının övgüsünü almış ama ekonomik yıkımını CHP nin ve Ecevit’in kucağına bırakmıştı. Şimdi bakınca MSP ve Erbakan ile koalisyon kurmak size “Ekmelettin vakası” çağrıştırıyor mu!? Olmayacağını bile bile lades. 1977 yılında yapılan seçimlerde CHP , çok partli döneme geçişten sonraki en büyük patlamasını yine Ecevit ile yapacak ve %41,3 oy alarak birinci parti çıkacaktı. Seçim sistemi 2002 yılındaki gibi olmadığı için, bu oy tek başına iktidar olmasına yetmedi. 2002 seçimleri ise % 34 ile AKP’yi tek başına iktidar yapacaktı. Ecevit bu seçim sistemi ile yarışı kazansaydı, büyük olasılık uzun yıllar iktidarda kalırdı. Ecevit hükümeti kuramayınca hükümeti kurma görevi Demirel’e verildi. Ülke iflasın eşiğindeydi. Yerel seçimlere gidildi. CHP oyunu yine yükseltip % 41,7 çıkardı. Ülke krizdeydi. Kriz iktidarı yiyordu. Bence Ecevit çok ciddi bir hata yapıp Demirel hükümetini gensoru ile indirdi ve azınlık hükümeti kurdu. Üstelik yıllarca dillerden düşmeyecek “Güneş Motel” çamurunun içinde buldu kendini. Kıbrıs savaşınından başlayan tüm ekonomik krizin yükünü Demirel’in omuzlarından kendi omuzlarına aldı. Bir sonraki seçimde CHP nin oyları %41 den %29 a düştü. Belki azınlık hükümeti kurmak yerine seçime gitseydi, tek başına iktidar olacaktı. Ekmelettin vakasından çok daha ağır bir hata değil mi!? CHP bir daha seçim kazanabilme ivmesine hiç yaklaşamadı. Koalisyonlarda küçük ortak ya da muhalefet olarak kaldı. Kaç tane genel başkan gelip geçti. İz bırakanı var mı!? SHP yi de işin içine katarsak, bir rahmetli Erdal İnönü vardı. Ama Erdal bey, siyaset üstü bilgi, görgü, zeka, vizyon sahibi biriydi. Türkiye’ye ağır kaldı. Gerçi onun koalisyon ortağı olduğu hatta başbakan vekilliği yaptığı kısa dönemden 15 gün sonra Madımak vahşeti yaşandı. Koskoca başbakan yardımcısı, iktidar ortağı parti lideri vahşete hiç birşey yapamadı. Neyse bu ayrı konu. Ecevit 1986 yılında DSP kurdu. “Umudumuz Ecevit” bir kez daha doğuyordu. 1996 yılında kurulan ANAYOL azınlık hükümetine değnek oldu . 1999 yılında, yine kriz ortamında kendini öne atıp ülkeyi seçime götürecek azınlık hükümetine başbakan oldu. Durmadı, düşünmedi, tereddüt etmedi. Halbuki bırak nasıl gideceklerse gitsinler seçime. Bu sırada azılı cani yaratık Apo yakalandı. Ecevit için büyük güç oldu. Dsp, yapılan seçimlerde oyunu %14 den %21 e çıkararak birinci parti oldu ama yine tek başına iktidar olamıyordu. ANAP ve MHP ile kurulan ikitidarın başbakanı oldu. Şansına “Gelişmekte Olan Ülkeler” krizine denk geldi. Piyasalar “ne olsa da panik yapsam” diye dalgalanırken durduk yere Cumhurbaşkanı Sezer ile “Anayasa kitapçığı” polemiği yaşadı. İnanılmaz bir hataydı. Başka hataları da oldu ne yazık ki! Meclis açılışına başörtüsü ile gelen Kavakçı hakkında meclis kürsüsünden çok sert söylemlerde bulundu. Kavakçı’yı kahraman, siyasal islamcıları mağdur, sol partileri islam düşmanı pozisyonuna soktu. 1994 yerel seçimlerinde SHP ile ortak hareket edemediği için %35 oy alarak kazanılacak İstanbul’u %25 ile Refah Partisine; %35 ile kazanacağı Ankara’yı %27 oy ile yine Refah Partisine hediye etti. Kısacası hatasız kul olmayacağı gibi, siyaset denen kurtlar sofrasında oturmak sadece dürüstlük, bilgi sahibi olmak ve akılla olmuyor ne yazık ki!? Ya da halktan birisi gibi yaşamakla. Oran’daki mütevazi evi, eşi ve orta direk araba sahipliği ile yaşadı. Sanırım en önemlisi siyasi zeka. Böyle bir kavram var mı bilmiyorum. Hadi ben uydurmuş olayım ama, gerçek. Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçtiği süreçte, Ecevit’e benziyor. Bilgili, korkusuz, dürüst, mütevazi. Orta direk evi, eşi, çocukları. Partinin içinden geliyor. Deniz Baykal ve Önder Sav gibi CHP’nin iki güçlü ismin arasından sıyrıldı. 2010 yılında genel başkan oldu. Tamam” kaset” filan diyeceksiniz. Kaseti kimlerin seyredip piyasaya sürdüğünü hepimiz biliyoruz. Konumuz o değil. Kılıçdaroğlu uzaydan gelmedi. 2007 İstanbul yerel seçimlerinde %37 oy aldı. Ekonomik , global konjonktür iktidar olan AKP lehineyken hem de. 2009 yılında laf cambazı Melih Gökçek’i televizyondaki tartışma programında paramparça etti. Genel başkan olduktan sonra partide revizyona girişti. CHP gibi 100 yıllık bir partide revizyon öyle kolay olmayacak tabi. CHP nin yapısı Ecevit gibi lideri bile partisinden koparmıştı. Bence Kılıçdaroğlu’nda dürüstlük, efendilik, bilgisi yanında siyasi zekası da oldukça güçlü. Partiyi mevcut yapısından yavaş yavaş yeni bir yapıya taşımaya başladı. “Daha kaç defa yenileceksin, git artık” diyen hem kendi partilileri hem rakip partilerle bıkmadan, usanmadan uğraştı. Türkiye’nin bir gerçeği var. Türkiye’de solun toplam oyu %35 seviyesini geçemiyor. Hepsi bir araya gelse bile ki, buna da imkan yok. Akademisyeninden CHPli bakkalına herkesin eleştirdiği bir siyasete yöneldi. Bazen deneme yanılma yöntemi bazen hatalarla. Ama hep yeniyi, farklıyı denedi. 2015 yılında Ahmet Davutoğlu önderliğinde AKP ile koalisyon kurmayı bile denedi. Erdoğan olmasaydı, büyük olasılık bu koalisyon kurulacaktı. Kurulsaydı belki şimdi şöyle diyecektik “ Ecevit’in koalisyon hatasına düştü”. Partisini solun merkezine hatta merkeze taşımaya çalışıyor bence. CHP nin iktidar olabilmesi için herkesi kucaklamaya ihtiyacı var. Kılıçdaroğlu var gücüyle, siyaseti adeta dantel gibi işleyerek bu yolda yürüyor sanki. Sağın dürüst, bilgili, saygın isimlerini partiye topluyor. Doğru mudur bilmem. Türkeş’in şöyle bir sözü olduğu iddia edilir. “CHP, Atatürk’in kurduğu CHP olsaydı, ben MHP yi kurmazdım”. Son yıllarda ülkücülerin CHP ye gösterdiği ilginin sebebi bu olabilir mi!? Atatürk CHP si. Atatürk, ülkücüler için Bozkurt, solcular için halkçı, dürüst siyasal islemcılar için dinin koruyucusuydu. Her görüşten, inanıştan vekil vardı Atatürk’ün CHP sinde. Bu arada hata yapıyor mu!? Yapıyor tabi. Ekmelettin İhsanoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı yapması gibi mesela. Ama azimi ve doğru adımları daha fazla. 2018 seçimlerinde 15 CHP milletvekilini İyi Partiye göndererek meclisde grup kurmasını ve seçime katılmasını sağladılar. Ülkeyi 1980 Askeri yönetimine götüren, Ecevit ve Demirel’in koalisyon kuramamasıydı. Ortak olabilseler, %80 seviyesine ulaşan oy potansiyeli ile bambaşka bir Türkiye yaratabilirlerdi. Ne 1980 Darbesi ne 15 Temmuz hainliği yaşamayabilirdi bu ülke. Gerçi o zamanın siyasi tabanı, “Ecevit’ten nefret edenler” ile “Demirel’den nefret edenler” üzerinden kurulan ve bir araya gelemeyecek bir tabandı. Kılıçdaroğlu ve Akşener büyük bir özveri ile tabanlarının ilerdeki birlikteliğine ilk günden zamk oldular. Bu birliktelik Millet İttifakını yarattı. Akp, 16 yıllık iktidarında ilk kez kendine rakip buldu. Ne yazık ki rekabet ile kendilerini yenileyeceklerine, kendi içlerine kapanıp diğer herkesi “ötekileştirdiler” ve hırçınlaştılar. Millet ittifakı, Kılıçdaroğlu ve Akşenir’in Türkiye’ye getirdiği muhteşem bir vizyon olabilir. İleride büyük olasılık “müthiş iş, Türkiye’nin siyaset kültürünü kökten değiştirmiş” diyeceğimiz bir geleceği olabilir. Millet ittifakı beraber girdiği ilk seçim olan 2019 yerel seçimlerde çok büyük bir başarı elde etti. Burada yerel yöneticilerin seçimi esas büyük başarıdır. Adaylar açıklandığında Türkiye ayağa kalktı. Özellikle CHP taraftarları. “Kim bu adaylar, nereden çıktı” diye. Doğrusu bende Mansur Yavaş, Özlem Çerçioğlu ve Yılmaz Büyükeşen dışındakileri ilk kez duyuyordum. Oturdum hepsini tek tek inceledim. Ve o zamanlar bloğumda “mükemmel seçimler” diye yazmıştım. Bloğum hacklendiğinden ne yazık ki bu yazım artık yok. Bu yüzden ispat edemiyorum. Mükemmel adaylardı ve hepsi tam yerinden aday gösterilmişti. Mansur’u İstanbul’dan, İmamoğlu’nu Ankara’dan, Zeydan Karalar’ı Mersin’den gösterselerdi, büyük olasılık tüm belediyeler halen AKP nin elindeydi. Kılıçdaroğlu sadece kendi partisine değil , İyi Partininde destekleyeceği adayları bulmak zorundaydı. İşi hiç kolay değildi. Üstelik vatandaşta “Akp yangın çıkarır yine de Ankara’yı , İstanbul’u vermez“ ümitsizliği vardı. Buna rağmen başardılar. Kılıçdaroğlu ve Akşener dürüstlüğü, inancı, özverisi, birlikteliği Türkiye’nin yeni bir sayfa açmasına yol açtı. Şimdi yeni bir seçim arefesindeyiz. Yine ümitsizlik, yine herkesin kendine göre bir kazanma formülü var. Yine profesöründen bakkalına herkesin kendine ait bir görüşü var. Bence buraya kadar Kılıçdaroğlu iyi getirdi, bırakın gemiyi karaya yanaştırsın. Ben son üç yıldır siyasetin tabanından siyasete bulaştım. Finans camiasında canavarlarla, gizemlerle boğuştuğumu sanıyordum. Siyasete girdikten sonra canavarların kedi olduğunu anladım. Liderlerin işi gerçekten çok zor. Her partinin her il veya ilçe teşkilatında en az on ayrı görüşte insan var ve hepsinin kafasında on ayrı tilki dolaşıyor. Tilkiyi kötü anlamda kullanmıyorum. Lütfen yanlış anlaşılmasın. Genel merkezlerde eminim il ve ilçelerin bin katı tilki dolaşıyordur. Liderler önce tabanlarına, vekillerine, çevrelerine dert anlatacaklar; dönüp bir de altı parti birbirine dert anlatacak, yoldaş olacak. Ben CHP'li olsam Kılıçdaroğlu’na sonuna kadar destek olurum. Kendi mi aday olur, Yavaş’ı veya İmamoğlu’nu mu aday gösterir; kendisi karar versin. Bu seçimlerde muhalefetin üç adayı konuşuluyor. Üçü de CHP rozeti takıyor. CHP en son ne zaman kendi içinden cumhurbaşkanı adayı çıkarmaya cesaret etmişti!? Ben hatırlamıyorum. Öz CHP’lisi, Hakiki CHP’lisi, Yeniden CHP’lisi, Eskiden CHP’lisi. Hepsi Kılıçdaroğlu’nu desteklemeli bence. Dışardan bir göz olarak, bunu hakettiğini ve kendinin en iyi kararı vereceğini düşünüyorum.