Bülent Bulduk yazdı | Yenilgi ve gelecek

Bülent Bulduk yazdı | Yenilgi ve gelecek
Abone Ol
MHP ve BBP gibi tekçi zihniyete sahip olan siyasi saiklerin AKP ile yol yürümesi son kertede şaşırtıcı olmayan bir durumdur. Kaldı ki ülke siyasi tarihinde benzer oluşumlar MC (Milliyetçi Cephe) koalisyonlar ile deneyimlenmiştir. Burada ki asıl mesele Aydınlık çizgisinin yani onun şu andaki siyasi oluşumu olan Perinçek’in Vatan Partisinin bu yeni mevzi de hangi oluşumlar üstlendiğidir. Erdoğan’ın yeni dönemde oluşturduğu politik söylem başta Kürt siyasi hareketi olmak üzere tüm demokratik muhalafeti baskı altına alan ve etkisiz kılmaya dönükken, bunun askeri yönünü kendine bağlı paramiliter grupları legalize etmek üzerine kurgulamıştır. 90’lı yılların mafya devlet ilişkisinin bir benzeri olarak hayata geçirilen bu düzlem sayesinde içerideki tüm muhalif kesim kayıtsız şartsız yeni iktidar bloğunun düşmanı niteliğindedir. Bunun yanı sıra gündelik yaşamda halkın artan hoşnutsuzluklarının üzerinin örtülmesi, KHK’lar vasıtasıyla sermayeye yönelik teşvikler ile işçi ve emekçiler üzerindeki ağır baskı da Erdoğan’ın bu dönemki ekonomi politikalarının özünü oluşturmaktadır. İçi boş milli değerler söylemi de topyekün ortaya çıkacak kitlesel hoşnutsuzlukların soğrulmasında, emek karşıtı sınıf propagandasından ibarettir. Perinçek grubunun tüm bu siyasi hamleleri kabul ettiği bir gerçekliktir. Nitekim mevcut siyasi anlayışın arkasında durması bu durumun açık kanıtıdır. Perinçek’in bu duruma dair en önemli siyasi bahanesi ise, Erdoğan’ın sözde kendi siyasi çizgilerine gelmiş olmasıdır. Bu çizgi Perinçek’e göre anti-emperyalist, yani ABD karşıtı bir hatta doğru Erdoğan’ın yönelmiş olmasıdır. Erdoğan’ın anti emperyalist bir siyasi anlayışa yönelmiş olduğu iddaası içi boş bir siyasi söylemden ibarettir çünkü AKP’nin yaratılması tamamen ABD menşeli emperyalist bir projenin kendisidir. Perinçek grubunun bu iddaası da olsa olsa geçmişten bugüne üstlendiği yanar döner siyaset anlayışının bir ifadesidir. Aydınlık çizgisinin geçmişten günümüze sola dönük tüm linç kampanyalarında yer almış ve bu durumu da bilinçli olarak üstlenmiş bir siyasi gelenektir. Geçtiğimiz şu son günlerde de Perinçek ve Aydınlık grubunun siyasi çıkışları, kendi tarihsel deneyimleri ışığında doğru orantılı bir şekilde devam etmektedir. Canan Kaftancıoğlu’nun CHP İstanbul il başkanlığına seçilmesi ile Aydınlık gazetesinin adeta havuz medyası gibi linç kampanyasına bürünmesi, başta HDP olmak üzere ülkedeki tüm demokratik sol muhalefeti hedef gösteren manşetleri yeni iktidar bloğu içerisinde yer alan Vatan Partisinin hangi rolü üstlendiğini de bizlere göstermektedir. HDP’nin ve sol muhalefetin etkisizleştirilip ötekileştirildiği bu dönemde, CHP’nin sola dönük hamle geliştirebilme ihtimali en çok da Saray'ı tedirgin etmiş görünüyor. Sarayın bu tedirginliğini kendi tedirginliği gibi hisseden Perinçek grubunun CHP’nin başta Kaftancıoğlu olmak üzere kimi kurmaylarını hedef alan açıklamaları sadece CHP’ye yönelik değil, iktidar alternatifi olabilecek tüm demokratik muhalefete karşı geliştirilen bir karşı kampanyadır. Perinçek’e dolaylı olarak yakınlığı ile bilinen Ümit Kocasakal’ın şoven ifadeler eşliğinde CHP’nin genel başkanlığına adaylığını açıklaması bu kampanyanın bir parçasıdır. Kısacası Perinçek her dönem farklı güçler adına sola ve demokratik muhalefete yönelik yürüttüğü hizip ve linç siyasetini bu kez de Saray adına sahnelemektedir. Tabi bir de şunu belirtmek gerekir ki; Erdoğan’ın kurmuş olduğu bu ittifaklar geçicidir ve günü geldiğinde var olan yol arkadaşlığını bitirmek için hiç tereddüt etmeyecektir. Sonuç olarak ortada duran tek bir gerçeklik vardır o da AKP bünyesinde şekillenen muhafazakar gelenekçi sağın hem siyaseten hem de toplumsal açıdan yenilgisidir. Sağ kendi doğası gereği baskıcı, tekçi ve demokratik değerlerden alabildiğince uzak otoriter bir yapıya sahiptir. Sağ düşünce sahip olduğu tüm bu değerler neticesinde ise ahlaki olarak çözülmeye mahkumdur.Aradan geçen süre zarfında artan toplumsal eşitsizlikler, gündelik hale gelen baskı ve şiddet uygulamaları ve halkın sömürüsüne dayanan ekonomi politikaları sağın toplumu ne denlice kuşattığının kanıtıdır. Lakin sol, AKP iktidarını defalarca kuşatmasına rağmen kendi politikalarını gerektirdiği ölçüde bir adım ileriye taşıyamamış olmasından dolayı, AKP’ye ve onun iktidar ortaklarına gerekli olan cevabı politik olarak vermekte sürekli olarak geri kalmıştır. Ortada duran yenilgi AKP’nin kendi doğasında var olan çürümüşlüğünün bir neticesidir. Demokratik sol muhalefet yıllardır AKP’ye karşı verdiği mücadele hiçde azımsanamayacak deneyimler üretmiştir. Haziran isyanı ve 7 Haziran 2016 seçimleri bu deneyimlerin belki de en önemli örnekleridir. Bundan sonra sol ve demokratik muhalefet adına atılması gereken adımlar hızlı bir şekilde var olan deneyimlerin köklü bir özeleştirisi olmalıdır ve buna uygun siyasi bir anlayışa doğru bir an önce evrilmesi gereklidir.