Tek çözüm terk etmek olmamalı. Başka çare yokmuş gibi bir algı yaratılmamalı. Evet şehir çok kalabalık, evet zaten alt yapı, trafik sorunları var. Ve gerçekten gitmek isteyen kalabalıklar var, onlar için uzaktan çalışma imkanları ve taşınma teşvikleri yapılmalı, katılıyorum. Bunun çok faydalı olacağına da inanıyorum.1999 depremi olduğunda üniversiteye hazırlanan bir öğrenciydim ben. Şimdi 40 yaşında bir kadınım. İstanbul’u o zaman da çok seviyordum. Birçok İstanbullunun hayali bir Ege kasabası benim de düşlerimde. Ama İstanbul aşk gibi, kaçmak istedikçe içine çekiliyorsunuz. Onu bırakıp gitmeyi istiyorsunuz ama bir yandan da biliyorsunuz hiçbir yer onun gibi olmayacak. Çıkıp bir tepeden baksanız şimdi, Tanrım, bunca zalimliğimize rağmen çok güzel değil mi? Çocukluğunuzla, gençliğinizle, senelerdir biriken anılarınızla, sizi siz yapan tecrübelerinizle. Bu sokaklar, bu sahiller hepsine sahne. Siz şehre ait oluyorsunuz, şehir size. Tıpkı Hatay ve Hataylılar gibi. Malatya ve Malatyalılar, Adıyaman ve Adıyamanlılar… Depremden doğrudan etkilenen tüm şehirler ve o şehirlerin her sakini gibi. Yaraları o kadar derin ki. Telafi edecek, edebilecek hiçbir kuvvet yok bence. Keşke zamanı geri alabilsek. Ama alamıyoruz. Tek çözüm terk etmek olmamalı. Başka çare yokmuş gibi bir algı yaratılmamalı. Evet şehir çok kalabalık, evet zaten alt yapı, trafik sorunları var. Ve gerçekten gitmek isteyen kalabalıklar var, onlar için uzaktan çalışma imkanları ve taşınma teşvikleri yapılmalı, katılıyorum. Bunun çok faydalı olacağına da inanıyorum. Ancak deprem tehlikesi yeni değil. Gidemeyenler ya da gitmek istemeyenler de suçlu değil. Bugüne kadar yapılmayanların hesabı sorulup, hızlı ve planlı bir dönüşüme imza atılmalı. Konut fiyatları ve kiralar konusu özellikle kanayan yara. Barınamıyoruz. Bu kısımlara daha fazla girmeyeceğim gündüz gece her platformda bahsediliyor. Konuşmak bırakılıp artık bir şeyler yapılmalı. Ben sadece bir İstanbullunun hislerini aktarmak istedim. Sevgiler.
Bugünlerde İstanbullu olmak
1999 depremi olduğunda üniversiteye hazırlanan bir öğrenciydim ben. Şimdi 40 yaşında bir kadınım. İstanbul’u o zaman da çok seviyordum. Birçok İstanbullunun hayali bir Ege kasabası benim de düşlerimde. Ama İstanbul aşk gibi, kaçmak istedikçe içine çekiliyorsunuz.
Hâlâ uyku sorunu yaşayanlardan mısınız? Tam gecenin kollarına birkaç saat de olsa kendinizi bırakabilmeye başladığınızda, sabah uyanıp yeni bir haberle kaygıları başa ve hatta sıfır noktasından bile geriye saranlardan?
Dört duvarından, çatısından, kitaplığından korkanlardan mısınız? Televizyonda ya da sosyal medyada izlediği görüntülerde can kurtarmış yatağın, yanına sığınılmış kanepenin benzerini etrafında arayanlardan mısınız? Eşyadan ürkmeye, betondan şüphelenmeye başlayanlardan mısınız? Evinin daha önce hiç inmediği bodrum katını mikroskobik detayda inceleyip her bir santimetre karesini ezberleyenlerden misiniz ya da?
İşten çıkıp evinize varmak üzereyken, sokağın girişinde söyle bir an durup, bitişik nizam binalara dalıp gidenlerden misiniz? Sizin adanızdaki binaların kat hizaları birbirine denk mi göz kararı anlamaya çalışanlardan mısınız? Hangi binada çıkma var, hangisinin altında dükkân, eskiden dikkat etmediğiniz bir sürü ayrıntıyı fark etmeye başlayanlardan mısınız?
2 kolunuz ve rahatlayacağını umduğunuz yüreğinizle kocaman sarılacağınız, yeni ve saçma bir şekilde hâkim olmaya başladığınız yönetmeliğe uygun bir kolon için bile (ev değil kolon) aylık gelirinizin ne kadar yetersiz kaldığını görüp, umutsuzluğa kapılmamak için kendiyle didişenlerden misiniz?
Kim bilir kaç senedir çalışıyorsunuz ve hâlâ en temel insan ihtiyacından, güvenli bir barınma alanından yoksun olma gerçeği coğrafyaya isyan etmenize neden olmuyor mu? Siz bu alanın bir de şehir hayatına yakın olmasını isteyerek şımarık mı oluyorsunuz, haklı mı? Elbette haklısınız ama nadiren de olsa acaba sorun bende mi demiyor musunuz?
Yaşama ihtimaliniz olan felaketi, ihtimal değil tüm hücreleriyle yaşamış ve bir daha asla eskisi gibi olamayacak milyonlarca insanın hikayesini film olmasını dileyerek uzaktan içi paramparça izleyenlerden misiniz? Yaşama ihtimaliniz olan felaketi her akşam sanki aklınızdan bir saniye bile çıkarabiliyormuşsunuz gibi size defalarca anlatan jeologlardan, inşaat mühendislerinden seçme programlar arasında gezinenlerden misiniz? Mevzunun bizim bu bilgileri almamız değil, konuyu üzerine alınmayan yetkililerin harekete geçmesi olduğunu bir türlü kimse idrak edememiş gibi geliyor mu size de? Yoksa siz haber izlemeyi bırakanlardan mısınız? Risk sıfırlanıyor mu mesela, siz o tarafa bakmayınca?