Fed’in likidite adımları ve mevduat garantisiyle banka sektörünü desteklemeye devam ederken, faiz politikasında önceliği enflasyonla mücadeleye vermeye de devam etmesi gerekiyor.Banka batışlarının bir domino etkisine girmesinin önü kesildi. Yine de ironik olan, hiç de arzu edilmeyen banka iflaslarının, nihayetinde enflasyonun gerilemesine yol açacak ortamı yaratmaya katkıda bulunacak olmaları. Çünkü iki banka atışının ardından ABD’deki sektörün %50’sini oluşturan daha küçük ölçekli bankalar artık mevduat sahiplerinin para çekme iştahını karşılayabilecek likiditeyi ellerinde tutmaya çalışacaklar. Bu da kredi verme konusunda daha tutucu olacakları anlamına gelmekte. Başka bir ifadeyle istenmeyen banka batışları hiç de planda olmayan şekilde Fed'in amaçlanan enflasyon hedefine varmasını hızlandıracak gibi görünüyor. Bu garip durum ABD’de birçok ekonomistin büyük eleştiri konusu. Fed’in pandemi sürecinde attığı adımlarla talebin birleşiminden ortaya çıkan enflasyona faiz artışıyla müdahalede geç kaldığını uzun zamandır eleştiren bu kesim, şimdi bu geç kalmışlığa bir de hedef enflasyona ulaşmaya bankacılık gibi temel bir sektörü riske atarak yol aldığını söylüyor. O zaman Fed ne yöne bakacak? Güçlü bir iç talebin %5 civarında tuttuğu çekirdek enflasyonun belini kırmaya mı odaklanacak daha fazla faiz artışıyla? Yoksa iki bankanın batmasının ardından finansal sistemde biriken stresi azaltmak ve daha büyük bir sistemik risk yaratmamak üzere faiz artış adımlarını durdurmaya mı? ABD ekonomisinde belli ki eskiden gelerek etkileri devam eden “bol-ucuz dolar/ aşırı talep” ivmesi sayesinde faiz artışlarına direnç güçlü; ancak sonsuz değil. %5’in üzerine geçen her faiz artış adımı ABD ekonomisinin durgunluğa girme riskini bir kademe daha artırmakta. Yaşanan kapalı devre banka batışları ise diğer küçük bankaların krediler üzerinde kontrollerini sıkılaştırmalarıyla faiz artış adımı etkisi yaratma yolunda. Şu durumda Fed’in daha önce piyasaya beklenti olarak sindirdiği 50 baz puan faiz artış adımını 25 baz puana daraltması kaçınılmaz görünüyor. Likidite adımları ve mevduat garantisiyle banka sektörünü desteklemeye devam ederken, faiz politikasında önceliği enflasyonla mücadeleye vermeye de devam etmesi gerekiyor. Önceki zirve beklentisi %6 ise yerini %5,25-5,50 zirvesine bırakmış olsa da bilanço daraltma planından Fed’in vazgeçmesi mümkün görünmüyor. Yeni bir Miktarsal Genişleme ise söz konusu değil. Fed’in bu gece açıklayacağı faiz kararı ve Powell’ın açıklamaları bu açılardan ders niteliğinde öğretici olacak. Fed toplantısının ardından cevabı dikkatle aranan da üç soru devam edecek: Bankacılık sektörünün tümünü etkisine alacak bir likidite krizinin önüne parasal adımlarla geçilebildi mi? Daha kötüsü nereden gelebilir? Tüm bu gelişmelerin Fed parasal sıkılaştırma adımlarına yansıması nasıl olacak?
Bugün günlerden Fed: Enflasyon mu finansal istikrar mı yoksa her ikisi de mi?
İstenmeyen banka batışları hiç de planda olmayan şekilde Fed'in amaçlanan enflasyon hedefine varmasını hızlandıracak gibi görünüyor. Bu garip durum ABD’de birçok ekonomistin büyük eleştiri konusu.
Dünyanın en büyük merkez bankalarından olan Fed’in çarşamba gecesi açıklayacağı faiz kararı enflasyonla mücadelenin riskler artsa da ne derece ciddi yapılması gerektiği konusunda bir ders niteliğinde olacak. Keza, ABD’de iki bankanın gelen “yüksek faiz, daralan likidite” ortamına hazırlık yapmaması sonucu gümbürtülü bir sesle batışlarından hemen önce konuştuğumuz ABD ekonomisinden gelen güçlü sinyaller sonucu enflasyonla mücadelede, faiz artışlarında daha yol alınması gereği üzerineydi.
Son ekonomik verilere göre, ABD ekonomisi bu finansal piyasa şokuna önemli bir ivmeyle girdi. Şubat ayında çekirdek perakende satışlar, inşaat izinleri ve konut başlangıçları kuvvetliydi. İlk işsizlik başvuruları beklenenin altındaydı, istihdamın gücüne işaret etmişti. 2023 ilk çeyrekte reel büyüme %3,5 civarında ve çekirdek enflasyon da %5 seviyelerindeydi.
Şimdiyse bir yanda yüksek enflasyon ve güçlü seyreden ABD ekonomisi veri iken diğer yanda finansal istikrar tehdidi bulunuyor.
Ekonomistlerin bir süredir dikkat çektiği, güncel verilerde talep üzerinden gücü devam eden ABD ekonomisinin sene içinde artan faizlere tepki vererek daha hızlı yavaşlayacağı ve bu yavaşlamanın da eninde sonunda çekirdek enflasyonu dizginlemeye başlarken istihdam piyasasına daha yüksek işsizlik oranı olarak yansıyacağıydı. Morgan Stanley, Goldman Sachs, JPMorgan ve Wells Fargo gibi büyük kurumlar ardı ardına büyüme tahminlerinde aşağı yönlü revizyonlar yapmaktaydı. Fakat bu aşamaya varmanın yolu da kısa vadede %5’in yetmediğinin anlaşılmasıyla Fed’in politika faizini %6 yolculuğuna çıkarması şartıylaydı çoğu raporda.
Daha az krediyi daha yüksek faizle veren bir bankacılık sistemi yatırım ve tüketim için finansmanın daha az erişilebilir hâle gelmesi demek. Bu tercihin arkasındaki ekonomik mantıksa, finansal koşulların işletmeler ve tüketiciler için sıkılaşmasıyla harcamaların yavaşlayacağı. Arz üzerindeki talep baskısının hafiflemesiyle de fiyatların soğuyacağı. Üretim seviyesindeki ivme kaybı yoluyla enflasyonu düşürmenin önemli bir insani maliyeti de elbette istihdam tarafında oluşacak kayıplar.
Öte yandan, bu yöndeki gelişmeler sert bir daralma yaratmadan enflasyonu düşürmeye çalışan Fed açısından tam da hedeflenen yönde gelişmeler olacaktı. Şimdiyse iki bankanın batmasının ardından mevduat garantisi verilirken sermayedarların kurtarılmayışı sonucunda sıkılaşan kredi verme koşulları faiz artışı etkisine benzer bir dalga yaratacak. Fed faiz artışlarının sonucu olarak mutlaka herhangi bir büyük bankanın batmasını amaçlamadı. Yine de faiz artışlarının %5’in üzerine doğru keskinleşmesi hem sert bir ekonomik fren riskini hem de finansal stres riskini de beraberinde getirmekteydi.