Bu seçim o seçim
Kimin aday olacağı o kadar da önem taşımıyor; asıl mesele nasıl bir aday istediğimizi, gösterilen adayın seçildikten sonra hangi yol haritasını izleyeceğini bugünden belirlemektir.
Masal bu ya, kuşlar da kendi aralarında konuşurlarmış; kırlangıç da onlardan biri.
Üstelik çok gezdiği için çok şey görmüş; çok tecrübe edinmiş.
Ne zaman fırtına çıkar, sel ne zaman olur; kırlangıç bilirmiş.
Rivayet odur ki gemiciler bile denizde ne olacağını kırlangıçtan öğrenirmiş.
İşte o kırlangıç, bir sabah, ora senin, bura benim diyerek gezinirken, bir de ne görsün; çiftçinin biri tarlasına kenevir ekiyormuş.
Hemen dönüvermiş, girmiş “Kuşlar Kıraathanesi”ne ve durumu anlatmış:
“Bu adam” demiş, “size kuyu kazıyor. Bu tohumlar boy verip kenevir olduktan sonra sicime dönüşecek. Onlar sicim olunca sizin başınıza çorap örüleceği kesindir”.
KAFESLENMEK İSTEMİYORSANIZ…
Kuşlar oralı olmamış; hatta burun kıvıranlar da olmuş.
“Bu kırlangıç da” demiş, diğer kuşlar, “Türkiye’nin solcularına benziyor. Onlar gibi ha bire tehlike ikazı veriyor. ‘Referandumda evet çıkarsa yargı bağımsızlığı ortadan kalkar, yargı bağımsızlığı ortadan kalkarsa adalet yara alır. Adalet yara alırsa Anayasa işlemez olur; anayasa işlemez olursa tek adam iktidarı, meclisi devre dışı bırakır vs. vs’.”
Kuşların vurdumduymazlığını fark etmiş kırlangıç.
“Bana göre hava hoş” demiş; “bu kenevirler sicim olursa hayat size zindan olacak. Bir kısmınız kafesleri, bir kısmınız da tencereleri süsleyeceksiniz. İyisi mi gelin dinleyin beni.”
“Ne yapmamızı istiyorsun?” diye sormuşlar.
Kırlangıç demiş ki:
“Yiyin şu tohumları.”
Kuşlar gülüşmüş:
“Bu kadar lezzetli yemler varken, niye yiyelim ki bunları?”
Yememişler!
Kenevir büyümüş, yapraklar açmış yeşil yeşil. Kırlangıç son bir kez daha uyarmış kuşları.
“Bu tohumlar büyüdükçe siz yok olacaksınız. Ya hiç çıkmayın yuvanızdan ya da göçün gidin buradan.”
Kuşlar alaya almışlar kırlangıcı.
“Hem” demişler, “biz zaten 50 liralık alıyoruz yakıtı. Olup bitenlerden bize ne?”
Derken ellerindekinden de olmuşlar. Tuzaklar kuş dolmuş; “eyvah” dedikleri vakit, artık çok geçmiş.
BAŞA GELMEDİKÇE FELAKETE, FELAKET DEMİYORSANIZ…
Masalın ana fikri şudur ki “başımıza gelmedikçe felaketin felaket olduğuna inanmayız”.
Geldi mi başımıza?
Geldi!
Kırlangıçların kuşları uyardığı gibi bizi de uyardılar mı?
Uyardılar!
Biz ne yaptık?
Canhıraş karşı duranlarımızın feveranlarını duymazdan geldik ve 150 yılı aşkın demokratikleşme çabalarımıza indirilen darbeleri önemsemedik.
Demokratikleşme sürecinin öncüllerinden olan Osmanlı Devleti’nin kurduğu Meclis-i Mebusan ve sadrazamlık sisteminin devamı olan parlamenter sistemin ve başbakanlığın kaldırılmasına sessiz kaldık.
Adına “başkanlık” denilen sistemin kurulması, “adam kazandı” mottosuyla bize onaylatıldı.
Şimdi görüyoruz ki o sistem, ekonomimizden sosyal yapımıza, siyasetimizden uluslararası ilişkilerimize kadar her şeyi olumsuz etkiliyor.
Öyle ki masaldaki kuşların “eyvah” dedikleri noktaya gelmişiz.
Kelimenin tam anlamıyla dibe vurma hali yani!
Asıl mesele, dibe kadar indiğimiz bu ortamdan nasıl kurtulacağız?
Yerel seçimler, ülkenin yeniden kurtuluşa kapı aralamasının ipuçlarını verdi.
Gördük ki herkesin “kesişim kümesi”nde bulunan adaylar kazanabiliyormuş.
Kazananların attıkları her adımın, yaptıkları her icraatın bizim çıkarımıza olduğunun anlaşılması, Türkiye’de pek çok şeyin mümkün olabileceği kanaatini uyandırmış bulunuyor.
Millet İttifakı, belediyelerde yaptığını, merkezi iktidarda da yapabilir mi?
Benzeri pek çok kışkırtıcı tartışmaya tanık oluyoruz.
ÜLKEYİ ORTAK AKILLA YÖNETMEK İSTİYORSANIZ…
Meral Akşener de yürütülen kışkırtıcı tartışmaları sonlandırmak için "Cumhurbaşkanlığı sembolik olacak, asıl icraatı başbakan yapacak; ben başbakan olacağım" dedi.
İyi düşünülmüş, üzerinde çokça çalışılmış bir adım gibi!
Bu hamleden de anlaşılıyor ki “Evet efendim”cilerin biriktiği sarayın karşısında, muhalefetin “ortak aklı” devreye girmiş.
Muhalefet, artık, eskisi gibi, doğruları söyleyip bir kenara çekilmiyor.
Ne demişti Sakallı?
“Filozoflar, bugüne dek dünyayı yorumlamakla yetindiler; aslolan onu değiştirmektir.”
Değiştirmek için bilmek gerekir.
Muhalefet de bunun farkında olacak ki daha önce hiç gidilmedik yerlere gittiklerini; siyasetin var olduğundan bile haberdar olmadığı ve dolayısıyla hiç dokunmadığı topluluklara dokunduklarını görüyoruz.
En fazla tartışılan meselelerin başında kimin aday olacağı geliyor. Hatta “aday toto” oynandığı bile söylenebilir.
Kimin aday olacağı o kadar da önem taşımıyor; asıl mesele nasıl bir aday istediğimizi, gösterilen adayın seçildikten sonra hangi yol haritasını izleyeceğini bugünden belirlemektir.
Böyle bir adım, güçlendirilmiş, eksiklikleri tamamlanmış, demokratik parlamenter sistemi, tahmin ettiğimizden daha fazla yakınlaştırabilir.