“Biz hepimiz aileyiz…”
“sopa”dır mafyöz örgütlenmeler ve onların iç hukuklarında “zorun hükmü” geçerlidir.
Sedat Peker’in, daha önce aynı kaba kaşık salladıkları birine söylediği bu cümlenin verdiği mesaj, muhtemelen hedefine ulaşmıştır.
Bu nedenle kastettiğinin kim olduğu artık o kadar da önemli değil.
Bizim için önemli olan, Peker’in, biz sıradan insanların bilmediği karmaşık ve karanlık ilişkiler ağının dışına çıkartılmak istenince bildiklerini deşifre etme yolunu seçmiş olmasıdır.
Malum; bir süredir gündemi O belirliyor.
ŞAŞIRDIK MI?
Siz bu yazıyı okurken, muhtemelen yayınlamış olduğu yeni bir video ile gündem yeniden değiştirmiş olacak.
Şaşırmamız mümkün mü?
Hayır!
Ağar ve ekibinin Azeri iş insanı Mübariz Mansimov’un marinasına çökmüş olmasına ve bu arada Ağar’ın oğlunun Kazakistanlı bir kıza tecavüz ettiği iddiası sessizlikle geçiştirilmesine şaşıran var mı?
İçişleri Bakanı Soylu’yu hedef almış olmasına ve ona birlikte yaptıkları işler üzerinden mesajlar vermesine şaşırdık mı?
Peki ya karakolda bir eski milletvekilini dövdürmüş olmasına şaşıran olur mu?
Derken bir milletvekiline 10 Bin Dolar maaş verdiğini söylemesi şaşırtıcı mı?
Soylu’yu sahiplenen Cumhurbaşkanına da “helalleşme” çağrısı şaşırtıcı bir hal alır mı?
Hayır!
Bununla birlikte muhtemelen “helalleşme” videosu, daha fazla kişi tarafından izlenecek ve “bu kadar da olmaz ki” denilecek.
Sonra da bir sonraki ifşaata kadar “maişet dertleri”ne odaklanacağız.
MAFYATİK PORNOGRAFİNİN BAŞROL OYUNCULARI!
İşte bu nedenle bu ifşaatları, düpedüz “mafyatik pornografi” olarak adlandırma yanlış olmaz.
İzlediklerimizden açıkça anlaşılmaktadır ki bu durum, her birimizin gündelik hayatına öyle ya da böyle nüksetmiş ve bu haliyle bütün mazlumları doğrudan ilgilendiriyor.
Ve elbette kurulan illiyet nedeniyle bütün muktedirleri de...
Peker’in ifşaatlarına “başrol oyuncusu” ya da “figüran” olarak girenler, kendilerinin neden ifşa edildiklerini biliyorlardır.
Tıpkı rivayetteki zalimin düştüğü durum gibi!
Rivayet edilir ki, zalimin biri, yoksulların odunlarını zulmederek alır, muktedirlere peşkeş çekermiş.
Sesleri çıkmazmış mazlumların ama öfkeleri artarmış.
Günlerden bir gün o zalimin odun ambarı yanmış. Odunlarla birlikte yumuşak yatağı dahil nesi var nesi yok her şeyi kızgın küllere dönmüş.
Zalim şaşkınlık içinde söylenip durmuş:
“Bu ateş benim sarayıma nereden sıçradı; bilmiyorum”.
O sırada orada bulunan bilge biri demiş ki:
“Yoksulların gönüllerinde yanan ateştir senin evini saran”.
Ardından da eklemiş:
“Yaralı gönüllerin ateşinden sakın; çünkü bir ah cihanı alt üst eder.”
ÇANAK ÇÖMLEK PATLADI!
İktidarın gücünü tahkim etmek için mitingler düzenleyen, gerekirse “oluk oluk” kan akıtacağını dile getiren ve hatta kendisine koruma verilen biri, önceleri “makbul” iken; birden bire “suç örgütü lideri” olarak tanımlanıyorsa ortada bir “sorun” var demektir.
Biz bu “sorunu” Susurluk’tan biliyoruz.
O zaman da “kurşun atan da, yiyen de bizdendir” şeklinde özetlenmişti bu kakafoni…
Peker’in söylediklerinden iktidarı sarsacak pek çok malzeme çıkabilir ama asıl önemli olan devlet mekanizmasına sirayet etmiş karanlık ve girift ilişkilerdir.
Demokrasi yoksa kamusal iş ve eylemler şeffaf bir biçimde gerçekleşmiyorsa, kamunun herhangi bir alanında pozisyon tutmuş insanlar, kamusal hiçbir sorumluluğu olmayan insanlarla “iş tutuyor” iddiasına maruz kalıyorsa buna “karanlık ve girift” demek bile masum bir tanımlamadır.
Bu tarz süreçlerin sonucunda her zaman “çanak çömlek patlar”.
Tarih, tanığımdır ki demokrasi yoksa mafya vardır!
Peker’in ifşaatları, bize demokrasinin erdemini hatırlatıyor; o ifşaatlarla birlikte şeffaflığın, açıklığın ve hesap verebilirliğin anlam ve önemi kavranabiliyorsa geleceğe dair umutlu olabiliriz.
Aksi halde herhangi bir sorun karşısında bir çeşit alameti farika haline dönüşen, “biz hepimiz aileyiz” sözü, hepimizi susturmanın anahtarına dönüşür.
Belli ki iktidara mensup bazı zevat, amiyane tabirle mafyöz tiplerle “iş tutmuş”.
Muhalefetin, bu “iş tutma” tarzı üzerinden iktidarı eleştirmesi anlaşılabilir; bununla birlikte iktidar olmaları halinde mafyanın köküne kibrit suyu dökecek bir demokrasi manifestosunu yaşama geçireceklerini ilan etmeleri, nefes almamızı kolaylaştırıcı bir rol üstlenebilir.
Geleceğin Türkiye’si, “yoksulların gönüllerinde yanan ateş”in alazında saklıdır.