Loading...
“Biz” duygusu üretmek ve kapsayıcı politikalar
Türkiye toplumunun cumhuriyetin birinci yüzyılında üretemediği “biz” duygusunu artık üretmesi gerekiyor. Bunun da yolu gerçekten “kapsayıcı” bir politikadan geçiyor.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girerken gerçekten zorlu bir sınav bizi bekliyor. Zorlu bir sınav diyorum çünkü iktidar gücünü elinde bulunduranların iktidarı bırakma niyetleri pek yok gibi. Bunun derecesini tam olarak bilmiyoruz ama bazı analizler ve bazı olaylar bunun çok şiddetli olma olasılığının yüksek olduğunu düşündürtüyor. Son olarak eski bir ülkü ocakları başkanının öldürülmesi etrafında konuşulanlar, bu konuyla ilgili AKP+MHP cenahından hiçbir tepkinin gelmemesi bu olasılığın derecesi konusunda kaygılandırıcı.
Erdoğan ve partili cumhurbaşkanlığı yönetimi o kadar çok haksızlık ve adaletsizlik biriktirdi ki 100’üncü yılını dolduracak olan cumhuriyeti paranteze alacağım derken cumhuriyetin yıkılmasına neden olabilecek kötülüklere yol açtı. Bu kötülüklerin çoğunu Kürtlere yaptığını da burada not etmekte yarar var. Ama sonuçta toplumu neredeyse üçe bölmüş durumda. Laikler, Sünni İslamcılar ve Kürtler olarak.
Oysa her ulus devlet bir “biz” duygusu etrafında biçimlenir. Başlangıçtan bu yana böyle bir “biz” duygusunu Türklük ve Sünni İslamcılık üzerinden oluşturmaya çalışan Kemalist Cumhuriyet ideolojisi başarılı olamamış, ikinci yüzyıla girerken de AKP+MHP yönetimi bu duyguyu iyicene çöpe atacak işler yapmıştır. Bugün neredeyse açıkça bir Kürt düşmanlığı, Kürt olana yönelik ayrımcılık zirve yapmış, laik yaşam tarzına da tahammülsüzlükleri iyicene ortaya çıkmıştır.
Evet toplumumuzun bir kısmı etnik olarak Kürtlerden oluşuyor. Bir kısmı Siyasi İslam’ın Sünni versiyonuna bağlı, bir kısmı da daha çok Batılı değerleri bağlı insanlardan oluşuyor. (Bir de büyücek bir grup olarak farklı bir inanç grubu olan Alevileri de eklemek lazım). Kabaca etnik ve kültürel olarak hâlâ böylesine farklılıkları olan insanların olduğu bir toplumun “biz” duygusu üretmesi oldukça zor. Bu yönde özel bir çaba, özel politikalar lazım. Mesela Kuzey İrlanda’da Protestan çocuklarla Katolik çocukların özellikle aynı okullara gitmesi gibi. Ya da Singapur’da Çinli’lerle Malay’ların aynı konutlarda yaşamaları gibi.
Vazgeçtim böyle politikaları konuşmayı, aksine, iktidar, varolan farklılıklarımızın birbirleriyle yabancılaşmasını sağlayacak işler yapıyor. Yani “biz” olmayı değil, böyle bir “biz” duygusunun gelişmesi ve yerleşmesini önlemeye çalışıyor gibi. Böyle bir saçmalık olur mu diyebilirsiniz?
Olur! Olur çünkü bu denli farklılıkları olan bir ülkede “biz” duygusu üretmektense, kutuplaştırarak iktidarda kalmak daha kolay gelebilir. En azından Erdoğan’a böyle geliyor. Onun için, örneğin partisinin genel başkanı olarak kalmaktan rahatsız olmadı. Oysa, bence bir Cumhurbaşkanı’na yakışmayacak bir uygulama bu. Çünkü, Cumhurbaşkanı bir ulusun başkanı olmalı, o ulus içinde belirli bir kimliğin değil.
AKP iktidarı çok değişti. Şunu unutmayalım. Milliyetçilere ihtiyaçları yokken onlar olmadan iktidarda kalmaları mümkün olmaktan çıktı. Anadolu Aslanları adıyla anılan KOBİ niteliğinin desteğiyle gelmişlerdi şimdi artık “Beşli çete” adıyla anılan ama aslında ne beşi yüzlerce büyük ve güçlü şirketlerden oluşan bir sermaye desteği var. Bir zamanlar Mustafa Kemal’e özenip “Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir” özdeyişini söylemekten gurur duyan Erdoğan şimdi kimsesizlere sırt çevirmiş gibi. Onları andığı bile yok.
Özetle demek istediğim, Türkiye toplumunun cumhuriyetin birinci yüzyılında üretemediği “biz” duygusunu artık üretmesi gerekiyor. Bunun da yolu gerçekten “kapsayıcı” bir politikadan geçiyor. Toplumun bütün farklılıklarının kendini bu toplumun eşit bir yurttaşı olduğunu hissedebileceği bir “biz”in içinde.
Muhalefet partilerine duyurulur!