Bittin gözün aydın

Abone Ol
Muharrem İnce’nin hazin çırpınışlarını izlerken başkası adına nasıl utanıyorsam, tamamen sahte olduğunu Marslılarla bebeklerin bile rahatlıkla anlayabileceği PKK’nın Kılıçdaroğlu’na destek videosu milyonlara izletildiğinde de aynı kesif utanç kapladı benliğimi. Artık bir elin parmaklarından sayıca daha az gün kaldı ve pek çok iyice belirginleşti. Mesela, partisindeki istifa furyası dur durak bilmeyen Muharrem İnce’nin çaresizliği… İşi gücü Altılı Masa’ya laf etmek olduğu için kendisinden muhalefet etmesini beklemiyoruz ama Ali Babacan’ı “Yüce Divan” ile tehdit etmek, Ahmet Davutoğlu ile beraber masadan çıkarılırlarsa kendisinin gelebileceğini söylemek gibi absürtlüklerde arş-ı âlâya çıktı. Kemal Kılıçdaroğlu için “FETÖ’nün yeni ortağı” diyecek kadar süflileşti. Muharrem İnce bunları yapadursun partililerin çoğu esas niyetini anladığı için onu yapayalnızlaştırmaktan bir an olsun vazgeçmiyor. Ayrıca, Fatih Altaylı’ya söylediği o “eğer benim yüzümden seçim ikinci tura kalırsa beni sokakta yürütmeyeceklerini biliyorum,” sözü de arşivlerdeki yerini almıştı. Hatırlıyor musunuz, güya kendisi ikinci tura kalıyordu, oyu yok yüzde 28’di, yok 38’di… Bir ton kasaba politikacısı palavrası sıktı, işte geldiğimiz yer ortada. “Başkası adına utanmak” diye bir deyim üretildi ya son zamanlarda, şu seçime gittiğimiz günlerde ben bu hissi çok yaşamaya başladım. Muharrem İnce’nin hazin çırpınışlarını izlerken başkası adına nasıl utanıyorsam, tamamen sahte olduğunu Marslılarla bebeklerin bile rahatlıkla anlayabileceği PKK’nın Kılıçdaroğlu’na destek videosu milyonlara izletildiğinde de aynı kesif utanç kapladı benliğimi. Siyasi rekabetin bu kadar ucuzlaştığını, her yolun mubah sayıldığını görünce utanıyorsun. Değer mi yalnızca iktidarda kalabilmek için bunca yalana başvurmaya? Güreşçiler, anlamadıkları sektörlerden ballı maaşlar almaya devam edebilsinler diye topluma bu kadar zehir zerketmeye değer mi? İktidarda kalabilmek bu kadar mı hayatidir ki her şeyi yapmamızı, aklımıza gelen her şeyi söylememizi, hiçbir ahlaki sınır tanımamamızı meşru kılar? Millet İttifakı toplumun her kesimine dokunan vaatlerini anlatıyor, bu esnada Muharrem İnce dahil karşı taraftan gelen sesler ise iyice tuhaflaştı. Muhalefet için istilacılar diyen mi ararsınız, işgalci diyen mi, terörist, vatan haini, eşcinsel lobisi güdümlüsü, din düşmanı, ahlak yoksunu… Ha bunlardan biri doğru olsa gam yemeyeceğim ama bu kadar cifeleşmiş bir siyaset ortamında seçime gidiyoruz. Tabii başkası adına utandıklarım arasında Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan da geliyor. Ekrem İmamoğlu, Erzurum’da taşa tutulduğunda, üstelik de erken bir saat ve rahatlıkla baskıya yetişebilecekken bu “haberi” görmeyen Hürriyet’ten bahsediyorum. Bu organize taşlamayı Akit gibi “yalan” olarak görmek mi daha utanç verici yoksa “Ahmet Hakan Hürriyet’i”nin bu tavrı mı diye düşünüyorum, işin içinden çıkamıyorum. Tabii ki yukarıda bahsettiğim konuların hiçbirine giremeyen bir genel yayın yönetmeninin gazeteci pozlarında her gün televizyon ekranlarında arzıendam etmesi de utanç sınırlarımı zorluyor. Ama başına geçtiği gazetenin tirajı ile kanalın reytingi ve ağırlığı ortada, “köşesinden gereğini yapıyor” olsa da hiçbir işe yaramıyor. Sonra Ali Yeşildağ’ın ifşaatını dinliyorum, gene utançtan başka bir kelime bulamıyorum. “1 milyar dolar” iddiası mı yoksa 30 milyon dolar hırsızlık parasını yok sayışı mı yoksa adam kaçırmaları anlatırkenki soğukkanlılığı mı daha utanç verici, işin içinden çıkamıyorum. Ama şu seçim var ya şu seçim, bu utancı içimizden söküp atacak. Kimse karşıt görüşteki seçmene ağız dolusu hakaret edemeyecek, uluorta iftira atamayacak. Ahmet Hakan ve türevleri, sadece nasıl gazeteci olunmaması gerektiğinin birer örneği olarak medya müzesindeki yerlerini koruyacaklar. Muharrem İnce mi? Doktor bu saatten sonra ne yerse yesin dedi.