Birkaç iyi insan

Abone Ol
Özellikle seçim gününde, o “birkaç iyi insan” çok kilit roller oynayacaklar. Umarım, özellikle 14 Mayıs’ın 24 saati boyunca, bürokrasideki “birkaç iyi insan”, seçim güvenliği, sandık ile ilgili resmî kararlar gibi o gün kritik görevler yürütecek kamu mensuplarının çoğunluğunu oluşturur. Bu seçimleri, eğer kazasız belasız ve halkın iradesinin tam olarak sandığa yansıyabildiği şekilde geçirebilirsek, bunun gerçekleşmesini sağlayabilenlerin başını işini olması gerektiği gibi yapan devlet görevlileri de çekecek. Türkiye gibi “otoriterlik” çizgisindeki ülkelerde yönetimin el değiştirebilmesi için, bürokrasinin; özellikle de güvenlik bürokrasisinin tavrı kilit rol oynar. Eğer bürokrasi, iktidarın baskına topyekûn boyun eğer veya ideolojik/siyasi bağlarla iktidarın yanında aktif biçimde yer alırsa; gücün el değiştirmesi zorlaşır-hatta imkânsızlaşabilir. Eğer 14 Mayıs gerçekten Türkiye için iktidarın el değiştirdiği bir dönüm noktası olabilirse, ama kısa ama uzun soluklu bir dönemde, seçim sürecinde ne badireler atlattığımıza dair gerçekler de ortaya çıkabilecek. Kampanya sürecinde bakanların makamlarının tüm imkânlarını kullanarak AK Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a nasıl destek aradığı gözlerimizin önündeydi. Bu durum, buzdağının elbette ucu... Devlet kurumlarının hepsini ve bu kurumları işleten bürokrasiyi gözüne alınırsak; eğer AK Parti çizgisi bürokrasiyi tamamen teslim almış olabilse, muhalefetin kazanabilmesi mümkün olmazdı. Bürokrasinin tamamen teslim alınamadığının en büyük işareti, seçim yaklaştıkça Kemal Kılıçdaroğlu ve çevresine ulaşan “duyumlar” artıyor. Bunun son örneğini de Kılıçdaroğlu’nun Rusya’yı uyardığı şu Tweet mesajında da gördük: “Sevgili Rus Dostlarımız, Dün bu ülkede ortaya saçılan montajlar, kumpaslar, Deep Fake içerikler, kasetlerin arkasında siz varsınız. Eğer 15 Mayıs sonrası dostluğumuzun devamını istiyorsanız, elinizi Türk’ün devletinden çekin. Biz hala işbirlikten ve dostluktan yanayız.” Kılıçdaroğlu’nun Mayıs 2022’de SADAT’ın kapısına dayandığı günden bu yana, duyumlar arttıkça arttı. Sonunda da Kılıçdaroğlu’nun Rusçasını da attığı ve Kremlin’i uyardığı uluslararası ilişkilere uzanan duyuma kadar gelindi. Bürokrasiden; en önemlisi de güvenlik bürokrasisinden Kılıçdaroğlu’na giderek artan ölçüde bilgi akışı yapıldığını gösteriyor bu duyumlar... Söz konusu bilgi akışı ve tabii inisiyatif kullanma iradesi olamasa bürokraside, kim bilir kaç tane “Erzurum vakası” yaşanırdı kampanya sürecinde. Bu durum illâ da bürokrasinin Kılıçdaroğlu’na destek olduğuna işaret etmiyor. Devlet yönetiminde bir değişim yaşanmasının Türkiye Cumhuriyeti için daha hayırlı olacağını düşünenler olabilir. Veya sadece sahip oldukları bilginin, eğer ortaya çıkarılmaz ve kamuoyuna duyurulmazsa ülke için tehlikeli olabileceğini öngörenler... Tabii, bir de bürokraside işini gereği gibi yapmak isteyenler var. İktidar değişikliği gerçekleşirse, alet edilmeye çalışıldığı hukuksuzlukların başını derde sokacağını düşünenler de olabilir bu grubunda...Ancak, sadece ve sadece işini kitabına uygun, olması gerektiği gibi, hakkını vermek isteyenler de var. Bürokrasideki “birkaç iyi insan” tüm seçimin kaderini değiştiriyor; değiştirecek.
Kılıçdaroğlu’nun “hayatımın en büyük projesi” olarak nitelediği İpek Yolu projesini, “Ne Batı ne Doğu, Türk’ün Yolu” ifadesi ile duyurması ve Kremlin’e “Elinizi Türk’ün devletin çekin” uyarısını yapması giderek somutlaşan bir yönelime işaret ediyor.
Özellikle seçim gününde, o “birkaç iyi insan” çok kilit roller oynayacaklar. Umarım, özellikle 14 Mayıs’ın 24 saati boyunca, bürokrasideki “birkaç iyi insan”, seçim güvenliği, sandık ile ilgili resmî kararlar gibi o gün kritik görevler yürütecek kamu mensuplarının çoğunluğunu oluşturur. İşte o zaman, Türkiye demokrasisini ölümden döndüren “meçhul kahramanlar” olurlar. “ÖNCE TÜRKİYE” POLİTİKASI Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı ve Millet İttifakı da Türkiye’nin yeni hükümeti olursa, nasıl bir dış politika çizgisi benimsenecek? Türkiye dışından gazeteciler ve politika uzmanları, aylardır bizlere bu soruyu yöneltiyor. Açıkçası, Kılıçdaroğlu da Millet İttifakı da, dış politika konusuna çok da eğilmediklerinden; bu soruya verecek net bir yanıt da yoktu. Kılıçdaroğlu’nun önce Türkiye’yi Çin’e bağlayan “İpek Yolu” projesini duyurduğu ve ardından Rusya’yı uyardığı mesajları, enteresan ipuçları veriyor. Kılıçdaroğlu’nun “hayatımın en büyük projesi” olarak nitelediği İpek Yolu projesini, “Ne Batı ne Doğu, Türk’ün Yolu” ifadesi ile duyurması ve Kremlin’e “elinizi Türk’ün devletin çekin” uyarısını yapması giderek somutlaşan bir yönelime işaret ediyor. Yeni iktidarın seçildiği takdirde, dış politikası “Önce Türkiye” diye özetlenebilecek. Türkiye’nin çıkarlarının öncelendiği; herhangi bir ittifakta yer almadan esnek ve hareketli tercihlerin yapıldığı, dış ilişkilerin “kâr-zarar” hesabı üzerinden şekillendiği bir uluslararası bir çizgi söz konusu olacağa benziyor. Milliyetçi bir dış politika yani...