Biraz da ciddiyet…

Abone Ol
Ne Cumhurbaşkanı’nın ne de Dışişleri Bakanı’nın ağzından Amerika’yı suçlayan bir söz duydum ben. Amerika, taşeronlarına bombayı patlattırdıysa Cumhurbaşkanı neden sessiz? Bakan haklıysa gereği yapılsın… Bakan haksızsa, o zaman da gereğini yapsın.

Loading...

Sakallı Celal’in o meşhur sözünü bir kez daha hatırlamanın vaktidir: “Meşrutiyet’i ilan ettik olmadı, Cumhuriyet’i ilan ettik olmadı, bir de ciddiyeti ilan etsek…” İçişleri Bakanı, Taksim’deki patlamanın sorumlusu olarak Amerika’yı işaret ederken MİT Başkanı, Ankara’da CIA Başkanı’nı ağırlıyor, Cumhurbaşkanı da Bali’de Amerikan Başkanı Biden’la görüşmeyi bekliyordu. Hemen ardından Cumhurbaşkanı taziyeler için yayınladığı teşekkür mesajında Amerika’yı da zikrediyordu. Yani, devletin en yetkili insanları tarafından yapılan açıklamalar sonucunda kime ve neye inanmamız gerektiğini çözemiyoruz. Zira, İçişleri Bakanı yalan söylüyor olamayacağına göre Amerika’nın bu işi faili değilse de azmettiricisi olduğu ortada çünkü Bakan’ın bizzat kendisi Amerika’ya “mesajınızı aldık,” diye açıklama yaptı. Peki, bu durumda Cumhurbaşkanı bu terör eyleminin azmettiricisine mi teşekkür etmiş oluyor? E böyle bir şeyin de olması mümkün olmadığına göre… Biz kime inanacağız? İçişleri Bakanı’na mı yoksa Cumhurbaşkanı’na mı? Devlet dediğimiz örgüt son kertede bir kurumlar arası uyum arayışıdır, ama İçişleri Bakanı ile Cumhurbaşkanı birer gün arayla taban tabana zıt açıklamalar yaparsa halk doğruyu nasıl öğrenecek? Kimden öğrenecek? Eğer İçişleri Bakanı haklıysa Amerika’dan neden hesap sorulmuyor? İnsanların ölmesinin, çok daha fazlasının yaralanmasının, milyonların korkmasının bir karşılığı olmayacak mı? Türkiye, en işlek caddesinde bomba patlatılmasını sineye çekebilecek bir ülke midir? İçişleri Bakanı haklıysa, yani bu işin arkasında Amerika varsa, Amerika’dan hesap sormayanlar, sorulmasını engelleyenler suç işliyor değiller mi? Bu gidişata bakan biri, İçişleri Bakanı’nın elinden geleni yaptığını ama Amerika’nın devlet içinde uzantıları olduğunu düşünmez mi? Oysa Bakan’ı çağırıp bu açıklamasını dayandırdığı bilgi ve belgeyi soracaksınız, İçişleri Bakanı’nın yalan söyleyecek, belgesiz ve bilgisiz konuşacak hâli yok ya, çıkıp size gösterecek böylece de gerçek açığa çıkacak. Çok basit. O zaman Cumhurbaşkanı’nın hesabından bizzat failin kendisine teşekkür eden kişiyi de ifşa etmek gerecek.
Bizzat ertesi gün Amerikan Başkanı ile buluşmaya Bali’ye giden ve orada taziyeyi kabul etmekle kalmayıp bir de teşekkür eden Cumhurbaşkanı’nın bu “aceleciliği” sorgulaması gerekmez mi?
O paylaşımı resen yapmış olamayacağına göre emri aldığı kişiyi de söyleyecek… Zinciri takip edecek ve ülkemizin huzuruna, vatandaşların canına kast eden teröristleri ortaya çıkaracağız. Ama yok eğer bu açıklamaya mesnetsizse ve elimizde Amerika’nın bu olaydaki dahilini kanıtlayabilecek bir belge ve bilgi yoksa… Bizzat ertesi gün Amerikan Başkanı ile buluşmaya Bali’ye giden ve orada taziyeyi kabul etmekle kalmayıp bir de teşekkür eden Cumhurbaşkanı’nın bu “aceleciliği” sorgulaması gerekmez mi? İçişleri Bakanı bu açılamayı neden yaptı? İddiasının arkasındaysa neden taziyenin yayınlanmasını engellemek için bir adım atmadı? Elindeki bilgi ve belgeleri götürüp ilgili makamlarla paylaşmadı? İçişleri Bakanı’nın bu açıklamasının kritik bir görüşme öncesinde Cumhurbaşkanı’nı zora düşürmesi kaçınılmaz değil midir? Gelgelelim, ben ne Cumhurbaşkanı’nın ne de Dışişleri Bakanı’nın ağzından Amerika’yı suçlayan bir söz duydum. Amerika, taşeronlarına bombayı patlattırdıysa Cumhurbaşkanı neden sessiz? Sessiz kalınacaktıysa İçişleri Bakanı neden bu açıklamayı yaptı? Bakan haklıysa gereği yapılsın… Bakan haksızsa, o zaman da gereğini yapsın. Yeter ki ülke yönetmenin ciddi bir iş olduğunu artık biraz olsun idrak edelim. Cumhurbaşkanı ile İçişleri Bakanı’nın birer gün arayla yaptıkları açıklamalardan hangisini doğru kabul edip inanacağımız noktasında tercih yapmak zorunda bırakılmayalım.