Bir muhalefet tiradı: Esnaf, çiftçi, endişeli muhafazakârlar
Türkiye iki kültürel sınıfa bölünmüş durumda. Uç yoksullar - zenginlerden oluşan muhafazakârlardan müteşekkil % 25-30’lik bir sınıf ve her aidiyetten gelen % 60-70 potansiyeli olan bir diğer sınıf. Muhalefet yatırımı yanlış yere yapıyor.
Muhalefet uzunca zamandır, ülkede yaşanan iktisadi ve siyasi gelişmelerin gerisinden geliyor. Memlekette son dönemde bunca yaşananı okumakta zorlanıyor, güncel bir aksiyon alamıyor ve güncele dönük yeni strateji ortaya koyamıyor.
Türkiye son dönemde iyice belirginleşmekle birlikte iki ana kültürel sınıfa bölünmüş durumda fakat bu bölünme kültürel kimliklere bağlı dikey bir bölünme değil, kayırmacılık ve liyakate dayalı yatay bir kültürel bölünme olarak okunabilir.
Birincisi nepotist kültürel sınıf, iktidarın kayırmacılıkla ürettiği, tüm yeteneklerden azade hayatın ve ekonominin dışında kurulan daha çok uç yoksullarla uç zenginlerden oluşan, ağırlıkla muhafazakârlardan müteşekkil yüzde 25-30 bandında iktidar çözülmeden çözülmesi mümkün olmayan bir sınıf.
İkincisi meritist kültürel sınıf, şehir hayatının içinde kendi emeği ve yeteneği ile ayakta duran, daha çok orta gelir gruplarından müteşekkil, hemen her siyasi kültürel aidiyetten gelen yüzde 60-70 potansiyeli olan bir sınıf.
Muhalefet, kamusal odağını uzun zamandır endişeli muhafazakârlara kurarak aslında hem dikey eksenli kimliklerle vatandaşlığın hukuki zeminini ve hayatı bölüyor hem de yatay eksenli mesleki sınıflarda şehir hayatında artık pek de anlam ifade etmeyen esnaf-çiftçi denklemiyle boşa düşüyor.
Üstelik tüm bunların toplamı aslında hayatın dışında kalmış ve çözülmesi mümkün olmayan nepotist kültürel bir sınıfı hedef alıyor. Böylelikle muhalefet hem dikey eksende hem de yatay eksende arkaik, günün ihtiyaçlarının dışında ve katma değeri düşük bir siyasi muhalefetle her şeyden önce kendisini köhneleştiriyor.
Toplumsal muhalefet böylelikle arkaikleşmiş ve köhneleşmiş bir görüntü veren siyasi muhalefetten çok daha aksiyoner ve günün sonunda hayata dönük bir inisiyatif alıyor.
Bu durum artık nihayet siyasi muhalefetin toplumsal muhalefeti takip ettiği çelişkili ve ironik bir tablo yaratıyor.
Metropoller ve büyükşehirlerde özel sektör çalışanlarının neredeyse tamamı grev halindeyken, yetişmiş ve seçkin mesleki gruplar dahi iş bırakıyorken muhalefetin şehirde ve katma değeri yüksek işlerde görünmeyen silueti; bir anda vatandaşlığın hukuki zeminini yaralayan dikey kültürel kimliklerde ve şehir hayatının dışında kalmış yatay mesleki sınıflarda kendini gösteriyor.
Bu tablonun muhalefet açısından sürdürülebilir bir tarafı olmadığı kanaatindeyim. Muhalefetin artık doğal taban olarak gördüğü ve bu tabanın minimal sınırlarında siyaset yapma halini terk etmesi elzem görünüyor.
Eğer bir kültürel sınıf arıyorlarsa bunun adresi kayırmacılık dışı kalmış; ekmek, özgürlük ve güven temelli hukuk, demokrasi ve refah talep eden tüm iktisadi, siyasi ve kültürel kimliklerden oluşan yatay eksenli meritist kültürel tabandır.
Bu tabana yatırım yapmak, siyasi muhalefeti şehirlere ve orta gelir gruplarından oluşan mesleki grupların odağına çekebileceği gibi toplumsal muhalefeti yönlendirme avantajı da sağlayabilir.
MUHALEFET KAYIRILMAYANLARA YATIRIM YAPMALIDIR
Muhalefetin odağını bahsedilen eksen kaydırması memlekette uzun zamandır hayatı domine eden popülizme karşı da alternatif üretecek potansiyele sahip gözüküyor.
Popülizmin yarattığı gerçek millet ve yabancı seçkinler ayrımına dayalı siyasi gerilimin yaslandığı dikey bölümlenme dini ve milli aidiyetler iken yatay bölümlenme katma değeri düşük yoksul meslek gruplarıdır. Tüm bu havuz kayırmacılıkla korunarak konsolide edilirken; bir yandan da sembollerle kuşatılan gerilim sandığa yansıtılır.
Muhalefetin, dikey kimlik bölümlenmesinde odağına liyakate dayalı vatandaşlığı; yatay bölümlenmede şehir hayatının katma değeri görece yüksek mesleki gruplarını alması çatışmanın alanını muhalefetin lehine çevirecektir. Bu durum iktisadi ve siyasi, dini ve milli tüm kültürel gerilimleri aşan bir şekilde ekseni kayırmacılık ve hakkaniyete yaslamakla mümkün olabilir.
Böylesi bir olası politikada yazının başında bahsettiğimiz nepotist kültürel sınıfı gözden çıkarmakla mümkün olabilir.
Muhalefet esnaf, çiftçi ve endişeli muhafazakârlar yerine kayırmacılık dışı hayatta kalan büyük ahaliyi konsolide ederek popülist yarılmayı kendi lehine çevirirken; hayatın merkezine de yatırım yapmış olacaktır.
Böylesi bir politika hakkaniyet ve liyakate dayalı vatandaşlığı güçlendireceği gibi popülizmi de modern ve medeni hayatı kurtaracak şekilde dönüştürebilir. Mamafih popülizm artık medeni hayatı yaralayan gerçek millet yabancı seçkinler düzleminden çıkarak, kayırmacılık liyakat döngüsünde daha medeni bir zemin oturabilir.
Hiçbir toplumda ötekisi olmayan bir politika üretmek mümkün değil hatta politika üretme süreçleri popülizmden bağımsız da yapılamayabilir ancak popülizmin düzlemi değiştirilerek yapılabilir.
Bu düzlem eğer bahsedilen zihniyetle üretilebilirse dikey ve yatay kimlikleri aşan daha kapsayıcı ve adil, merkeze dönük ve medeni bir geleceği de kurabilir.