İsrail ve Lübnan arasında uzun yıllardır havada ve karada devam eden anlaşmazlıklara bir yenisi eklendi; iki ülkenin deniz sınırları... Tansiyonu yükselten son olay İsrail’in Kariş isimli sahaya sondaj gemisi göndermesi… İsrail, kurulduğu 1948 yılından bu yana birçok Arap ülkesiyle olduğu gibi Lübnan ile de sorunlar yaşıyor. Orta Doğu’da İsrail ile Lübnan arasında sorun çıkması için “özel bir sebep” gerekmiyor. İkilinin tarihte hemen her sahada karşı karşıya geldiğini görüyoruz. Lübnan’da her ilkbaharda “bu yaz İsrail ile savaş çıkacak” söylentilerinin dolaşması boşuna değil. Bu güne kadar İsrail’in bir çok saldırı ve işgali ya da İsrail’e yönelik saldırılar karadan ve havadan gerçekleşti. Her iki ülkenin kara sınırı anlaşmazlıkları devam ediyor. Mesela Şeba Çiftlikleri konusunda bir mutabakata varılabilmiş değil. Havada ise İsrail, Lübnan’ın hava sahasını neredeyse her gün ihlal ediyor. Belirlediği bazı özel hedefleri tam zamanlı olarak dronlarla izlerken, savaş jetleri de sık sık Beyrut semalarında boy gösteriyor. Zaman zaman da Lübnan hava sahasını kullanan İsrail savaş uçakları Suriye’deki hedeflerini bombalıyor. Bütün bunlara karşılık olarak Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplumun tepkisi kınama yayınlamaktan öteye geçmiyor. Uzun yıllardır devam eden anlaşmazlıklara yeni bir anlaşmazlık eklendi; iki ülkenin deniz sınırları. Aslında Lübnan ile İsrail arasında yıllardır devam eden bir deniz sınırı anlaşmazlığı var. Tansiyonu yükselten en son olay İsrail’in bir İngiliz-Yunan şirketi ile anlaşarak tartışmalı sınır bölgesi olan Kariş isimli sahaya sondaj gemisi göndermesi oldu.
Kayalıklardan oluşan küçük bir ada nedeniyle Lübnan ve İsrail arasında sınır  anlaşmazlığı yaşanıyor. Lübnan tarafı taleplerini BM’ye zamanında resmen iletmediği için iddiasını ispatlamakta zorlanıyor.
Kariş sahasında Lübnan’a ait kayalıklardan oluşan küçük bir ada olduğu iddia ediliyor ve bu yüzden Lübnan deniz sınırını 23. Hat yerine 29. Hat olarak görüyor. Bu iki hat arasındaki 860 kilometre karelik deniz sahası üzerinde anlaşmazlık yaşanıyor. Lübnan, daha önceden Birleşmiş Milletler’e resmi olarak bu talebini ve gerekçelerini yazılı olarak iletmediği için bu iddiasını ispatlamakta zorlanıyor. Birleşmiş Milletler ile başlayan müzakerelerin yerini Amerika Birleşik Devletleri ile devam eden görüşmeler aldı ve BM aradan çekilerek gözlemci olarak kaldı. ABD’nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü olarak YPG’ye yakınlığı ile bilinen Brett McGurk’u görevlendiren Joe Biden, İsrail ve Lübnan arasındaki dolaylı müzakereleri yönetmek için de Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda enerji güvenliği konusunda kıdemli danışman Amos Hochstein’ı görevlendirdi. ABD adına müzakereleri yöneten Hochstein’ın ABD ve İsrail’den olmak üzere çifte vatandaşlığı var. Üç yıl İsrail ordusunda askerlik görevini yerine getiren Hochstein’a Biden tarafından bu görevin verilmesi zaten müzakerelerin başında tarafsızlık, adalet, hak, hukuk gibi kavramların gündemden düşmesine neden oluyor.  İlginç olan başka nokta ise ABD’nin bu taraflı “arabulucuğu” kör göze parmak sokar gibi alenen yapması. Ne yazık ki haklının değil güçlünün sesinin gür çıktığı bu sistemde Lübnan da kendine layık görülen bu muameleyi kabullenerek sineye çekiyor ve hatta Amos Hochstein’ı görüşmeleri sürdürmek üzere Beyrut’a davet etmek durumunda kalıyor. HOCHSTEİN NE DİYOR? Lübnan-İsrail deniz sınırı müzakerelerinin ABD'li arabulucusu Amos Hochstein, Al Hurra televizyon kanalına verdiği bir röportajda müzakerelerde ihtiyaç duyulanın her iki tarafın da üzerinde uzlaşabileceği “yaratıcı bir fikir" olduğunu söyledi. “Bazen en haklı olduğun zaman, ispatlayacak bir kanıtın olmaz. Burada iki taraf var, her iki tarafın da bundan bir şeyler çıkarması gerekiyor. Haklı olarak benim olana odaklanmak yerine; istediğim her şeyi alamadım ama şu an sahip olduğumdan çok daha fazlasına sahip olabilirim diye düşünülmesi gerekir” diye bir açıklama yaparak Lübnan’a uyarıda bulundu. HİZBULLAH VE İSRAİL İÇİN BİR BAŞKA ATIŞMA FIRSATI 5 Haziran’da İsrail tartışmalı bölge olan Kariş’e sondaj gemisi gönderdi ve ertesi gün Hizbullah Genel Sekreteri Hassan Nasrallah, İsrail’in Karış deniz sahasında gaz arama çalışmalarına yönelik iki büyük tehditte bulundu.
İsrail tartışmalı bölge Kariş’e sondaj gemisi gönderdi ve ertesi gün Hizbullah iki büyük tehditte bulundu. Şimdi İsrail Genelkurmay’ı eşi görülmemiş bir bombalama ile çok büyük bir savaş olabileceğini belirtiyor.
İlki sahaya İsrail adına sondaj gemisinin sahibi olan İngiliz-Yunan şirketine yönelikti. “Geminizi çekmezseniz, oluşabilecek maddi ve insan kaybından biz değil siz sorumlu olursunuz. Tartışmalı bu bölgede gaz aramayı durdurun ve geminizi bölgeden çekin” dedi. İkinci tehdidi ise İsrail’e yönelikti; “Denizde başlayan askeri bir çatışma karaya da sıçrar ve bu da İsrail’in bütünlüğünü tehdit eder” dedi. Nasrallah “Savaş istemiyoruz ama savaşmaktan da korkmuyoruz” diye ekledi. Bunun üzerine İsrail Genelkurmay Başkanı Aviv Kochari de 13 Haziran’da Lübnan’ı tehdit etti. Halihazırda Lübnan’da imha edilecek binlerce hedefin belirli olduğunu ve eşi görülmemiş bir bombalama ile çok büyük bir savaş olabileceğini belirtti. PEKİ YA ŞİMDİ? Son çeyrek asırda Doğu Akdeniz’deki enerji pastası her zamankinden daha cazip hale geldi. Aslında Türkiye ve Yunanistan arasındaki gerilimin tırmanması değişik bağlamlardan kaynaklanıyor gibi gözükse de aynı güçlerin bir süreci başlatmasının sonuçları. Gerilimlerin zamanlamaları da pek şüpheye yer bırakmıyor. İsrail, kendini Avrupa Birliği’nin gaz tedarikçisi olarak konumlandırmanın peşinde. Yani Rusya’nın tahtına talip ve bu hedefine ulaşma yolunda pek bir engel görmüyor. Karşısında ise çok ağır bir ekonomik krizle boğuşan bir Lübnan var. Bırakın tartışmalı deniz yetki alanlarını, kendisine ait olan alanlarda bile bir girişimde bulunamıyor. Örneğin, Lübnan’ın 4. Blokta arama çalışmaları için anlaştığı şirket uluslararası baskıya dayanamayarak olağanüstü bir ücret talep etti. Zaten iflas etmiş olan Lübnan da bu talebe olumsuz cevap vererek arama çalışmalarına son vermek zorunda kaldı. Bu aynı zamanda ekonomisine kaynak bulmak zorunda olan Lübnan için deniz yetki alanlarının ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Amerika ve İsrail bu umutsuz durumu seçim sonrası hükümet kurma telaşındaki  Lübnan iç siyasetini etki altına almak için kullanmaktan çekinmiyor. Açıkça bahsedilmese bile İsrail’in talepleri doğrultusunda deniz yetki alanlarının sınırlandırılması IMF ile müzakerelerin bir parçası. Biraz güçlerin dengede olduğu bir ortamda büyük fırtınalar kopartacak bu anlaşmazlıklar her zamankinden bile daha aç İsrail karşısında Lübnan’ı ters ayakta yakalamış görünüyor. Açıkçası sorunu dondurmak ve çözüm için elinin daha güçlü olduğu bir zamanı beklemek Lübnan için pek mümkün görünmüyor. Günümüz şartlarında muhtemel bir anlaşma ise deniz yetki alanı kayıplarının suya yazıldığı değil kalıcı olduğu bir çözüm olacak. Kısacası Lübnan için seçenekler kırk katır ile kırk satır arasında.