Diyanet İşleri’nin günümüzde bütün inançlara eşit uzaklık ilkesi gözetilerek, yeniden yapılandırılması kaçınılmaz hale geliyor. … Önümüzdeki dönem siyasetin gündeminde Diyanetin kurumsal yapısının yeniden ele alınması kaçınılmaz hale geldi.
Din İşleri Yüksek Kurulu’nun yayınladığı bir karar toplumun farklı kesimlerinde, yükselen tepkilere yol açtı. Kurul artan fiyatlar yüzünden bunalan, aralarında iktidar partisine oy verenlerin de bulunduğu yurttaşların başvurularındaki tepkileri sezinlediği kuşkusu uyandıran bir açıklama yaptı. Özünde “fiyat artışlarına Allah’ın karar verdiğini” içeren bu
fetvanın, AKP İktidarının ekonomide gün yüzüne çıkan basiretsiz politikalarını aklamaya yönelik olduğu çok açıktı.
Cumhuriyetin ilanından sonra laiklik ilkesinin hayata geçirilmesi sürecinde, Osmanlı mirası “Şeriye Vekaletinin” yerine özel bir yasayla Diyanet İşleri Başkanlığı konumlandırıldı. Başkanlık laiklik ilkesi başta kurucu iradenin bu kurumdan beklentilerinin gerçekleşmesinde umulan katkıları yapamadı.
İkinci büyük savaşın ardından Dünya’daki siyasal gelişmelerin etkisiyle, çok partili siyasal hayata geçilmesine karar veren İnönü iktidarı, laiklik konusunda bazı sekter hataları istismar eden DP muhalefetinin, seçmendeki etkisini azaltmak amacıyla bir dizi girişimde bulundu.
İlahiyat Fakültesi açılması, Başbakanlığa Şemsettin Günaltay’ın getirilmesi ve özellikle büyük toprak sahiplerinin istekleri doğrultusunda, Köy Enstitülerinin parti içindeki önde gelen muhalifi, Muhlis Şemsettin Sirer’in Millî Eğitim Bakanlığı görevine getirilmesi, 1950 seçimlerinde CHP’nin yenilgisini önlemeye yetmedi.
Din İşleri Yüksek Kurulunun fetvası; Diyanet İşleri Başkanlığının günlük siyasetteki ağırlığının giderek arttığını gösteriyor. Başkanın da II. Mahmut’un “Yeniçeri Ocağını” kanlı biçimde tasfiyesinde Şeyhülislamlık makamında oturan, Kadızade Mehmet Tahir Efendi’ye benzer konuma getirilme arzusunu simgeliyor.
CHP’nin 1946 yılında başlattığı, Menderes’in örtülü işbirliği yaptığı tarikatlar, AKP İktidarında süre gelen da etkinliklerini arttırdılar. 12 Eylül sürecinde Atatürkçü olduğunu dilinden düşürmeyen, kamuoyunda koruyucu gibi konumlandırılan, TSK’nın başındaki Kenan Evren’in de laikliğin geriletilmesindeki katkıları unutulmamalı.
Din İşleri Yüksek Kurulunun fetvası; Diyanet İşleri Başkanlığının günlük siyasetteki ağırlığının giderek arttığını gösteriyor. Başkanın Ayasofya’nın Müze statüsünün kaldırılması sırasında, gelenekte hiç rastlanmayan biçimde, elinde kılıçla minbere çıkması, II. Mahmut’un “Yeniçeri Ocağını” kanlı biçimde tasfiyesinde Şeyhülislamlık makamında oturan, Kadızade Mehmet Tahir Efendi’ye benzer konuma getirilme arzusunu simgeliyor.
Kuşkusuz III.Selim’in başlattığı ve II. Mahmut’un sonuçlandırdığı reform hareketlerinin özünde, “Hanedanın” geleceğini kurtarma kaygısı baskındı. Sarayın öncelikleri arasında Yeniçeri Ocağının tasfiyesinin ilk sırada yer alması o günün koşullarında doğaldı.
II.Mahmut; Ayan’dan sonra en fazla ağırlıklı baskı gurubu olan bu kurumu ortadan kaldırmakta kararlıydı. Merkezi yönetimi güçlendirme sürecinde, Fransız devriminin etkisiyle askeri gücün Saray üzerinde baskı oluşturarak, iktidar ortağı olmasına izin vermek istemezlerdi.
Alemdar Mustafa Paşa aracılığıyla iktidarı paylaşma girişiminde bulunan Rumeli Ayanına, Sened-i İttifak ile verilen tavizler geri alındı. Yeniçeri Ocağı kapatılmasına gerekçe olarak, İslamiyet’ten sapma gösterildi. Bu konuda yoğun bir ideolojik çalışma başlatıldı.
Uzun süren gizli hazırlıkların sonucunda, 17 Haziran 1826 günü isyana yönlendirilen Yeniçeriler, Osmanlı tarihinde son kez kazan kaldırdılar. Ve kaybettiler. Yetişkin, donanımlı ve büyük ölçüde İstanbul esnafının desteğini sağlamış bu askeri gücün tasfiyesi, Osmanlı tarihinde uzun zamandan beri sarsılan merkezi otoritenin güçlenmesi yönünde dönüm noktası oldu.
1.Mahmut Yunan İsyanı’nda uğranılan toprak kaybını, Yeniçerilerin yetersizliklerine bağladı. Ustalıkla tasarlanmış algı yönetimiyle, İstanbul halkını ikna etmesi güç olmadı.
Sarayın kurgusunda ideolojik yan da düşünülmüştü.
Saraya göre kaybedilen toprakların, uğranılan yenilgilerin ardında şarap içen, oruç tutmayan, İslam’dan uzaklaşmış Yeniçeriler vardı. Sünni inancından uzaklaşan ve giderek Bektaşiliği benimseyen eğilimleri yüzünden, düzen bozulmuştu.
1.Mahmut; Rumeli başta farklı inançlardan insan topluluklarının yaşadıkları bölgelerde, yaygın olan Bektaşiliği etkisizleştirmeyi de unutmadı. Yeniçerilerle iş birliği içinde bulundukları suçlamasıyla, Bektaşî tarikatı da gelişmelerden nasibini alarak, “tashîh-i im‘ân” etmeye mecbur bırakıldı.
Dönemin Vaka-i Nüvislerinden Mehmet Es’ad Efendi -1789-1848- Bektaşiliğin Yeniçeri Ocağının tasfiyesine yol açan başı bozukluğun nedeni olduğunu kanıtlamak adına, iktidarın parasal desteğiyle çalışmalar yaptı.
Bektaşiler dışındaki Sünni tarikatların önde gelenleri, Şeyhülislam Kadızade ile bir araya geldiler. Padişah II.Mahmut ’un kafes arkasından dinlediği toplantıda; 60 yıldan daha eski Bektaşi Tekkelerinin Rufai, Nakşibendi ve Mevlevi tarikatlarına devri, daha yeni olanların ise yıkılması kararlaştırıldı. Önde gelen Bektaşi şeyhleri idam edildi diğerleri Sünnilerin yoğunlukta bulundukları Bölgelere sürgüne gönderildiler.
Saraya göre kaybedilen toprakların, uğranılan yenilgilerin ardında şarap içen, oruç tutmayan, İslam’dan uzaklaşmış Yeniçeriler vardı. Sünni inancından uzaklaşan ve giderek Bektaşiliği benimseyen eğilimleri yüzünden, düzen bozulmuştu.
İmparatorluğun İslami dayanağı bu olayın ardından Nakşibendilik olacaktı. Yeniçerilere yakınlıkları yüzünden baskılanan Bektaşi’lerin yerini, Mevleviler ile Nakşiler alacaklar ve 20.YY başlarından itibaren, günümüze kadar süren bir çizgiyi izleyerek, siyasal güçlerini arttıracaklardı.
Din İşleri Yüksek Kurulunun açıklamasını okurken, fetvalarla yeniden resmî ideoloji haline getirilmek istenen Nakşibendi kökenli yaklaşımların, 21. Yüzyılda yerinin olmadığını, insanların saf inançlarını yaşamak adına başvurdukları, Diyanet İşleri Başkanlığını, bir siyasal partinin bağlı kuruluşu haline getirilmek istenmesinin, toplumsal barışı dinamitleme anlamına gelme olasılığı ürpertici.
Diyanet İşleri’nin günümüzde bütün inançlara eşit uzaklık ilkesi gözetilerek, yeniden yapılandırılması kaçınılmaz hale geliyor. Atamalarla görevlendirilen tek yanlı kadrolaşma sonucu siyasal iktidarlara hizmet etmesini önleyerek, tarafsız ve saygınlığı tartışılmaz bir kurumsal yapıya kavuşturulması, demokrasinin gelişmesine de katkıda bulunacaktır.
Önümüzdeki dönem siyasetin gündeminde Diyanetin kurumsal yapısının yeniden ele alınması kaçınılmaz hale geldi.