Bir çocuk, bir söz ve memleketin gidişatı

Abone Ol
Meselesi memleketin gidişatının nereye doğru olduğunu düşünmek olmayan siyaset aklını duyguları yerine akılla düşünmeye davet etmek zihni yurttaşlık mesaisi olduğu kadar insan olmanın da gereğidir. Türkiye’de siyaset ve toplumda yakın dönemde yaşanan gelişmeler, ortak geleceğimize dair umutları her geçen gün tüketiyor. Orta ve yaşlı kuşakların iktidarın politik kutuplaştırması nedeniyle yaşayıp, yaşattıkları duygu travmaları, dillendirdikleri hıncı, bunun ruhen ve fiziksel tek doğruya (şahıs veya kurum) hapsolmaya sebep olmasını bir noktaya kadar anlamak mümkün. Fakat, çocuklarımız örneğinde bu travma ve hıncı gözlemlediğimizde  ne demeli, bunu nasıl açıklamalı? Kısa bir süre önce bir çocuğun Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik  AKP’li politik aktörler ve seçmen kitlesi önünde söyledikleri çocuk yaşta bilinçli de olmayan ruhen mahpusluğun trajik bir örneği olarak okunabilir. Literatürde  politik sosyalleşmenin erken çocukluk döneminde başladığı kabul edilse de, memleketteki hakim politik kutuplaşma ve siyasi hava  çocukları politik toplumsallaşmalarını yaşamadan, olguları süreç içinde soyuttan somuta doğru anlamlandırmalarına fırsat kalmadan, kendilerini bir anda politik kutuplaşmanın içinde  bulmalarına neden oluyor gibi. Tabii ki bu durum gidişat adına endişe verici. Uluslararası akademik çalışmalarda özellikle çatışma koşullarında çocukların tahmin edilenden daha erken yaşlarda politik sosyalleşmeyi yaşadıkları, bunun sonucunda çatışmayı destekleyen sistemli, tutarlı inanç, tutum ve duygu sistemleri oluşturduklarını, çocukların daha sonraki sosyo-psikolojik repertuarlarının sağlamlaşması üzerinde kalıcı etkileri olduğunu gösteren bulgular   dikkat çekmektedir[1]. Kanımızca yoğun politik kutuplaşma da çocukların politik toplumsallaşmasının boyutları üzerinde etkili olmaktadır. Çocukluktan gençliğe ve yetişkinliğe geçildiğinde ise bu toplumsallaşma politik toplumsallaşma araçlarının tetiklemesiyle parti tutma bağı oluştuğu anda Emre Erdoğan’ın ifadesiyle “Farklı parti taraftarlarının birbirine olan duygusal mesafelerinin artması anlamına gelen 'duygusal siyasal kutuplaşma'[2] ya dönüşerek, arzu edilen oy konsolidasyonu için kullanmaya elverişli bir malzemeye dönüşüyor.
10 yaşındaki çocuğun arkasındaki söylem, sayısı hızla artan tarikat ve cemaatlere bağlı sübyan mekteplerine devam eden 3-6 yaş arasındaki çocuklara öğretilenlere dair de ipuçları taşımaktadır.
10 yaşındaki bir çocuğun Kılıçdaroğlu için sarfettiği sözler, çocuk deyip geçiştirilemeyecek kadar önemli. Arkasında memleket adına düşündürücü saikleri olan bu olayın nedeni bellidir ve sonuçları üzerinde kafa yormak Türkiye’de bir arada yaşamanın, demokrasinin geleceği adına önemli. Çünkü bu söylem, sayısı hızla artan tarikat ve cemaatlere bağlı sübyan mekteplerine devam eden 3-6 yaş arasındaki çocuklara öğretilenlere dair de ipuçları taşımaktadır. Çocuğun söz ve davranışının nedenlerini akademik olarak araştırmak psikolog ve sosyal psikologların görevi; üstelik PolitikYol’da bu konuda yetkin meslektaşlarımız da var. Kendi adımıza şu kadarını söylemekle yetinelim: Sarfettiği sözün ne anlama geldiğini dahi bilmeyen çocuk hegemonik siyasi söylem ve davranışların yönlendirmesi kadar, muhtemelen ailesi başta olmak üzere sosyal çevresindeki siyasi kutuplaşmanın  etkisindedir. Bu yaşlardaki bir çocuğun, nefret söylemine içkin bir sözle ve çeşitli saiklerle kendisine siyasetçilerin rakibi değil, adeta düşmanı olarak öğretilen, ezberlettiren ya da medya bombardımanıyla öğrenip ezberlediği bir politik aktörü zihninde konumlandırma ve tanımlama biçimi, üzerinde derinlemesine düşünülmesi ve önlem alınması gereken bir mesele. Muhtemelen bu çocuk gibi sarfettiği sözcüğün anlamını dahi bilmeden, sosyal çevrenin ve medyanın etkisiyle benzer ortamlarda benzer ifadeleri kullanabilecek çok sayıda çocukla karşılaşılabilir. Yaşamlarının ileriki evrelerinde politik sosyalleşmenin artmasıyla birlikte, siyasete dair inanç, değerlerin soyuttan somuta dönüştüğü evre asıl potansiyel risk unsuru olabilir. Çünkü o aşamaya gelince artık “hayali, soyut düşman” somuta dönüşünce, düşmanın bertaraf edilmesi için her türlü eyleme geçme bilinçaltına yerleşebilir. Bu toprakların gördüğü ve göreceği tek önder Atatürk’ün Samsun heykeline yönelik saldırı girişimi de aynı bağlamda düşünülebilir. Dar anlamda sosyal çevre, geniş anlamda memleketteki politik kutuplaşma yeter ki buna müsait olsun. Kılıçdaroğlu’na bir süre önce Çubuk’taki linç girişiminde bulunanların zihin dünyalarında “düşman, hain” imgeleri “kimleri kapsıyordu, hangi toplumsallaşma araçlarıyla bu imgeleri makul hale getirdiler?” diye yeri gelmişken bir kez daha düşünmek gerekir.
Türkiyenin asıl beka meselesi, demokratik siyasette rakip olan politik aktörlerin hangi taraftan olursa olsun, düşman”, hain” gibi söz ve imgeleriyle kategorize edilmesidir.
Türkiye’nin asıl beka meselesi, demokratik siyasette rakip olan politik aktörlerin hangi taraftan olursa olsun, “düşman”, hain” gibi söz ve imgeleriyle kategorize edilmesidir.  Politik taraftarlar bağlamında dahi  bir arada yaşamanın asgari koşullarını sağlayamayan bir ülkenin gidişatına dair umutlu olmak çok zor. Tabii ki imkansız değil. O zaman ne yapılmalı sorusuna yanıt aradığımızda, öncelikle aileden başlayarak, eğitim kurumları, medya, arkadaş çevresi gibi toplumsallaşma araçları potansiyel kutuplaşma, çatışma duygularını yatıştırmaya yönelmeli.  Farklı olanlara karşı empati geliştirme, saygıyla davranma aileden başlayarak öğretilmeli; özellikle eğitim kurumlarında müfredatın merkezine yerleştirilmeli, çocukların tek taraflı bilgi kaynağıyla duygusal tekrarlamaya yönelmemeleri[3] için ailelere büyük görev düşmektedir.  En önemlisi ise bu topluma “Adalet doktrini”nin geri getirilmesidir. Politik kutuplaştırma ve son tahlilde ürettiği ötekileştirme, düşmanlaştırma siyaseti ya hep ya hiç düşüncesinin ürünüdür. İlişkilere, sorunlara mantıksal çözümlerle değil, yoğun duygularla bakmanın sonucudur.  Meselesi memleketin gidişatının nereye doğru olduğunu düşünmek olmayan, zihinlerindeki yegâne sorunun “bugün toplumu kutuplaştırarak kaç oy kaptık” olan siyaset aklını duyguları yerine akılla düşünmeye davet etmek zihni yurttaşlık mesaisi olduğu kadar insan olmanın da gereğidir. --- [1] Daniel Bar-Tal, Aurel Harrison Diamonda, Meytal Nasie; “Political socialization of young children in intractable conflists: Concepition and evidence, International Journal of Behavioral Developlment, June 8,2016.https://journals.sagepub.com/doi/10.1177/0165025416652508, Erişim Tarihi: 4 Ocak 2022. [2] https://bianet.org/bianet/toplum/236430-demokrasiye-en-buyuk-tehdit-duygusal-siyasal-kutuplasma Erişim tarihi: 5 Ocak 2022. [3] Bill Eddy; “Understanding Polarization in Families, Grups, and Nations”, 2020, https://www.highconflictinstitute.com/hci-articles/understanding-polarization-in-families-groups-and-nations, Erişim tarihi: 6 Ocak 2020.