Loading...
Piyasanın dengeleri hoşuna gitmediği için döviz piyasasının ana oyuncusu olan hükümet, sonuçlarıyla yüzleşmek istemediği tahvil piyasına da da düzenleyici gücü ile ağır bir giriş yaptı.Enflasyon %83.5 iken TCMB faizinin %10.5 olması nedeniyle Türk Lirası artık bir tasarruf aracı değil. Tasarrufların ağırlıklı adresi çoktan ya döviz ya da dövize endeksli KKM oldu. TCMB arz talep dengesini bozduğu döviz piyasasında her gün en az 300 ile 500 milyon satarak Türk Lirasını savunmaya çalışıyor. Dolayısıyla bugün döviz piyasası artık gerçek bir piyasa olmaktan çoktan uzaklaştı. Hükümet döviz piyasasının artık ana oyuncusu. Gelinen bu dengede hükümet artık ne ana oyuncu olmaktan vazgeçebilir ne de KKM’yi kaldırabilir. Bunların yaptığı senaryoda Türk Lirasının olası değer kaybını hayal bile edemeyiz. Döviz piyasası itibarlı bir hükümet işbaşına gelene kadar artık gerçek bir piyasa değil. TAHVİL PİYASASI Son yıllarda uygulanan negatif faiz ve Türk Lirasının derin değer kaybı ile 2013 yılında yabancı yatırımcıların tahvil piyasasında %25’e kadar ulaşmış olan payları neredeyse artık %1’e kadar düştü. Negatif faiz nedeniyle emeklilik ve yatırım fonlarındaki tahvil ağırlığı da hızla azaldı. Bu nedenle hazine 2018 yılından itibaren aslında uzun süre önce sonlandırılmış olan iç piyasadan döviz ile borçlanmaya geri döndü. Bankalar da bu süreç içinde sabit faizli tahvillerden kaçıp dövize ve enflasyona endeksli tahvillere yönelmeye başladılar. Bu nedenle hem faiz harcamaları hem de ileride ödenecek faizlerin yükü hızla artmaya başladı. 2017 Ekim ayında iç borcun ödenmemiş faizleri iç borç stoğunun %56’sı düzeyindeydi. Bugün bu oran %133’e çıktı. Piyasanın dengeleri hoşuna gitmediği için döviz piyasasının ana oyuncusu olan hükümet, sonuçlarıyla yüzleşmek istemediği tahvil piyasına da da düzenleyici gücü ile ağır bir giriş yaptı. Önce enflasyona endeksli tahvilleri neredeyse teminat olmaktan çıkararak bankaların sabit faizli tahvilleri almalarını sağladı. Döviz mevduatını TL mevduata dönüştüremeyen bankalara da uzun vadeli tahvil alma zorunluluğu ile “finansal baskılama” uyguladı. Ardından kredi faizlerini beğenmeyince belli bir faizin üstünde kredi veren bankalara yine tahvil alma zorunluluğu getirdi. Bugün bu nedenle %83.5 olan enflasyona karşın bankalar 5 yıllık tahvilleri %9 ile satın alır hâle geldiler. Tahvil piyasasının bunların sonucunda artık işlevsel ve likit olduğunu söylemek mümkün değil. Bu piyasada bu fiyatlardan “gönüllü” işlem yapan herhangi bir oyuncu kalmadı. MEVDUAT PİYASASI %83.5 tüketici enflasyonu olan ülkemizde Türk Lirası mevduat faizi %15’de. Türk Lirası mevduata parasını yatıran tasarruf sahipleri varlıklarını artık ya bankasına ya da kredi kullananlara armağan ediyor. Hele KKM icadından sonra artık doğru fiyatlanan ve gerçek bir Türk Lirası mevduat piyasamız olduğundan bahsedemeyiz. KREDİ PİYASASI Kredi piyasasına da hükümetin müdahalesi gecikmedi. 2020 yılında icat edilen “Aktif Rasyosu” ile bankalar ilk kez “finansal baskılama” ile karşılaşmıştı. Kredi verme baskısı parasal genişlemeye neden olup döviz talebini arttırınca rüzgâr ters yönden esmeye başladı. Zaman içinde negatif faiz iyice derinleşince hükümet bu kez kredileri kısıtlama yönünde adımlar atmaya başladı. Önce net döviz varlığı bulunan şirketlerin krediye erişimi kısıtlandı. Ardından TCMB düzenlemesi ile kredilerin tipine göre faiz tavanı geldi.
Çeşitli yollarla faiz tavanı delinmeye çalışılıyor. Bankalar artık gerçek bir piyasa olmaktan çıkan kredi piyasasında işlem yapmamak için binbir dereden su getiriyorlar.Bu tavanın üzerinde faiz uygulayan bankalar verdikleri kredi kadar uzun vadeli tahvil almak zorunda tutuldular. Şirketler bu düzenlemenin ardından ucuz krediye ulaşacaklarını düşünseler de bu olmadı. Kredi piyasalarının baskılanması ile faizler düşerken krediye ulaşılabilirlik azaldı ve bankalardan kredi almak iyice zorlaştı. Adı var kendi yok krediye ulaşabilen de artık aldığı kredinin %25’ini bankada vadesiz hesapta tutmak zorunda. Çeşitli yollarla faiz tavanı delinmeye çalışılıyor. Bankalar artık gerçek bir piyasa olmaktan çıkan kredi piyasasında işlem yapmamak için binbir dereden su getiriyorlar. BORSA İSTANBUL Borsa İstanbul’da olanlar da dün gibi hafızamızda. Tarihin en büyük manipülasyonu yaşanırken denetleyici kurum ve kurullar adeta başını çevirdi. Bugün küçük yatırımcının gönül rahatlığı ile hisse alıp yatırım veya emeklilik fonlarına parasını yatırdığı, güven duyduğu bir borsamızın olduğunu söylemek mümkün değil. Yabancı payı hızla azalırken, işlem hacminde kısa vadeli alım satan yapan yurtiçi yatırımcının ağırlığı artıyor. Çok yüksek enflasyon ortamında “reel” getiri sağlayacak şirketleri bulup yatırım yapmak da iyice zorlaştı. Bu nedenle bu piyasanın da artık “yarım” bir piyasa olduğunu söylemek mümkün. CDS PİYASASI Ülke risk primimiz uzun süredir en yüksek seviyesinde. Bundan 4-5 yıl önce benzer seviyelerde olduğumuz Güney Afrika, Brezilya gibi ülkelerin risk primleri artık bizim neredeyse üçte birimiz kadar. Hazine bu nedenle daha birkaç hafta önce yaptığı 3 yıl vadeli dolar cinsi borçlanmaya %10’a yakın bir faiz ödemek zorunda kaldı. Hükümetin sonuçlarını hiç beğenmediğini bilmemize rağmen şu ana kadar müdahil ol(a)madığı tek piyasa CDS piyasası oldu. Tabi ki yabancı yatırımcı ağırlığının çok olduğu Eurobond piyasasına müdahil olmak yurtiçinde yapıldığı gibi bir genelgeyle bankalara tahvil aldırmak kadar kolay değil. Üstelik bunu yapmak için sağlam bir döviz likiditenizin olması gerekiyor. Seçim ekonomisi finansmanı için Rus gazının ödemesini erteleme peşinde koşanların gücü bu piyasaya müdahil olmaya şimdilik yetmiyor. Bu nedenle gönüllü alıcı ve satıcıların buluşabildiği ve doğru fiyatlanan tek piyasanın CDS piyasası olduğu söylenebilir. GÜVENLİ Mİ? Türkiye’de işlem gören finansal piyasalardaki fiyatlamaların birçoğu artık doğru ve güvenli değil. Bu piyasalar likit de değil. Finansal piyasalar ülkenin ekonomisinin göstergeleridir. Göstergeler olmadan yapılan bir yolculuk ne güvenlidir ne de sürdürülebilirdir. Sorunlarla yüzleşip çözüm aramak veya sonuçlarına katlanmak yerine sorunları ertelemek ve halının altına süpürmek de güvenli ve sürdürülebilir değildir. O zaman Dr.Szell’in sorusunu soralım. “Güvenli mi?” Filmde Babe karakterini canlandıran Dustin Hoffman filmin sonuna kadar bu soruya yanıt verememişti. Mehmet Sindel’e göre bu filmin geçerliliğini yitirmeyen mesajı ise hayatta kalmak için bazen kaçmak gerekse de “gerçekten yaşamak” için eninde sonunda zalimlerin karşısına cesaretle dikilmek gerektiğiydi.