Bir adım daha…

Abone Ol
İçki fiyatının her fırsatta arttırılması, ek tüketim vergisi eklenmesi, her fırsatın yasaklama için kullanılması, siyasi iktidarın içinden geldiği kültürel kimliğin vaz ettiği yaşam tarzını ve ahlaki değerleri üst norm, üst kimlik haline getirerek tüm topluma empoze etmeye çalışmasıdır. Valiliğin son yasaklaması sonraki adımların yolunu açacağına kuşku yok.. İstanbul Valisi Davut Gül, 17 Ağustos 2023’te yayımladığı, “Alkol Satışı ve Alkollü İçeceklerin Tüketimi” başlıklı genelge ile; “alkol satışı ve tüketilmesi ruhsatı bulunan işletmeler dışında” kalan halka açık deniz ve sahil kenarlarında, plaj, park, piknik ve mesire alanlarında alkollü içki tüketiminin yasaklandı. Aynı genelgede yasağın gerekçesi ise; “İlgili makamlara yapılan şikayetlerde, ilimiz sınırları içerisinde güvenlik ve asayiş bakımından, kamu düzenini bozan ve halkın huzurunu kaçıran olaylara karışan şahısların ekseriyetle alkollü oldukları, umuma açık park, plaj, sahil ve benzeri alanlarda alkol alan şahısların çevreye rahatsızlık vererek halkımızda korku ve panik yaşanmasına sebep oldukları tespit edilmiştir” ifadeleriyle açıklandı. Peki valilik böyle bir genelge ile temel hak özgürlüklerin kısıtlanması konusunda bir karar alabilir mi? Bunu düşünmüş olmalılar ki; valiliğin bu doğrultuda karar alabileceği de genelgede yer şu şekilde yer almıştır. “5326 sayılı Kabahatler Kanununun "Emre aykırı davranış" başlıklı 32. Maddesinde; yetkili makamlar tarafından adli işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket eden kişiye 1.295 TL (binikiyüzdoksanbeş) idari para cezası verileceği, bu cezaya emri veren makam tarafından karar verileceği, bu maddenin, ancak ilgili kanunda açıkça hüküm bulunan hallerde uygulanabileceği, 'Sarhoşluk' başlıklı 35. Maddesinde; sarhoş olarak başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde davranışlarda bulunan kişiye, kolluk görevlileri tarafından 617 TL (altıyüzonyedi) idari para cezası verileceği, kişinin, ayrıca sarhoşluğun etkisi geçinceye kadar kontrol altında tutulacağı, hüküm altına alınmıştır.” Bunun devamının gelmemesi sürpriz olur. Valiliğin bu yaklaşımıyla okulları kapatarak eğitim sorunlarını da pekala çözmüş oluruz. KEYFİLİĞİN KURUMSALLAŞMASI Resmî adı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olsa da, bu sistemin adı, Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi’dir. Ve temel özelliği de gücün denetimsiz biçimde tek elde toplanmasıdır. Gücün denetimsiz biçimde tek elde toplanmasının doğal sonucu kaçınılmaz olarak keyfiliğin kurumsallaşmasıdır. Keyfiliğin kurumsallaşması, hukuk başta olmak üzere gündelik hayatın tüm pratiklerine yansımakta ve hayatımızı doğrudan etkilemektedir. O yüzden ekonominin başındaki Mehmet Şimşek sık sık yapısal reformlardan bahseder olmuşlardır. Ama Şimşek’in unuttuğu gerçek, keyfiliğin olduğu yerde yapısal reformlar o keyfiliği sürdürülmesini sağladıkça olasıdır. Valiliğin yayınladığı genelge bu keyfiliğin tipik bir örneğidir. İktidarın içki -Erdoğan’ın sigara-, konusundaki hassasiyetini biliyoruz. Ve kamusal alanda içki tüketimini azaltmak için her fırsatı kullanmak istediğini biliyoruz. İçki fiyatının her fırsatta arttırılması, ek tüketim vergisi eklenmesi, her fırsatın yasaklama için kullanılması -ki benzer biçimde pek çok konser ve festivalin valiliklerce keyfi biçimde iptal ediliyor-,  siyasi iktidarın içinden geldiği kültürel kimliğin vaz ettiği yaşam tarzını ve ahlaki değerleri üst norm, üst kimlik haline getirerek tüm topluma empoze etmeye çalışmasıdır. Toplumu devletin sahip olduğu güç ve imkanlarla yukarıdan aşağıya dönüştürmeyi hedefleyen ve bu yönü ile toplumsal mühendislik projesi kabul edelim ki, son yıllarda hayli mesafe almıştır.
Alkole yapılan sistematik zam politikasının görünen hedefi, devlete kaynak yaratmak. Bu bir anlamda içki kullananlara ödetilen yaşam tarzı vergisidir. Devlete kaynak yaratmak açık hedefken; görünmeyen hedefi de içki tüketimini azaltmaktır.
YAŞAM TARZI VERGİSİ ÖDETİLİYOR İçkiye yapılan sistematik zamlar, basit bir fiyat ayarlamasını yani ekonomik bir tercihi değil, ideolojik bir tercihi de ifade etmektedir. Tabi yasaklamalar da… Alkole yapılan sistematik zam politikasının görünen hedefi, devlete kaynak yaratmak. Bu bir anlamda içki kullananlara ödetilen yaşam tarzı vergisidir. Devlete kaynak yaratmak açık hedefken; görünmeyen hedefi de içki tüketimini azaltmaktır. Bu zamlarla beklenti, içkili mekanların azalması ve/veya bu mekanların, kamusal alanda sınırlı bir bölgeye hapsedilmesidir. Ki bu konuda son yıllarda hayli mesafe alınmıştır.  AKP’li belediyelerin içkili mekanların ve içki satılan dükkanların ruhsatlarını hukuki gerekçelerle yenilememe stratejisiyle amaçlanan budur. Bunun sonucu olarak içkili mekanlar belli lokasyonlarda (örneğin Beşiktaş, Kadıköy gibi…) yoğunlaşmaktadır. Ya da Anadolu’da şehir merkezlerinde olan içkili mekanların vebalıymışçasına şehir dışına itilmesi. Kuşkusuz bu politikanın bir sonraki adımı ise içki tüketimini olabildiği ölçüde özel alana itmektir.  İçki konusunda izlenen bu ideolojik tercih ve siyasal pratikler, gündelik hayatın neredeyse her alanında işlemektedir.  Siyasi iktidar, toplumsal farklılıkları dönüştüremediği ölçüde, onların görünürlüklerini kamusal alandan temizlemeye ve özgürlüklerini kamusal alanda değil, özel alan ile sınırlama eğilimdedir.  Yani amaç eleştirel olanları, farklı olanların özgürlüklerini özel alana hapsetmek! Kamusal alanda siyasi iktidarın tanımladığı sınırlar çerçevesinde özgür olmak. 
Hak ve özgürlük, ekonomi, eğitim başta olmak üzere her alanda geri bırakılmış toplumlarda siyasi iktidarı sürekli kılan, devletin imkanları yanında, büyük anlatılar ve kahramanlık hikayeleridir ki –özellikle görsel medya üzerinden sunulan diziler, herkes bize ekonomik savaş açmış söylemi gibi-, bunları son yıllarca bolca duymaktayız
BÜYÜK ANLATININ İKTİDARI Siyasi iktidarın her türlü yasağı, siyasal alanı daraltması, özetle otoriterleşmesi esas olarak kendisine muhalif olanları hedef alsa da en büyük zararı kendi toplumsal tabanına, seçmenlerine vermektedir. Onları, kalıcı yoksulluğa, özgürlük alanlarının sürekli daralmasına, toplumun diğer kesimlerinden ve dünyadan izole olmaya mahkum etmektedir. Bu hedef, toplumu muhafazakârlaştırmak kadar özellikle kendi tabanının kalıcı yoksulluğa mahkum ederek; toplumun ekonomik olarak siyasi iktidara bağlı kılmaya dayanmaktadır. Hak ve özgürlük, ekonomi, eğitim başta olmak üzere her alanda geri bırakılmış toplumlarda siyasi iktidarı sürekli kılan, devletin imkanları yanında, büyük anlatılar ve kahramanlık hikayeleridir ki –özellikle görsel medya üzerinden sunulan diziler, herkes bize ekonomik savaş açmış söylemi gibi-, bunları son yıllarca bolca duymaktayız. Bütün bunlar siyasi iktidarın devlet desteği ile ürettiği ve büyük anlatı olarak sunduğu ‘büyük yalanlar’dan başka bir şey değildir. Son olarak; siyasi iktidarın toplumu yukarıdan aşağıya dönüştürme hedefi adım adım ilerlerken; son soruyu kendilerini ideolojik olarak “ulusalcı” ve “milliyetçi” tanımlayanlara sormak geriyor; sizlerin devletin ve toplumun muhafazakârlaştırılması hedefine bir itirazınız yok mu?