Binalar ve zihinler…

Abone Ol
Psikolojik ilk yardımın temeli kriz mantığı üzerine kurgulanmıştır. Burada psikoterapötik bir müdahale olmaktan ziyade izlemeye, dinlemeye ve bağ kurmaya yönelik bir etkileşim söz konusu. Terapist olarak da sahaya inilecek elbet ama bugün değil.

Loading...

Türkiye, tarihinin en büyük doğal afetlerinden biriyle karşı karşıya kaldı. Pazar akşamını pazartesi sabahına bağlayan 4.17’ de Türkiye’nin 10 ilinde büyük bir coğrafyada yaşam akışı çok büyük bir kırılma yaşadı. Son derece geniş bir coğrafyada maddi ve manevi yıkıma yol açan bu büyük depremin ardından yaraları sarmak kolay olmayacak. ‘’Depreme hazır mıyız?’’ sorusuna uzmanlar hayır cevabını veriyordu. Ne yazık ki 6 Şubat Pazartesi günü, depreme ne kadar da hazır olmadığımızı bir kez daha teyit etti. Ne bir krize hazırdık ülke olarak ne de bir krizin yarattığı yıkıcı etkiyi azaltmaya. 20 sene önce doğa bize bir şeyler anlatmak istemişti oysa. Peki neden hâlâ hazır değildik böyle bir depreme? Bu vurdumduymazlığın sebebi neydi? Her şeyin karşısına konulan kişisel menfaatler belki de en önemli gerekçe… Ama sanırım gerçek dünya ile iktidara egemen olan zihniyeti birbirinden ayırt etme zamanı çoktan geldi. Ancak bugün hep birlikte yaraları sarma ve yaşam adına ihtiyaç olan her şey için dayanışma zamanı. Önceliğimiz enkaz altında kalan insanların bir an evvel kurtarılması. Bu yüzden de deprem bölgesinde depremzedeler ve travmatize olmuş pek çok insan için her tür sivil kurum ve derneklerin dayanışması oldukça önemli.  Özellikle onlar için orada olduğumuzu göstermek adına psikososyal destek son derece hayati. Bu noktada psikolojik ilk yardımın ne olduğundan ya da ne olmadığından söz etmekte fayda var.
Depremi her ne kadar doğal afet olarak sınıflandırsak da insan edimiyle yapılacaklar şüphesiz ki var ve yapı, doğanın değil, insanın hükmünde! Uygun yapıyı yap(a)mayan da insan öyle ki ve doğa, insanın ondan zorla aldığını belli ki ısrarla geri istiyor!
Öncelikle şu soru ilk günden beri beynimizde yanıp sönüyor; acı mı yoksa belirsizlik mi insanların canını daha çok acıtıyor? Her ikisi de aynı oranda acı veriyor. Mutat bir yaşam akışı darbe alıyor ve travma bu akışı ciddi anlamda sekteye uğratıyor. Güvenli alan dediğimiz o ev yıkılıyor ve buradan sonra açığa çıkan güvensizlik fiziksel bir acı kadar can acıtıyor. Çünkü günün sonunda o eve dönülemiyor. Psikolojik ilk yardım dediğimiz şey ise bu noktada devreye giriyor ve buna ihtiyaç duyan o insana, insani ve destekleyici müdahalede bulunuyor. Psikolojik ilk yardımın temeli kriz mantığı üzerine kurgulanmıştır. Burada psikoterapötik bir müdahale olmaktan ziyade izlemeye, dinlemeye ve bağ kurmaya yönelik bir etkileşim söz konusu. Terapist olarak da sahaya inilecek elbet ama bugün değil. Büyük bir yıkımın ardından bu şoku atlatabilmek hiç kolay değil. Bu nedenle hâlihazırda akut belirti göstermeyen pek çok kişi olacakken bu kişilere terapötik müdahalenin zamanı henüz değil. Afet bölgesinde bulunan insanların ihtiyaçlarını tespit edebilmek ve bunun için kişiyi yakından izleyebilmek… İnsanların basit hizmetlere ulaşmalarına yardımcı olabilmek. Kaygılarını anlayıp, sakinleşmelerini sağlamak… İnsanların basit hizmetlere ulaşmalarına yardımcı olmak…Psikolojik ilk yardımın temelleri bunlara dayanıyor. Psikolojik ilk yardımın en önemli bir diğer özelliği de güvenli yer/alan sunmaktır. Bu sadece fiziksel olarak güvenli bir mekân sunmak değil; duygusal olarak da onları güvenli bir noktaya çekebilmek anlamına geliyor. Acı içinde kalmış bir depremzedeyi güvende hissettirmek, anlaşılmış ve önemsenmiş hissettirmek önemli bir yere sahip. Afet sonrası psikososyal müdahalenin ana hedefi yaşam çizgisinde oluşan boşluğu kapatmaktır. Geçmiş ve gelecek arasındaki köprüyü yeniden kurmaktır. Kendisiyle ve gerçeklikle bağının kopmasına engel olmaktır. Afet yaşamış bireyi, aileyi normal yaşamlarına geri döndürebilmek için manevrada bulunmaktır. Toparlanma ve baş etme stratejilerine temel oluşturmak ve bireysel olarak kontrolü arttırmaktır. Depremi her ne kadar doğal afet olarak sınıflandırsak da insan edimiyle yapılacaklar şüphesiz ki var ve yapı, doğanın değil, insanın hükmünde! Uygun yapıyı yap(a)mayan da insan öyle ki ve doğa, insanın ondan zorla aldığını belli ki ısrarla geri istiyor! Doğa geri istiyor, devlet yönetemiyor, yaşamını yitirenler bir açıklama elbet bekliyor. Kötü barınma koşulları ve kötü yönetim sebebiyle hayatına kaybedenlere sonsuz saygıyla.