Bu yazı sadece bilgisayar oyunlarının tarihiyle ilgili. Fakat bilgisayar oyunları da bilgisayarların gelişmesiyle birlikte evrimleşti, gelişti ve dönüştü. Bu yazı (eğer devam ederse yazı dizisi) sadece bilgisayar oyunlarının kısa tarihiyle ilgili değil benim de kişisel tarihimle ilgili bir yazı olacak. Çünkü bilgisayar oyunları hayatımın çoğu anına eşlik eden eşsiz deneyimler sundu bana. Kategorik olarak bunlara bilgisayar oyunu diyorum; kimi zaman tanım olarak “video oyunları” deniyor. Aslında bu tanım daha doğru. Çünkü oyunun oynandığı aracın muhakkak klasik anlamda bir bilgisayar olması gerekmediği ve bir video işlemcisi ve görüntü adaptörü ile kullanıcıya sunulduğu oyunlar anlamına geliyor. Ama bunlar hep tanıma bağlı değişiyor. Tersini söylemek de mümkün çünkü oyunu oynatan araç aynı zamanda teknik anlamda bir bilgisayar. Oyunlar da diğer tüm yazılımlar gibi “boole” mantığına dayalı yazılımlarla kodlanıyor. Dolayısıyla eskiden Türkiye’de bilindiği adıyla “atari” salonlarındaki makinelerden tutun bugün markalarıyla bildiğimiz Xbox ve PlayStation gibi konsollar da teknik anlamda bilgisayar. Yine oyun oynanabilecek cep telefonu ve tablet gibi araçlar da bilgisayar. Bu sebeple bunlarla bizim evimizde kullandığımız laptoplar ve masa üstü bilgisayarlar arasındaki farklar fonksiyonel. Tabii ki bu yazı bilgisayar oyunlarını teknik ve tarihi anlamda bütün kontekstiyle ele alacak kadar kapsamlı değil. Bu yüzden pek çok teknik ve önemli ayrıntıyı atlıyorsam bunun için şimdiden özür dilerim. Bu gibi ayrıntılar için iki kaynak önereceğim. Birisi yakın zamanda Netflix’te yayınlanan ve video oyunlarının tarihini oldukça eğlenceli bir şekilde anlatan High Score isimli bir belgesel[1]. Bir diğeri de yazar Jason Schreier’ın “Kan, Ter ve Pikseller” adlı kitabı. Kitap yakın zamanda Ithaki yayınları tarafından çevrildi ve yayımlandı[2]. Bilgisayar oyunlarının tarihine geçelim şimdi. KASETLER, DİSKETLER VE YİNE KASETLER Her yazıda olduğu gibi bu yazıda da bir olayı gaz ve toz bulutlarından anlatma geleneğini inatla sürdürüyorum. Bilgisayar oyunları 80’lerden önce de vardı. 1968’de çıkan Space Travel, 1972’de yayınlanan Pong ve 1976 tarihli metin bazlı macera oyunu Colossal Cave Adventure en bilinen örneklerdir[3]. Ancak bilgisayar oyunları da bilgisayarların genel tüketime daha açık olduğu zamanlarda kendilerine daha fazla yer bulmayı başardılar. Daha önceki oyunlar toplumda “şanslı” olan birkaç kişinin evine alıp götürebilecekleri konsollarla oynanıyordu. Bu yazı sadece bilgisayar oyunlarının tarihiyle ilgili. Fakat bilgisayar oyunları da bilgisayarların gelişmesiyle birlikte evrimleşti, gelişti ve dönüştü. 1980’lere doğru tüm dünyada bilgisayarların genel tüketiciye yani son kullanıcıya ulaşması neo-liberal politikalarla daha da kolaylaştı. 80’lerde Motorola 68000 işlemci kullanan Commodore 64 ve Commodore Amiga bilgisayarlar çoklu işlemci BUS sistemleriyle akranlarına göre daha hızlı grafik işleme olanağı sunuyordu. Piyasada sadece bu cihazlar değil aynı zamanda şimdi kullandığımız bilgisayarların atası olan IBM PC XT gibi daha çok iş amacıyla kullanılan bilgisayarlar ve yine oyun için üretilen SEGA Genesis gibi konsollar da vardı. İşbu yazının yazarının bilgisayarlar ve oyunları ile ilgili kişisel tarihi de işte 1984’te 6 yaşındayken Commodore ile tanıştığı yıllardan başlar. Şimdi Gezi davası dolayısıyla haksız bir şekilde hakkında hüküm verilen ve hapse giren Osman Kavala ve Şirince’yi güzelleştirdiği için hakkında 11 yıl hapsi istendiği için yurtdışında bulunan Sevan Nişanyan’ın kurduğu Teleteknik, Türkiye’ye ilk defa Commodore bilgisayarlarını getiren şirket olmuştu. 1984’te sıcak bir eylül akşamı İzmir Fuarı’nda gezerken Teleteknik’in standı önünde, babamın bana doğru eğilip “sana ve kardeşine bilgisayar alalım mı?” diye sorması üzerine “yaşasın” diye bağırarak kabul ettiğim günden beri bilgisayarlar ve oyunlarla birlikteyim. Bunda ise benden çok uzakta bir yerde, ABD’de yaşanan ekonomik bir gelişmenin payı olmuştu; 1983 Video Oyunları Çöküşü (Video Game Crash of 1983). 1983 yılında konsol oyunları ve konsol cihazları üreten Atari, piyasadaki fırlamayı ve ardı ardına üretilen kalitesiz oyun üretiminin yarattığı satürasyonu durduramadı. Milyonlarca oyun kopyası çöpe atıldı[4]. Bu kriz Atari’nin neredeyse batmasına neden oluyordu. Atari’nin başını çektiği konsolların oyun piyasasında yarattığı bu boşluk, Commodore 64 ve ona rakip kişisel bilgisayarların piyasadaki hakimiyetini pekiştirdi. Eğer 1983’teki konsol çöküşü olmasaydı belki de Commodore 64 değil Atari kullanıyor olacaktım. Esasında Atari ve Amstrad gibi konsollarla o yıllarda tanıştım ve kullanma olanağı buldum ama çok uzun sürmedi.
Atari’nin başını çektiği konsolların oyun piyasasında yarattığı bu boşluk, Commodore 64 ve ona rakip kişisel bilgisayarların piyasadaki hakimiyetini pekiştirdi.
Commodore 64 ile tanışmamın sebeplerinden biri de bu oldu. Kardeşimle Commodore 64’ün bize sunduğu tüm oyunları oynadık. Turrican, Impossible Mission, Elite ve akla gelen gelmeyen niceleri. Sadece oyunları oynamamış aynı zamanda temel programlama dili olan BASIC’i de çalışmıştık. Teknolojinin hızla gelişmesiyle Commodore 64 birkaç sene gibi kısa bir süre içinde “işe yaramaz” hale geldi. Zira Commodore 64’e her ne kadar 10 inç disket takılabilse de bilgisayarın ROM’u ve datasette adaptörü o dönemde hızla gelişen 3.5 inç disketleriyle baş edemez durumdaydı. Commodore firması da IBM ve diğer kişisel bilgisayar (PC) firmalarının atağına efsanevi bilgisayarı Amiga ile cevap verdi. Amiga 1200, Amiga 1500 ve sonra Amiga 4000’e kadar üretilen Amiga serileri o dönem artık yavaş yavaş genç olmaya başlayan bizler için müthiş bilgisayarlardı. Bu konuyu biraz deşelim istiyorum. Amiga 1200 selefleri Commodore 64, Commodore SX-64 gibi bilgisayarların aynı nesil Motorola 68000 işlemcisinin çok daha güçlenmiş versiyonlarını kullanmaktaydı. Ayrıca UNIX tabanlı pek çok yazılımı kendi AMIGA UNIX tabanlı sistemlerine uyarladılar. Microsoft’un ürettiği Windows’tan çok önce çıkardıkları “Workbench” sistemi tam olarak bir “pencere” sistemine benzemese de zamanının oldukça ilerisindeydi. Amiga’nın sisteminde bulunan 68000 işlemci de grafik ve modüler işlemlerde çok çok iyiydi. Sadece oyun değil aynı zamanda pek çok iş pratiğinde de dönemin IBM bilgisayarlarını geçecek güçteydiler. Amiga ise Monkey Island’dan, Wasteland’e oradan da Indiana Jones and The Fate of Atlantis gibi oyunlara kadar hayatımda hiç unutmadığım tecrübeleri edindiğim çok güzel oyunlara ev sahipliği yapmıştı. Peki Amiga’yı üreten Commodore firması nasıl oldu da battı? Benim de içinden geçtiğim bu dönemdeki gelişme aynı zamanda bilim ve teknoloji felsefesinde sorduğum sorulardan birisi oldu. Çünkü Amiga sistemlerinin işlem kapasiteleri akranlarından hiç geri olmadığı gibi çok da ileride olduğu örnekler vardı.
Amiga Monkey Island’dan, Wasteland’e oradan da Indiana Jones and The Fate of Atlantis gibi oyunlara kadar hayatımda hiç unutmadığım tecrübeleri edindiğim çok güzel oyunlara ev sahipliği yapmıştı.
Bunun üzerinde çok düşündüm ve pek çok kaynakta sağlam bir açıklama bulamadım. Ancak geçen Quora’da okuduğum bir açıklama bana daha mantıklı geldi.
  1. Amiga’nın Motorola 68000 işlemcisi lisanslanamıyordu. Bu da güncellenmesi, klasik PC gibi parçalarının değiştirilmesini imkânsız hale getirmişti.
  2. Modüler değildi. Standardize olmadığı için başka hiçbir parça ile uyumlu olamıyordu.
  3. Evrensel değildi. IBM’in 8086 mimarisi standardize edilebilir ve lisanslanabilir hale geldi. Savaşı iş bilgisayarları olan PC’ler kazandı[5].
Bu da teknolojinin evrimsel bir süreçten geçip geçmediği sorusunu doğuruyor. Commodore bilgisayarlar acaba “en uygun olanın” hayatta kaldığı bir teknolojik zeitgeist içinde hayatta kalamamış olabilirler miydi? Evrim en iyi olanın değil en uygun olanın hayatta kaldığı bir düzen olarak yorumlanırsa belki bu cevap doğru olacaktır. Zira PC’ler özelleştirilebilmesi (customization), ortak standartları olması ve benzeri nedenlerle yarışı kazandılar. Sonuç her ne olursa olsun Commodore bilgisayarlar yarışa bir anlam kattı ve piyasayı sonsuza kadar değiştirdi. Zira Amiga ile birlikte oyunlar sadece platform-aksiyon kapsamından çıkmayı daha iyi başardılar. Ve yarış, PC ve konsol arasındaki mücadelede devam etti. Atari 1983 faciasından sağ çıkmıştı. SEGA da 80’lerin sonuna doğru konsollarını üretmeye devam etti ve bu yarışa büyük bir teknoloji devi 1994’te ilk ürettiği konsol ile katıldı. Sony PlayStation. Rekabet seneler içerisinde giderek güçlendi ve bugüne kadar gelen inanılmaz bir piyasaya dönüştü. Bu başlangıçtan hareket etmemin sebebi bugün oyunların nasıl buraya geldiğini açıklamak için kısa bir takdim. 80’LER VE DEMOGORGONLAR Bilgisayar oyunları 80’ler gibi erken bir zamanda bile çeşitlilik içindeydiler. Konsollar genelde platform aksiyon oyunlarının oynanması için daha müsaitken, kişisel bilgisayarlar daha fazla çeşitlilik sunuyordu. Örneğin Space Duel ve Pac-Man gibi efsanevi oyunlar Atari 1200XL’da daha fazla oynanıyordu[6]. Derken PC’de en büyük atılımlardan birisi, oyun yapımcısı Jordan Mechner’in 1989 yılında piyasaya çıkarttığı Prince of Persia oldu. Oyundaki animasyonlar, animasyonun yapıldığı bilgisayarın RAM kısıtlılığı sebebiyle eski filmlerdeki gibi görüntü bindirme teknolojisiyle yapıldığı için inanılmaz gerçekçi duruyordu. Mechner bu oyunda kardeşini figüran olarak kullandı; koşma ve zıplama görüntülerini çekti ve animasyonun üzerine ekledi[7]. Prince of Persia kişisel bilgisayarlardan, konsollara kadar pek çok medyada yayınlandı. Ancak en fazla kişisel bilgisayarlarda tutulmuştu. Bundan sonra, IBM kısa süre içerisinde Intel 8086 mimarisi işlemcilerini Intel ile birlikte geliştirdi ve DX2 olarak bilinen işlemcilerle daha büyük bir atılım yaptılar. Tam da bu dönemde dünya oyun piyasasını değiştirecek gelişmeler yaşandı. Efsanevi 80486, 80586 ve Pentium işlemciler işte bu şekilde doğdu. Doom, Quake ve Wolfenstein gibi birinci kişi nişancı oyunları (First Person Shooter) art arda piyasayı salladılar. Esasında bu oyunlardan çok önce Maze Runner gibi bazı FPS oyunları vardı piyasada. Ancak Cormack’ın Doom’u ve Wolfenstein büyük bir değişim yarattı. Oyun dünyasında çeşitliliğin artması rekabeti daha da kızıştırdı. Özellikle toplumsal olarak sevilen sporların bilgisayarlarda da olması gerektiğini düşünen yapımcılar bunun oldukça kazançlı bir yol olduğunu fark edip, spor oyunlarıyla bu rekabetin içinde yer almaya başladılar. Oyun yapım stüdyosu Electronic Arts (EA), 1993 yılında FIFA International Soccer’ı yayınladı[8]. FIFA elbette ilk örnek değildi, ondan önce Sensible Soccer gibi oyunlar varsa da FIFA ve konsol üreticisi Sony’ye bağlı çıkan rakip oyunu PES (Pro-Evolution Soccer) günümüze kadar gelebilen iki büyük rakip futbol oyunu olmayı başardılar. Ancak oyun tarihini -bence- değiştiren asıl büyük unsurlar, açık dünya (open world) ve rol yapma (role playing) mekaniklerinin oyunlara tanıtılması oldu. Bugün açık dünya oyunu denince akla ilk gelen örneklerden Grand Theft Auto (GTA) serisinden çok önce açık dünya oyunları vardı. İlk Grand Theft Auto oyunu 1997 yılında piyasaya sürülmüştü[9]. Ancak daha da önce bahsettiğim Colossal Cave Adventure, Ultima, Wasteland ve Legend of Zelda’dan, Blade Runner’a kadar bilinen ilk açık dünya oyunları GTA’dan çok daha önce yayınlandılar. Belki de teknik anlamda açık dünya olarak tanımlanmasa da 1993 tarihli Wing Commander oyunu benim oynadığım ilk açık dünya mekaniklerini içinde barındırıyordu. Blade Runner örneğin…Bu oyunu çıktığı yıllarda İstanbul’da kutulu olarak almıştım. Oynadığım ilk 3D macera oyunlardan biri olmuştu. Her ne kadar bu oyun çok da fazla açık dünya unsuru barındırmasa da Blade Runner filmindeki gibi neon ışıklı, cyberpunk bir dünyanın içinde olduğunuz izlenimini iyi veriyordu. Rol yapma oyunları da açık dünya unsurları barındırsın ya da barındırmasın önemli bir yer tutuyordu. Diablo, Fallout, Might and Magic ve Baldur’s Gate gibi oyunlar izometrik (kamera açısının eş ölçülü olduğu) rol yapma oyunları olarak çok sevildiler. Fallout, Baldur’s Gate ve 90’ların sonunda oynadığım Neverwinter Nights gibi oyunlar gecemi gündüzüme katarak oynadığım oyunlar olmuştu. Konsol oyunlarını es geçersek büyük bir hata yaparız. PlayStation’ın Final Fantasy ve Metal Gear Solid serileri bu konsolun dünya çapında adının duyulmasında önemli rol oynadılar. PlayStation, 2. nesil konsolunu piyasaya sürdüğünde yayınlanan God of War ise dünya çapında bir marka oldu. PS 2’nin başka bir oyunu Castlevania ise platform ve aksiyon oyunları mirasını başka bir seviyeye taşıdı.
2000’lerden sonra konsollar ve PC arasındaki “oynanabilirlik” makası iyice kapandı. Şüphesiz bu tabloya son olarak tablet ve mobil cihazların oyunları da eklendi.
Genellikle konsollar için yapılan oyunlar gerek oyun motorlarının gerekse de konsolda oynanışın kısıtlılığı sebebiyle aksiyon ve üçüncü kişi nişancı (Third Person Shooter) oyunları için daha elverişli oluyordu. Ancak 2000’lerden sonra bu manzara değişti. Command and Conquer gibi strateji oyunlarından XCOM gibi taktik-strateji oyunlarına kadar geniş yelpazedeki oyun çeşitleri konsola da uğradı. 2000’lerden sonra konsollar ve PC arasındaki “oynanabilirlik” makası iyice kapandı ve rekabet genel olarak daha çok grafik uygulamalarının iyileştirilmesine dönüştü. Şüphesiz bu tabloya son olarak tablet ve mobil cihazların oyunları da eklendi. Hatta bazıları en az konsol ve PC oyunları kadar meşhur oldu. Günümüze kadar gelen bu tabloda oyunlar yayınlandıkları medya ne olursa olsun ben de dahil pek çok kişinin hayatında önemli bir yer tuttular. Tüm bu tarihte kısaca özetlediğim terimlerin bir kısmı, bilgisayar oyunlarına aşina olmayan okura yabancı gelebilir. Açık dünya, strateji, rol yapma, oyun motoru gibi kavramlar ne demektir? Dipnottaki linkte çoğunun tanımı var[10]. Ancak okur merakta kalmasın, bir sonraki yazıda konunun özüne yani oyun türlerine ve bu oyunların hayatımızda nasıl değişiklikler yaptığına değineceğim. 80’lerin önemi bu yüzden ne kadar anlatılsa azdır. Bu alt bölümün başlangıcı 80’ler ve Demogorgonlar idi. Demogorgonlar’ın ne ilgisi var? Bunu da ikinci yazıda anlatacağım. Esen kalın, görüşmek üzere… --- [1] https://www.netflix.com/title/81019087 [2] Jason Schreier, Kan, Ter ve Pikseller, çev. M. İhsan Tatari, Ithaki Yayınları, Nisan 2021. [3] https://en.wikipedia.org/wiki/Early_history_of_video_games [4] https://en.wikipedia.org/wiki/Video_game_crash_of_1983 [5] https://www.quora.com/Why-did-the-computer-company-Commodore-go-defunct-when-its-products-were-far-superior-to-those-of-their-competitors-in-the-80s?no_redirect=1 [6] https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_Atari,_Inc._games_(1972–1984) [7] https://en.wikipedia.org/wiki/Prince_of_Persia [8] https://en.wikipedia.org/wiki/FIFA_(video_game_series) [9] https://arstechnica.com/gaming/2017/03/youre-now-free-to-move-about-vice-city-a-history-of-open-world-gaming/ [10] https://www.pcgamer.com/pc-gaming-terms-and-their-true-meanings/