- Sokak hayvanları sistematik bir şekilde kısırlaştırılmalı ve rehabilitasyona tabi tutulmalı
- Sahiplendirme yaygınlaştırılmalı ve teşvik edici politikalar geliştirilmeli
- Barınaklar için bütçe arttırılıp halk tarafından denetime açık olmalı
- Petshoplardan hayvan ticareti yasaklanmalı
- Sahipli hayvanların takibi yapılmalı
“Beyaz Türkler, hayvanlarınıza sahip çıkın!”
Yasalarımıza göre sokak hayvanları sahipsiz değil ama Cumhurbaşkanının açıklamaları kanun maddesi ile çelişiyor. Erdoğan’a asıl sorumlunun tarım müdürlükleri, belediyeler ve çevre il müdürlükleri olduğunu hatırlatmak zorundayım.
Bir apartman görevlisinin küçük kızı Asiye’ye yasaklı ırk olan iki köpeğin saldırı haberini okuyup üzülmeyen, yaşanan vahşete tepki göstermeyen yoktur muhtemelen. Küçük bir kız çocuğunun ağır yaralandığı bir olayda, acıda ortaklaşabilmek ve denetimsizliğin bir sonucu olarak ticareti yapılan, dövüştürülen ırkların yarattığı tehlikeyi ve hayvan hakları konusunda politikası olmayan muktedirlerin eksikliklerini konuşabilmemiz gerekirken bir açıklama ile yeniden kutuplaştırıldık.
Toplumu kategorize etmenin, kamplaştırmanın kaçıncı seviyesindeyiz artık tahmin edemiyorum. Sorunlar dile getirilirken illa bir kesimin hedef gösterilmesi mi lazım? Vicdanı olan herkesi dehşete düşüren bir olay üzerinden toplumu inanılmaz bir şekilde bölmeye, ayrıştırmaya çalışan “tarafsız” cumhurbaşkanının hayvan beslemek konusunda bile toplumu nasıl ayrıştırdığını hayretle izlemiş olduk. AKP’nin iktidarda olmayacağı günlerde gelecek nesillere ders olması adına anlatacağımız bir hikayemiz daha oldu. Köpekler üzerinden bile toplum ayrıştırılmak istendi, köpekler üzerinden bile! Unutulmaması ve tarihe not düşmesi adına yapılan açıklamayı kelimesi kelimesine sizlerle paylaşmak istiyorum. "Tabii ilginç olan bir şey var. Bu köpekler parası bol olanların köpekleri, ne oluyor ne gidiyor şudur budur hiç böyle bir dertleri yok. O yavru orada paramparça oluyor hâlâ bu adamlar babasını nasıl kandırırız bunun gayreti içindeler. Bunların da bedelini ödeyeceksiniz, beyaz Türkler hayvanlarınıza sahip çıkın.” Kim bu “Beyaz Türkler”?
Böylesi bir kutuplaştırmanın ardından kanuna aykırı toplamaya dur diyenler ve sokaklarda köpek istemeyenler arasında bir tartışma da beraberinde geldi. Oysa yaşanan vahşetin sorumlusu sokak hayvanları da değildi! Yasaklı ırklar ile sokakta yaşayan sahipsiz canlıları aynı kefede değerlendirmemek ve öncelikli olarak bu ayrımı yapmak tartışmayı daha sağlıklı bir zemine taşıyacaktır.
5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ''Pitbull terrier, japanese tosa gibi tehlike arz eden hayvanları üretmek; sahiplendirilmesini, ülkemize girişini, satışını ve reklamını yapmak, takas etmek, sergilemek ve hediye etmek yasaktır'' hükmü tehlike arz eden hayvanların ticaretini ve çoğaltılmasını yasaklarken, yine aynı kanun bu ırkları tasmasız ve ağızlıksız gezdirmenin de yasak olduğunu belirtiyor. Ayrıca 5199 sayılı yasada yapılan son değişikliğe göre tehlikeli ırklara sahipseniz kısırlaştırmak ve çip takmak zorundasınız. Aksi halde yaptırımla karşı karşıya kalıyorsunuz.
Yaşanan korkunç olay gösterdi ki toplumun bir kısmı tasmasız ve ağızlıksız bir şekilde tehlikeli ırka sahip bir canlıyı başı boş bırakan hayvan sahibine sorumluluk yüklemek ve hesap sormak yerine faturayı tüm sokak hayvanlarına kesmek gibi kolaycılığı tercih etti ne yazık ki. Bu tepkiyi sokak hayvanlarına ve hayvan severlere gösterenlere tepkilerini yanlış adrese yönlendirdiklerini hatırlatmak zorundayım. Bu tepkilerini tehlikeli ırkların üretilip satılmasına göz yumanlara, denetim yapmayanlara ve sorunu çözmek yerine masum hayvanları hedef haline getirenlere yönlendirmelerini tavsiye ederim. Yasalarımıza göre sokak hayvanları sahipsiz değil, kanunlar onlara sahip çıkıyor olsa da Cumhurbaşkanının açıklamaları kanun maddesi ile çelişiyor. “Beyaz Türkler hayvanlarınıza sahip çıkın.” dedikten sonra sahipsiz sokak hayvanlarını tartışmanın odağına getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’a asıl suçlunun ve sorumlunun görevlerini yapmayan tarım müdürlükleri, belediyeler, çevre il müdürlükleri yani yetkisi olduğu halde görevini yapmayanlar olduğunun hatırlatmasını yapmak zorundayım.
Partili cumhurbaşkanının kanuna aykırı açıklamalarının ardından Türkiye’nin dört bir yanından hukuk tanımaksızın toplatılan adeta cadı avına dönüşen ve ölüme terk edilen köpeklerin haberlerini gördük. Oysa kanunsuz emri uygulamanın suç olduğu bilindiği halde bu hukuk dışı uygulamayı hayata geçirenler ve destekleyenler ne Asiye’nin yaşadığı bu vahşetin bir daha yaşanmasının önüne geçebildiler ne de kalıcı bir politika üretebildiler. Netice odaklı düşünenler ise “Oh olsun, sokaklar daha huzurlu olacak.” diyerek yapılanların yanlışlığını sorgulamaktan geri durdu. Sokaktaki sahipsiz hayvanların ölüme terk edilmesini ve hatta itlaf edilmesini savunanlar bir kez olsun açıp kanuna bakmalı. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu'nun 6. madde; “Sahipsiz veya güçten düşmüş hayvanların en hızlı şekilde yerel yönetimlerce kurulan veya izin verilen hayvan bakımevlerine götürülmesi zorunludur. Bu hayvanların öncelikle söz konusu merkezlerde oluşturulacak müşahede yerlerinde tutulması sağlanır. Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır” demektedir. Mevzuatımızda sağlık durumu iyi olan, kısırlaştırılan hayvanların alındıkları ortama bırakılmaları hususu net bir şekilde düzenlenmişken, bu maddeye aykırı olarak yapılan sağlıklı ve küpeli hayvanların toplanması ise yasaya açıkça aykırıdır.
Bir kişinin inisiyatifine teslim edilen bir toplumun kaderini yaşıyoruz. Ekonomimiz, sağlığımız, hukuk güvenliğimiz; kadınların, çocukların, hayvanların hakları… Herkesin geleceğinin bir kişinin iki dudağı arasında olduğu bir sistemde “Ama kanuna aykırı!” hatırlatmasını yaptığınız vakit siz de makbul olmayan vatandaş statüsüne geçip bazen “dış mihrak” bazen “beyaz Türk” olabiliyorsunuz. Yanlış ve yetersiz idari politikalarla birlikte sokak hayvanları konusundaki çözümsüzlüğün, gittikçe artan kutuplaşma ve hayvan düşmanlığının sorumlularını tanıyoruz. İktidarın, yerel yönetimlerin bugüne dek süren ilgisizliği, yanlış/eksik politikaları malumdur. Toplum nezdinde de özellikle yerel yönetimlerin "canlarımıza bir kap mama, bir kap su" kampanyasının ötesine geçemeyen söylemleriyle hayvanların ihtiyacı ve sorunlarının çözümü sadece hayvanların temel beslenme sorununa indirgendiği sürece hayvan haklarındaki köklü sorunları ortadan kaldırabilme konusunda da gerçekçi bir adım atamıyoruz. Oysa sorunların çözümünü getirecek adımlar çok da zor değil;