'Beyaz AK Partililer' dışındakileri ikna etmeliyiz
BEYAZ AK PARTİLİLER
Bunun istisnası elbette var.
AK Parti’de siyaset yapanlar dışında, parti çeperinde ciddi bir toplumsal sınıf ortaya çıktı. İş adamlarından sivil toplum kuruluşu temsilcilerine, akademisyenlerden medya temsilcilerine kadar farklı alanlarda görev yapanlar, AK Parti’nin iktidar olma gücünü maddi ve manevi olarak sonuna kadar kullanıyor. Bunların her biri, iktidarın “organik” temsilcisi ve ideolojik taşıyıcısı.
Bu kesim, AK Parti’nin iktidarını kaybetmemesi için her şeyi yapıyor. Çünkü sahip oldukları pek çok şeyi kendi yetenek ve başarılarıyla değil iktidar gücüyle elde ettiklerinin farkındalar.
Örneğin AK Parti’nin medyasında olan yönetici ve ekran yüzü olanlar. Gerçek olmayan bir Türkiye’yi her gün yeniden üretip, sahip oldukları yüzde 95’lik kontrol sayesinden topluma her gün yeniden sunuyorlar. Bu söylemin, toplumda azalsa da karşılığı ne yazık ki var. Ama gün geçtikçe bu etkinin azaldığı da başka gerçek.
Aynı şekilde akademisi. Türkiye’nin gerçekleri ile ilgili hiçbir söz üretmeyen organik aydınlar topluluğuna dönüşmüş durumda.
Akademiden sivil topluma her alanda bunları görmek mümkündür.
Bütün bunlara; ‘Beyaz AK Partililer’ demek yanlış olmaz. Bunlar için Türkiye’de her şey yolunda.
Bunlar için Türkiye’yi kötü gösterenler bölücü, öteki, hain, düşman vs.
Bunların kim olduklarını, Sedat Peker videoları ve açıklamaları yeterince deşifre ediyor.
MUHALEFETİN HEDEFİ NE OLMALI?
Bu yüzden muhalefetin esas hedefi kendi tabanlarını korumak kadar, Beyaz AK Partililer dışındaki kalan AK Parti’ye oy vermiş sıradan muhafazakâr seçmenler olmalıdır.
Bu seçmen kitlesinin oyunu almanın yolu, onların sahip olduklarını düşündükleri temel hak ve özgürlükleri, sosyal statüleri korumak ve birlikte yaşamanın aracı olan bu hakları olabildiğince ortaklaştırmak olmalıdır. Yani eş düzeyli bir ilişki başlatmak.
Bu kitlenin önemli bir kısmı, AK Parti ile kurdukları bağ nedeniyle kendi kozalarından, gettolarından çıkmaya çok razı değiller.
Ama kozadan, gettodan esas çıkması gereken bir toplumsal kesim var ki, onları bu kozaya mahkum eden şey büyük ölçüde devletten aldıkları sosyal statü ve ekonomik yardımlar.
Bugün hane geliri belli bir rakamın altında olanlara, çocuk sahibi olanlara, çocuğu okula gidenlere vs. yapılan doğrudan ekonomik yardımları iktidar, sosyal devlet kapsamında “sosyal yardım” değil, “iktidarın lütfu” gibi sunulmakta böylece bir sadaka toplumu üretilmektedir.
Bu, siyasi iktidarın bilinçli bir tercihidir. Bu ilişki bu toplumsal kesimde yoksulluğu kalıcı hale getirdiği ölçüde seçmeni kendine bağımlı kılmaktadır. AK Parti yönetimi bu politikayı bilinçli olarak uygulamaktadır.
Bu toplumsal kesimi kazanmanın yolu; bu kitlenin sahip oldukları hak ve özgürlüklerinin korunacağı ve ekonomik yardımların da sosyal devlet anlayışı çerçevesinde süreceğine ilişkin güvencedir.
Nitekim kimi AK Partili seçmenin kaygı ve endişesi, bu dönem elde edilen temel hak ve özgürlükler, ekonomik yardımların iktidar değişimi ile geriye gideceğine olan inançtır. Yani kazanılmış hak ve özgürlüklerin kaybedilmesidir.
Oysa Türkiye’nin geldiği noktada iktidara gelecek hiç bir siyasi anlayış, bu hak ve özgürlüklerde geri adım atma, kazanılmış hakları ortadan kaldırma gibi bir siyasi tasarrufta bulunmaz.
Ancak siyasi iktidar başta başörtüsü olmak üzere bu endişeleri sürekli propaganda malzemesi yapmakta, manipüle etmektedir.
İLETİŞİM VE İKNA
AK Parti’nin ekonomik ve siyasal manipülasyonlarla kendilerine bağladığı sıradan seçmeni kazanma konusunda yapılacak çok şey var. Özellikle de muhalafet partilerinin.
AK Parti’nin devlet kurumları ve parti örgütleri üzerinden yaptığı yardımlar bu insanlara balık tutmayı öğreten değil onlara imkan oldukça her gün balık veren bir sistem. Bu sistem, hem yoksulluğu kalıcılaştırmakta hem de sürekli hale getirmekten başka bir işe yaramıyor.
Bu sistem, kendileri gibi çocukların da gelecek hayallerini yok edip, onları da kalıcı yoksulluğun parçası halene getirmektedir. Bu toplumsal kesimin devlet imkanlarıyla yoksulluğa mahkum edildikçe, gelecek hayalleri de kaybolmaktadır.
Sınıf atlama, sosyal mobilizasyon hedefine sahip olmayan bir toplumsal kesim için en rasyonel tercih var olan siyasi düzenin devamıdır. Ve bunu kendi konforunun sürmesi için zorunlu görür.
Burada muhalefet partilerine ve eleştirel medyaya düşen bu gerçeği bu insanlara her fırsatta sunmak ve onları ikna etmeye çalışmak olmaktır.
Muhalefetin seçimi kazanmasının yolu bu toplumsal kesimleri ikna etmekten geçiyor.
Bunu da, hak ve özgürlüklerin ve kazanılmış hakların süreceği konusunda güven ve sadaka kültürü ile kalıcı yoksulluğa mahkum edilen toplumsal kesime gelecek umudu vererek yapabilirler.