Loading...
Yazar, insanın her ne şekilde bir hikâye yaşıyorsa öncelikle onunla barışık olması gerektiğini iddia ediyor. Kendi ifadeleriyle: Hayat basit bir tercihtir. Ya hikayenizle barışık olursunuz ya hikayenizle kavga edersiniz.Bu konuda yazar, insanın her ne şekilde bir hikâye yaşıyorsa öncelikle onunla barışık olması gerektiğini iddia ediyor. Kendi ifadeleriyle: “Hayat basit bir tercihtir. Ya hikayenizle barışık olursunuz ya hikayenizle kavga edersiniz. Ya ‘şimdiki aklım olsaydı’ diye başlarsınız hikayenize ya da o günkü aklınızın o günün gerçeği olduğu, bugünkü aklınızın da bugünün gerçeği olduğu gerçeğinden hareketle olaylar arasındaki matematiği analiz eder ve analizinizi seversiniz.” Tunur, bu görüşünü temellendirirken aslında insanın önündeki olası katrilyonlarca hikâye arasından -farkında olarak ya da olmayarak- tek ‘bir’ hikâye yazdığını belirtiyor. Bu durumda da doğal olarak olası diğer katrilyonlarca hikâyeden de vazgeçiliyor. Zira her tercih bir vazgeçiştir. Yazara göre asıl mesele, insanın sadece seçtiği tercihi biliyor ve yaşıyor olması, buna karşın diğer seçenekleri bilmiyor ve hiçbir zaman da bilemeyecek olmasıdır. Bu nedenle Tunur’a göre hayatta ‘Şunu yapsam olur muydu acaba?’ şeklindeki düşüncelerin hiçbir hükmü yoktur. Onun için Tunur: “O halde olgun insanın yapacağı şey, hikayesini yaptığı tercihleri kendisinin oluşturduğunu bilmek, yani ‘Bu hikâye benim eserim, bunu BEN YAPTIM!’ demek, alternatif katrilyonlarca hikâyede ne olacağı illüzyonuyla kavga etmeden hikayesiyle barışıp hikayesini sevmek olacaktır.” diyor. Kitapta yazar, özellikle kendisine gelen sorulardan da esinlenerek klinik psikolog kimliğiyle, insanlar için mutluluğun en kafiyeli formülünü de vermiş: - Annenizle tanışın: İnsanın kişiliğinin oluşmasında en temel dinamiklerden birisinin -belki de birincisinin- annesiyle olan ilişkisi olduğunu biliyoruz. Annesi tarafından ilgi ve sevgi gören bir birey tüm hayatı boyunca mutluluğa daha yakın olurken böyle bir sevgi görmemiş ya da kendisini değerli hissetmemiş bireylerin yaşam boyunca her açıdan zorlandıkları ortada. Bu nedenle yazar ‘anneyle tanışma’ konusuna çok özel bir önem veriyor ve şu sorular üzerinde düşünmeyi öneriyor: “Anneniz duygularını, sevinçlerini, kederlerini nasıl yaşardı? Evinizde sistem mi değerliydi birey mi? Genel yaklaşım düzenlilik miydi yoksa fonksiyonellik mi? Koltuklar mı insanlar için vardı yoksa insanlar mı koltuklar için? Dertleşebildiğiniz, sözgelimi sevimsiz bir şey yaptığınızda gidip anlatabildiğiniz biri var mıydı?” Bu sorular çoğaltılabilir tabi. Ancak bizi biz yapan süreçlerin belki de en temel köşe taşları için buna benzer soruların yanıtları üzerinde düşünmemiz oldukça yararlı olacaktır. - Geçmişinizle barışın: İnsanların geçmişte yaşadıkları olaylar da kişiliklerini ve davranışlarını belirlemede oldukça büyük öneme sahiptirler. Bu nedenle yazar, sağlıklı bir birey olmak açısından geçmişle de barışmanın önemini işaret ediyor: “Gerçekten bugünü yaşayıp bugüne sahip çıkabilen zihin mutlu zihindir. Geriye ve ileriyle doğru şart kipiyle uçuşan zihin ise mutsuz bir zihindir.
Yazar, bu kitapta herkesin kendi hayatına sahip çıkması, onun sorumluluğunu taşıması ve o doğrultuda kendi rıza ve istekleri doğrultusunda bir yaşam sürmesi gerektiğini anlatıyor.Geriye doğru ‘Şunu yapsam böyle olur muydu, bunu yapsam şöyle olur muydu?’ şeklinde uçuşan zihin, ileriyle doğru da aynı şekilde ‘Şunu yaparsam böyle olur mu, bunu yaparsam şöyle olur mu?’ şeklinde uçuşur.” Bu anlamda kendi geçmişiyle barışmayı başaramayan insanlar için bugünün de huzurlu bir şekilde yaşanması oldukça zordur. - Gerçeklikle yarışın: Yaşamın belki de en temel referansının gerçeklik olduğu düşünüldüğünde hayatın karmaşıklığı ve değişkenliği içerisinde karşılaştığımız olaylardaki hakikatin kendisini bulmanın ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Bu nedenle yazar herkese hakiki, samimi, gerçeğin peşinde olunması konusunda çağrı yapıyor ve Mevlana örneğini veriyor: “Mevlana ‘Hamdım, piştim, yandım.’ sözüyle kendi hayatının üç dönemine işaret ediyor. ‘Hamdım’ dediği henüz hayatın gerçekliğinden uzak olduğu dönemi simgeler. ‘Piştim’ ifadesiyle hayatın gerçekleriyle ve kendisiyle buluşmasını anlatır. ‘Yandım’ dediği yer ise bu meşakkatli hakikati bulma yolculuğunda ulaştığı gerçekliğin yakıcılığını simgeler.” Dolayısıyla yaşamın her anında hakikati/gerçeği arama yolculuğunun ve bulma talebinin sürekli olması gerekiyor. Özetle yazar, bu kitapta herkesin kendi hayatına sahip çıkması, onun sorumluluğunu taşıması ve o doğrultuda kendi rıza ve istekleri doğrultusunda bir yaşam sürmesi gerektiğini anlatıyor. Kendi sözleriyle bitirelim: “Biz kendimizin noteri olabildiğimiz, başkalarının gözüne bakmadan yaşayabildiğimiz, el alem ne der diye bir derdimiz olmadığı, eylemlerimizi kendimiz planlayıp sonuçlarına da kendimiz katlanabildiğimiz zaman, yani eylemlerimize sahip çıkıp BEN YAPARIM dediğimiz zaman, bu da yetmez, yaptığımız şeyin sonucu ne olursa olsun onun için OLDU dediğimiz zaman biz oluyoruz. Bu kitabın okuyucusuna bir tek nasihati var: SİZ SİZ OLUN, SİZ SİZ OLUN! --- *Ben Yaptım Oldu, Ali Rıza Tunur, Sokak Yayın Grubu, 1. Baskı, 2018