Ben Ali belgeseli; sosyal hayatta da nakavt yapan adam

Abone Ol
Muhammed Ali, güçlü rakibi Foreman’ı alt ettiği maçta travmatik deneyimlerle başa çıkabilmemize dair temel prensipleri de ortaya koyar: 1. Mesafe koy, 2. Halatları kullan, 3. Stratejine odaklan…

Loading...

Tüm zamanların en iyisi… Kelebek gibi uçar, arı gibi sokar… Boks tarihinin gelmiş geçmiş en büyük boksörünün hayatını, daha önce yayınlanmamış birçok fotoğraf, video ve ses kayıtları ile dinlemek ve izlemek isteyenler için güzel bir arşiv belgeseli olan Ben Ali’yi Netflix’te bir daha izledim. Yapım yılı 2014 olan ve tüm zamanların en iyi boksörü ve sporcusu ünvanını almayı sonuna kadar hak eden boksör Muhammed Ali’nin hayatını anlatan belgeselin yönetmen koltuğunda Clare Lewins oturuyor. ABD'nin Kentucky eyaletinin Louisville kentinde 17 Ocak 1942'de dünyaya gelen Muhammed Ali, İslam dinini seçmeden önce Cassius Marcellus Clay Jr. adını taşıyordu. Orta sınıf Afro-Amerikan bir ailenin 6 çocuğu arasında yer alan Ali'nin boksla tanışması, hırsızlık olayıyla başladı. 12 yaşındaki Muhammed Ali, bisikletinin çalınmasının ardından karakola başvurdu. Karakolda, sinirlerini kontrol altına almakta zorlanan Ali'ye boks yapması tavsiyesinde bulunuldu. Ali boks yapmaya başladı… Ali boks yaparken sadece rakiplerini devirmekle yetinmiyordu. Önce içine döndü ve bir ‘yumruk’ darbesiyle 22 yaşında Müslüman oldu. Müsabakalarda alaycı ifadeler kullanarak psikolojik açıdan rakiplerinin üzerinde baskı kurmasıyla ünlenen Muhammed Ali, dönemin ağır sıklet boks şampiyonu Sonny Liston ile unvan maçına 25 Şubat 1964'te Miami'de çıktı. Karşılaşma öncesinde düzenlediği basın toplantısında ünlü "Kelebek gibi uçarım, arı gibi sokarım" ifadesini kullanan Ali'nin performansı, kesin favori olarak gösterilen ABD'li Liston karşısında büyük heyecan uyandırdı. Liston'un 7. rauntta aldığı darbelerin ardından çıkamaması üzerine galip ilan edilen Muhammed Ali, böylece ilk altın kemerine henüz 22 yaşında uzandı. Evet aynı yıl hem ilk altın kemerini almıştı hem de Müslüman olmuştu.
Sonny Liston ile unvan maçına 25 Şubat 1964'te Miami'de çıktı. Karşılaşma öncesinde "Kelebek gibi uçarım, arı gibi sokarım" ifadesini kullandı. Henüz 22 yaşındaydı ve aynı yıl hem ilk altın kemerini almıştı hem de Müslüman olmuştu.
Sonra rüya gibi gelen yıllar, nakavtlarla kazanılan maçlar ve hem siyahi hem de Müslüman olmanın zorluklarıyla mücadelede yeni bir ‘yumruk’ alanını gündeme getirdi. Vietnam Savaşı’na gitmesi için askere alınmayı reddettiği zaman söyledikleri. Memleketi Louisville’de adil barınma hakkı konusunda bir toplantıya katıldığında şu sözleri söylemiş ve şu ‘yumruğu’ atmıştı: “Neden bir üniforma giyecekmişim de evimden 10 bin mil öteye gidip Vietnam’daki kahverengi derili insanların üstüne bomba ve kurşun yağdıracakmışım ki? Hem de burada, Louisville’de Zenci dedikleri insanlara köpek muamelesi yapılıp, en basit insan hakları onlardan esirgenirken? Hayır efendim, evimden 10 bin mil uzağa gidip, sırf beyaz köle sahiplerinin dünya yüzündeki koyu derili insanlar üzerindeki egemenliği sürüp gitsin diye bir başka ulusun katledilip cayır cayır yakılmasına yardım edecek halim yok benim. Böylesi kötülüklerin sona ermesi gereken gün, işte bugün. Böyle bir tavır koymak sana milyonlarca dolara mal olur diye beni uyardılar. Ben de buna bir kere vermiştim cevabımı, ama şimdi bir kere daha söyleyeyim: Benim halkımın gerçek düşmanları işte burada. Kendi adalet, özgürlük ve eşitlik kavgalarını yürüten insanları köleleştirmek için bir araca dönüşerek dinimi de, halkımı da, kendimi de rezil rüsva edecek değilim. ... Savaşın benim 22 milyonluk halkıma özgürlük ve eşitlik getireceğini düşünseydim, beni askere almalarına gerek olmazdı zaten, ben kendim hemen yarın askere giderdim. İnandığım şeyleri savunmak bana hiçbir şey kaybettirmez. Yoksa hapse girermişim. Ne olmuş yani? 400 yıldır hapisteyiz zaten.” Dünyanın en büyük boksörü kabul edilen Muhammed Ali ringdeki performansı kadar söylemleriyle ve politik duruşuyla bilinen bir sporcuydu. Onu çelik yumruklarından tanımayanlar Malcolm X ile birlikte “Nation of Islam”daki çalışmalarıyla, Vietnam Savaşı’na katılmayı reddettiği için beş yıl hapis cezasına çarptırılan muhalif kimliğiyle ya da ABD’de “yalnızca beyazlara servis yapan” restoranları protesto etmek için olimpiyatlarda kazandığı altın madalyayı Ohlo Nehri’ne atarak sergilediği ırkçılık karşıtı duruşuyla tanır. Kariyerinde kazandığı madalyalar, ödüller bir yana emekliliğinin ardından tüm dünyanın yoksul ülkeleri için düzenlediği yardım kampanyalarını ve Birleşmiş Milletler Barış Elçisi oluşunu da ekleyebiliriz bu zengin hayata.
Boksla ilgilenmeyenler için bile kariyeri boyunca ringde sadece beş kez nakavt edilmiş, hayatını önce ırkçılıkla ve yoksullukla mücadeleye ayırmış bu dev adamdan öğrenecek bir şeyler varmış gibi görünüyor.
Boksla ilgilenmeyenler için bile kariyeri boyunca ringde sadece beş kez nakavt edilmiş, hayatını önce ırkçılıkla ardından dünyadaki yoksullukla mücadeleye ayırmış bu dev adamdan öğrenecek bir şeyler varmış gibi görünüyor. Muhammed Ali 1974’te “Ormandaki Haykırış” adıyla efsaneleşen maçında inanılmaz bir hamleyle kendini yıllar önce nakavt eden rakibi Foreman’ı mağlup etti. Yalnızca yumruklarla değil doğru stratejiyle efsaneleşen Ali, bu maçta üç şey yaptı:
  1. Rakibi yumruk salladıkça hareketsiz duran Ali, Foreman yorulana kadar kendini “koruma mesafesi”nde tuttu, aradaki mesafe sayesinde yumruklar ne kadar güçlü gelse de Ali’ye değmedi.
  2. Ali, ringin etrafındaki halatlara sırtını dönüp, halatlarla kendine “koruma kalkanı” oluşturarak rakibinden gelen darbelerden daha az etkilendi.
  3. Rakibin ne kadar güçlü yumruklarının olduğuna odaklanmadı, kendini “koruma stratejisi”ni belirleyip, kendi fiziksel sınırlarını ve gücünü saptadı.
Muhammed Ali, çok güçlü bir rakibi alt ettiği bu maçıyla bizim travmatik deneyimlerle nasıl başa çıkma stratejileri uygulayacağımıza dair temel prensipleri ortaya koyar:
  1. Sorunla arana mesafe koy, felaket senaryolarına, kaygına yapışmadığın kendini “koruma mesafeni” belirle, böylece başkalarının kaygısı, sağlıksız savunmaları sana erişemez.
  2. Aldığın darbeleri hafifletmek için halatları kullan, destekleyici sosyal çevrene, ailene, dostlarına sıkıca tutun, onlar senin “koruma kalkanın’’, böylece aldığın darbelerin etkisi hafifler.
  3. Soruna odaklanmak korku yaratır ve donakalırsın, kendi iç gücüne ve dış desteklerine dikkatini toplarsan “koruma stratejin’’ (başa çıkma) hayat kurtarır.
Ömrünün son yıllarını Parkinson hastalığıyla mücadeleyle geçiren Büyük Boksör’ün (her üç anlamda da) anısı önünde saygıyla eğiliyorum.