Belediye başkanları Cumhurbaşkanlığı seçim çalışmalarına katılabilirler mi?

Abone Ol
Belediye başkanları cumhurbaşkanlığı seçim çalışmalarına katılması konusu tartışılmaya devam ediyor. Anayasa Hukukçusu Tevfik Sönmez Küçük, belediye başkanı anayasa ve idare hukuku açısından tipik bir kamu görevlisi olmadığını ifade ederek Anayasa’nın 67. maddesinin birinci fıkrasını hatırlatıp, başkanların seçim çalışmalara katılmasında sorun olmadığını ifade ediyor Seçimlere yaklaşık bir ay kaldı. Seçim çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. Millet İttifakı tarafından hazırlanan protokolde Cumhurbaşkanı yardımcısı olacakları ilan edilen büyükşehir belediye başkanlarının sergiledikleri performansın seçim sürecine şimdiden damga vurduğunu söylemek yanlış olmaz. Nitekim bu durum, bazı kesimleri rahatsız etmiş olacak ki, belediye başkanlarının kamu görevlisi oldukları, istifa etmeksizin seçim çalışmalarına katılamayacakları gibi görüşler ifade edilmeye başlandı. Oysa belediye başkanları hakkındaki bu ifadeler hukuken gerçeği yansıtmıyor. Anayasa’nın 128. maddesinin 1. fıkrası aynen şu şekildedir: “Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.”. Hüküm incelendiğinde, Türk Ceza Kanunu’nun 6. maddesinde düzenlenen kamu görevlisi kavramından farklı olarak, kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan herkesin kamu görevlisi sıfatına sahip olmadığı, sadece belli nitelikleri bünyesinde taşıyan kişilerin kamu görevlisi olarak kabul edildikleri görülür. Bir kişinin, Anayasa md. 128 uyarınca kamu görevlisi olarak tanımlanabilmesi, yapmakla yükümlü olduğu kamusal faaliyetleri mesleki bir sıfatla yerine getirmesine bağlıdır. Asli ve sürekli görevleri gerçekleştirmek için kamu hizmetine giren kişiler, yaptıkları işte uzmanlaşacakları ve ilerleyecekleri bir mesleki tercihte bulunmuş olurlar. Anayasa’nın anladığı şekliyle memurluk ve diğer kamu görevliliği bir meslektir. Kamu görevliliği, kişilerin, mesleki kimliklerine istinaden istihdam edilmelerini gerektirir. İstihdam kararı niteliği itibariyle süreklilik barındırır. Sürekli olmayan, yani idare ile yalnızca iş birliği yapanlar kamu görevlisi olarak nitelendirilemezler. Belediye başkanları, memurlardan ve diğer kamu görevlilerinden farklı bir hukuki statüye sahiptirler. Yukarıdaki hükümde belirtilen “süreklilik” şartının gerçekleşmesi, kamu hizmetinin kadroya bağlı olarak yerine getirilmesini şart koşar. Kadroya, hukuki niteliği itibariyle birel-şart işlem olan atama kararıyla dâhil olunur. Oysa belediye başkanı, belediye sınırları içerisinde oturan vatandaşlar tarafından seçilir. Belediye başkanlarının göreve gelme şekilleri diğer kamu görevlilerinden farklıdır.
Belediye başkanları, kamu kaynaklarını kullanarak adil seçim rekabetini bozmadıkları, fırsat eşitliğini zedelemedikleri ve görevlerini ihmal etmedikleri sürece, tıpkı diğer vatandaşlar gibi siyasi faaliyette bulunma haklarının gereği olarak seçim çalışmalarına katılabilir, propaganda yapabilirler.
Belediye başkanları ile diğer kamu görevlileri arasındaki ayrışma her iki görevin anayasal dayanağı açısından da kendini gösterir. Belediye başkanları, Anayasa’nın 67. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen seçilme hakkının bir gereği olarak göreve gelirken, kamu görevlileri bakımından Anayasa’nın 70. maddesi uygulama alanı bulur. Bu hükme göre görevin gerektirdiği nitelikler gözetilerek her vatandaşa kamu hizmetine girme hakkı tanınmıştır. Böylelikle, belediye başkanı, seçilme hakkının bir sonucu, kamu görevlisi ise kamu hizmetine girme hakkının bir gereği olarak göreve gelir. Belediye başkanları, istifa hakkının kullanılması bakımından da diğer kamu görevlilerinden ayrışırlar. İstifa hakkı, tek taraflı bir hak olsa da bu hakkın belirli bir makama yöneltilmesi zorunludur. Kamu görevlisinin bağlı olduğu idari kurum bu istifanın geçerli olduğuna “olur” vermesi gerekir. İstifanın hukuken geçerli olduğunu tespit eden ve yeni bir hukuki durum yaratmayıp kamu görevlisinin istifası ile kurumuyla hukuki bağının kesildiğini bildiren “olur” işlemi tesis edilmediği sürece istifanın hüküm ve sonuç doğurmayacağı kabul edilir. Bu idari işlem, istifanın yürürlük şartıdır. Ancak, anılan tespit, belediye başkanlarının istifaları açısından geçerli değildir. Belediye başkanının, istifa dilekçesini bir makama yöneltmesi söz konusu değildir. Belediye başkanları istifa ettikleri anda görevlerinden ayrılmış olurlar. Belediye başkanlarını diğer kamu görevlilerinden ayıran bir diğer önemli nokta, siyasi parti üyeliğidir. Bilindiği üzere idarenin tarafsızlığı ilkesi uyarınca kamu görevlilerinin (akademisyenlerin özgün durumu bir kenara bırakılırsa) siyasi parti üyesi olabilmeleri mümkün değildir. Fakat belediye başkanları siyasi parti üyesi olabilirler. Gerçekten, belediye başkanları bir siyasi partinin adayı olarak seçilebildikleri gibi göreve geldiklerinde siyasi parti üyeliğinden istifa etmelerine lüzum yoktur. Elbette, belediye başkanları, kamu hizmetinin gereklerine uygun bir şekilde hareket etmek ve kamusal yararı gözetmek zorundadırlar. Ne var ki, bu yükümlülüklerine rağmen görevleri süresince siyasi parti üyesi olarak kalabilir, siyasi faaliyette bulunabilirler.
Belediye başkanı anayasa ve idare hukuku açısından tipik bir kamu görevlisi değildir. Belediye başkanının özgün bir hukuki statüsü bulunur. Bu nedenle, Anayasa’nın 67. maddesinin birinci fıkrası, her yurttaş gibi belediye başkanları için de uygulanacaktır. Bu hüküm uyarınca “Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.”.
Anayasa Mahkemesi de tıpkı belediye başkanları gibi doğrudan halk tarafından seçilen il genel meclisi üyeleri hakkında benzer tespitlerde bulunmuştur. Mahkeme, 22 Haziran 1988 tarihinde verdiği kararda aynen şu ifadeleri kullanmıştır: “Onursal ajan kategorisine giren il genel meclisi üyeleri, hizmet kadrosuna sürekli biçimde girmiş ve onunla kaynaşmış olmadıkları, kamu hizmetlerine geçici ve arızî olarak katıldıkları, örgüt içinde ve aralarında hiyerarşi bağı bulunmadığı, üstlendikleri kamu hizmetleri dışındaki varlıklarını, iş ve meslek statüsündeki yerlerini korudukları, kamu hizmetlerinin gerektirdiği alan ve ölçülerde uzmanlaşmadıkları için memur ya da kamu görevlisi sayılmaları olanağı yoktur. İl genel meclisi üyelerinin de görevleri sırasında ve görevlerinden dolayı işledikleri suçları bakımından Türk Ceza Kanunu uygulamasında memur durumunda sayılmaları, … onların idare hukuku ilkelerine göre de memur ya da kamu görevlisi olarak kabulüne yeterli değildir.”. Görüldüğü üzere belediye başkanı anayasa ve idare hukuku açısından tipik bir kamu görevlisi değildir. Belediye başkanının özgün bir hukuki statüsü bulunur. Bu nedenle, Anayasa’nın 67. maddesinin birinci fıkrası, her yurttaş gibi belediye başkanları için de uygulanacaktır. Bu hüküm uyarınca “Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun olarak seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.”. Hâl böyle olunca, belediye başkanları, kamu kaynaklarını kullanarak adil seçim rekabetini bozmadıkları, fırsat eşitliğini zedelemedikleri ve görevlerini ihmal etmedikleri sürece, tıpkı diğer vatandaşlar gibi siyasi faaliyette bulunma haklarının gereği olarak seçim çalışmalarına katılabilir, propaganda yapabilirler. Belediye başkanlarının geniş halk kitleleri ile buluşarak dertleşebilmeleri için bir anayasal veya yasal bir engel söz konusu değildir. Belediye başkanlarının anayasal haklarını kullanabilmeleri için istifa etmeleri gerekli olmadığı gibi herhangi bir makamdan izin almalarına da gerek yoktur.