Bayraktar neden şimdi konuşuyor?
“Zor bir dönemden geçiyoruz. Bu dönemi sağlıklı atlatabilmenin yolu yaşananlara mesafe alarak bakmak ve öncelikle anlamaya çalışmaktır. Ama önceki akşam peş peşe katıldığım iki televizyon programda söylediklerim ve gelen tepkilerden anlıyorum ki bu hayli zor.
CNN Türk’te önce 5N1K’da sorulan sorulara verdiğim cevaplar yüzünden ne kadar ‘cemaatçi’ ilan edildiysem; ardından katıldığım Tarafsız Bölge’de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na özellikle siyasal üslup konusundaki eleştirel soru başta olmak üzere sorduğum sorular nedeniyle ‘AK Parti taraftarlığı’, ‘Başbakana o soruları sorabilir miydin’e ulaşan bir dizi eleştiri aldım.
Kabul edelim ki, bu durum ne normal ne sağlıklı değil. Bu resim ‘kutuplaşmış bir Türkiye’nin açık resmi’. Herkes bu kutuplaşmada bir tarafı seçmemizi istiyor. Kendi fikirlerimizin önemi yok ya da detay olarak kabul ediliyor.
Tüm bu resmi Tarafsız Bölge programının sonunda ifade ettim. Hatta durumun vahametini ifade etmek için “Yarın işe gittiğim de tezkere bile alabilirim” mealinde bir cümlede ifade ettim. Bu Yeni Şafak’ın bunu yapacağından endişe ettiğim için değil, kutuplaşmanın tehlikesini anlatmak içindi.
Bu satırları yazabiliyorum. Çünkü hala Yeni Şafak’tayım. Türkiye’de başka bir gazetede farklı bir düşünceyi bu kadar rahat yazabilir miydim, açıkçası onu da bilmiyorum.
KENDİ KENDİME SORULAR
Gelişmeleri nasıl okuyorum?
Ortada birbirinden farklı değerlendirilmesi gereken bir durum var. İlki, hükümet dâhil neredeyse herkesin bildiği devlet içinde cemaatsel bir dayanışma içinde olan bir gücün varlığı. Hemen ifade edelim ki, bu yapı devlet içinde en güçlü olduğu için göz önünde. Yani bu, bu gücün dışında devlet içinde bir güç olmadığını göstermiyor. Devlet içinde irili ufaklı dayanışma ağları var. Sorun, bu grupların sahip oldukları imtiyazları cemaatsel çıkarları için kullanmaları.
İkinci olarak da bu gücün ortaya çıkardığı ve henüz iddia olan bazı suçlamaların konjonktürel olarak AK Parti ve Başbakan’a karşı kullanılması var. Bu iki durumu birbiri ile ayırmadan tartışamazsak, sonuç alamayız. Her ikisi de aynı derece önemli ve öncelikli?
Devlet içinde bir paralel örgütlenme var mı?
Var ve bu yeni değil. Cumhuriyet’in başından itibaren devlet ve devletin kurumları sürekli olarak belli grupların ideolojik olarak kullandıkları araçlar olmuşlardır. Askeri ve bürokratik vesayet döneminde bu yapılarda Kemalistler varken, son yıllarda başta cemaat olmak üzere farklı gruplar devletin kurumlarında ağırlıklı olarak yer almıştır. Bu, tek başına kötü değildir. Bunun sorun haline gelmesi sahip olunan gücün, toplumsal çıkar değil; cemaatsel çıkarlar için kullanılması halidir.
Bugün sorun nedir?
AK Parti ile cemaatin bürokratik ve sivil unsurlarının dış politikadan çözüm sürecine kadar pek çok konuda siyasal tercihlerde ayrıştığını biliyoruz. Ve burada AK Parti’nin siyasal inisiyatif kullanarak devlet içindeki cemaatsel yapıyı tasfiye etmeye kalkışması bugün yaşadığımız gelişmeleri ortaya çıkardı. Ortaya çıkan iddiaların üzerine gidilmelidir. Her durumda operasyonların önünün kapanması Türkiye’nin kazanımı olan demokratik standardın düşmesidir. Ama onun kadar önemli olan, tüm bunların AK Parti’yi siyaseten durdurma amacı da taşıdığı gerçeğidir.
Devlet içindeki bu yapının sorumlusu kim ve ne yapılmalı?
Devlet içindeki bu yapılanma hükümet tarafından biliniyordu. Askeri vesayetin bitirilmesine yol açan davalarda ideolojik ortaklık da vardı. Ancak son yıllarda siyasal tercihlerdeki farklılaşma bu ortaklığın bozulmasına yol açtı. Burada kuşkusuz sorumluluk hükümetindir. Devlet içinde var olan ve sahip oldukları imkânları cemaatsel çıkarı için kullananları hukuk sınırları içinde ortaya çıkarmalıdır.
ÇÖZÜM DEMOKRASİDE
Operasyonların zamanlaması…
Üç operasyonun aynı gün başlaması başta olmak üzere, ortaya çıkanlar iddia edilen yolsuzlukların konjonktürel olarak kullanılmasından başka bir şey değildir. Eğer bu siyasal farklılaşma ve gerilim olmasaydı, toplum olarak biz bu iddiaları hiçbir zaman öğrenemeyecektik. O yüzden hükümetin yapması gereken iddiaların ortaya çıkarılması ile kendine yönelik operasyon arasına kalın bir çizgi çekmesidir. Bu yapılmadan hükümetin emniyette attığı adımlar, yönetmelik değişikleri demokratik meşruiyeti zedeleyici nitelik taşır. O yüzden her iki soruna aynı anda dikkate almak ve üzerine düşünmek zorundayız. Paralel devlete de, devlet içindeki öğütlenmelere de karşı olmak görevimiz.
Yapılması gereken ne?
Her kriz, demokratikleşme açısından yeni bir fırsattır. Mesele onu fırsata çevirecek siyasallaşmanın kamusallaşmasıdır. Çözümün ilk adımı hukukun işlemesini sağlamak, herkes için daha çok demokrasi ve özgürlük alanı açılmasıdır. Devletin laik, şeffaf ve hesap verebilir olması; ele geçirilecek değil topluma hizmet aracı haline getirilmesidir.”
Yukardaki satırlar, 26 Aralık 2013’de Yeni Şafak’ta yazdığım ama dönemin Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül’ün inisiyatifi ile yayınlanmayan son yazım. Yazının yayınlanmama nedeni, bir gün önce Cüneyt Özdemir’in 5N 1K ve Ahmet Hakan Coşkun’ın Tarafsız Bölge programında ifade ettiğim görüşler ve sorduğum sorular.
O programların olduğu 25 Aralık 2013 Çarşamba günü, dönemim bakanı Erdoğan Bayraktar katıldığı bir TV programında; “Soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan’ın talimatıyla yapıldı. Başbakan’ın istifa etmesi gerekir” demiş ve istifa etmişti.
Aynı bakan şimdi, o soruşturmalarda kendisiyle ilgili her şeyin doğru olduğunu söyledi.
Bu açıklamaların ve önümüzdeki günlerde AK Parti içi ve çevresinde gelecek olası itiraf ve açıklamaların nedeni; siyasi iktidarın güç kaybetmesi ve bunun yapanlarında uzun süredir sürecin dışında tutuluyor olmaları olacaktır. Siyasi iktidar güç kaybettikçe toplum olarak bizden gizlenen pek çok gerçeği öğreneceğiz. Bu süreçte bu açıklamaların hukuki sonuçları olmuyor görünebilir ama toplum vicdanında sonuçları mutlaka olacaktır.
Bakan son açıklamasında haklı olarak diyor ki, “‘Reis’, Sayın Cumhurbaşkanım beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı”.
İnsan sormadan edemiyor; o günlerde sadece siyasi fikirleri nedeniyle aldıkları siyasi pozisyon nedeniyle fişlenmeye başlayan, sonra işinden olan son olarak da “darbeci” çuvalına konulup hapis yatanların hesabını kim verecek?