Başka insanların parası: Ekonomide ahlaki çöküntü

Abone Ol
ABD batan bankalar örneğinden hareketle ekonomist Aylin Seçkin Georges MB’nın sorumluluklarını yazdı. MB’nın zor durumdaki bankalara müdahale etmemesin risk alanların ödüllendirildiğini, risk almayan, vergisini ödeyen diğer vatandaşlara vergi olarak yansıdığını ifade ediyor 40 yıllık Kaliforniya bankası Silicon Valley Bankası (SVB) belki de yanlış bir iletişimle yatırımcılarına ve mudilerine bankanın bazı zararlarını telafi etmek için elindeki uzun vadeli bonoları başka şekilde plase edeceğini açıklamakla büyük hata etti. Açıklamayı takip eden iki gün içinde banka ödeme güçlüğüne düşünce 10 Aralık Cuma günü ABD Federal Bankacılık otoritesinin kararıyla iflasını açıkladı. Dünya finans piyasalarına bomba gibi düşen haber beraberinde endişe yarattı ve panik dinmiş değil. 17 trilyon dolarlık bir mevduat hacmi olan ABD’de mevduatların 11 trilyon doları büyük ölçekli, yaklaşık 6 trilyon doları da küçük ve orta ölçekli bölgesel bankalarda. SVB de 176 milyar dolarlık mevduatla küçük ölçekli bölgesel bir banka. ABD’nin 2008’den bu yana batan en önemli bankası olan SVB 209 milyar dolarlık büyüklüğüyle ABD’nin 16. büyük bankasıydı. Kaliforniya bölgesinde olduğu için bölgesel bir banka diyebiliriz. Ancak sadece Birleşik Krallık’ta 700 çalışanı olan da bir banka. İngiltere şubesi, İngiltere Merkez Bankasının önderliğinde bir kurtarma operasyonuyla HSBC tarafından 1 pounda satın alındı. O kadar önemliydi ki Birleşik Krallık için, İngiltere Merkez Bankası devreye girerek İngiltere SVB’nin kurtarılmasını hemen sağladı. Aksi bir durum Londra temelli startup ekosistemini dünya startup yarışında 20 yıl geriye düşmesine sebep olabilirdi. Sonunda da kurtarma işi HSBC’nin de arabuluculuğunda gerçekleşti. Hatta öyle ki SVB üst düzey çalışanları ve Birleşik Krallık SVB CEO’su 36 milyon dolarlık bir prim aldılar! SVB bankasının batışı ABD’nin çeşitli eyaletlerinde çalışan 280 bin kişinin maaşlarının ödenememesi demek olacaktı. Dev bir finans makinası, bir Wells Fargo ya da Goldman Sachs değildi ama işte önemli bir bankaydı. Geçen yılın sonunda 209 milyar dolarlık varlığa sahip olan SVB, ABD'nin en büyük 16. bankası olmasına rağmen, tek başına yaygın bir bankacılık krizini körükleyecek kadar büyük değil. Ülkenin en büyük dört bankası olan JPMorgan Chase, Bank of America, Citibank ve Wells Fargo'nun her biri 1 trilyon doların üzerinde varlığa sahip. Son yıllarda mevduat için büyük ölçüde teknoloji girişimlerine (startuplara) güvenen SVB ile karşılaştırıldığında, bu bankaların iş modelleri çok daha çeşitli. Yine de bu banka batışı hayra alamet değildi ve finans ve bankacılık sistemine uykusuz bir hafta sonu geçirtti. 11-12 Mart hafta sonunda bankacılar, Merkez Bankası Başkanları yoğun mesai yaptılar. Sosyal medyada konuyla ilgili tartışmalarla doluydu. Beklenti ABD Federal Rezerv’in devreye girerek sadece 250 bin dolara kadar olan mevduatları değil, tüm mevduatların FDIC (Mevduat fonu) kapsamında garanti altında olduğunu söylemesi ve bankaya likidite enjekte ederek sistemik bir bankacılık krizini, korkulan bankalara hücum şeklinde bir domino etkisini bertaraf etmesiydi. 12 Mart Pazar akşamı Asya piyasaları açılmadan global finans piyasalarını rahatlatan beklenen karar geldi. ABD hükümeti yine bir bankanın müşterilerini kurtarma kararı aldı. Onca kurala, regülasyona rağmen banka kurtarmak sistemi riske atmaktan daha kolay bir çözüm olarak görüldü. 12 Mart Pazar günü, ABD Hazinesi, Federal Rezerv Kurulu ve Finansal Mevduat Sigorta Kurumu, Silicon Valley Bankası'ndaki fonları olan tüm mevduat sahiplerini "tamamen koruyacaklarını" açıkladılar.
SVB’nin tahvil ve bono satışlarından zarar etmesi üzerine müşterileri bankanın likidite sıkıntısında olduğunu anlayınca mevduatlarını çekmeye karar veriyor. Neticesinde banka ödeme güçlüğüne giriyor ve federal regülatörler bankaya el koyuyor ve iflasını istiyor. Hep aynı film!
Ancak sorun burada bitmeyecek gibi gözüküyor. Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı, Hedge fonlar aslında tahminlerin de ötesinde zor durumda. Emeklilik paralarının bu fonlarda değerlendirildiği düşünülecek olursa, global bulaşıklık yine 2008 yılında olduğu gibi bu fonlardan olacak gibi duruyor. Bu sefer türev enstrümanlara konu emlak değil de ABD Hazine tahvilleri ve şirket ve diğer devlet bonoları. Bu fonların yaklaşık %70'i ABD hazine tahvillerine yatırıldı. Silicon Valley Bankası da faizlerin düşük olduğu dönemde bu tahvil ve bonolara yoğun yatırım yapan kurumlar arasında.  2022 için değerlemelerine bakıldığında bu fonların kabaca %75'i batmış. Dolayısıyla kimler, hangi firmalar bu fonlara para yatırdıysa onların paraları da batık. Bunlar SVB'den iki kat daha büyük sermayeye sahip fonlar ve kayıplar giderek kötüleşiyor. Dolayısıyla, ABD Merkez Bankası Federal Rezerv’in bu fon sahiplerinin de kayıplarını kamulaştırmaya zorlaması kaçınılmaz gözüküyor. Bu fonların çoğu 2020/2021'den itibaren faizlerin düşük kalacağı varsayımıyla ABD hazine tahvillerine yatırıldığından, faizlerin yükselmesi sonrasında gerçekleşen itfa (çekilme) taleplerini yerine getirmek için bu varlıkları büyük bir zararla satmak zorunda kaldılar. Bunu yapmak demek, fonu felç eden büyük bir zararlara satmak demek. Dolayısıyla, bunu önlemek için, bu hedge fonları, yatırımcıların ödeme taleplerini bir noktada reddetmek durumunda kalıyor ve iflas ediyor. Bu fonlardan bir tanesi 26 milyar dolarlık ABD hazine tahviline sahip olan BlackRock ve yaklaşık 420 milyar dolar sermayeye sahip. Sadece fonların zararının bugün itibariyle 622 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Silicon Valley Bankası da bu tarz tahvil ve bonolara yoğun yatırım yapmış son 2 yıl içinde. Zarar eden bu yatırımlarını başka bir alana yönlendirmek niyetini müşterilerine açıklıyor. Tahvil ve bono satışlarından zarar etmesi üzerine müşterileri bankanın likidite sıkıntısında olduğunu anlayınca mevduatlarını çekmeye karar veriyor. Neticesinde banka ödeme güçlüğüne giriyor ve federal regülatörler bankaya el koyuyor ve iflasını istiyor. Hep aynı film! Geçtiğimiz hafta piyasaların sakin geçeceği tahmin edilirken, İsviçre’nin en büyük iki bankasından biri olan, sürekli hisse fiyatları düşen Credit Suisse’in zor durumda olduğu, İsviçre Merkez Bankasından yaklaşık 54 milyar dolarlık likidite talebi olduğu finans bültenlerinde duyuruldu. 18 Mart itibariyle ise İsviçre’nin diğer büyük bankası UBS’in Credit Suisse’i satın almak için görüşmeler yaptığı ve İsviçre Merkez Bankasından 6 milyar dolar garanti istediği öğrenildi. Credit Suisse’in Yatırım bölümünün türev işlemlerden dolayı en sıkıntılı kısım olduğu biliniyor. Neticede SVB bankasının 176 milyar dolar civarındaki mevduatın kurtarılmasıyla piyasaların sakinleşmeyeceğini, tam tersi bulaşıcı etkinin özellikle Avrupa bankalarını vuracağını, türbülansın peşinden bazı bankaları batırıp, bazılarının birleşme ve satın almalara gideceğini tahmin eden, ekonominin felaket tellalı Ekonomist Nouriel Roubini yine haklı çıktı. The Newsweek dergisine geçtiğimiz hafta bu yönde bir açıklamada bulunmuştu. 2008-2009’da ne olmuştu peki? ABD’de kontrolsüzce verilen ev kredilerinin farklı sentetik borçlanma senetlerine dönüştürülerek global finans ağlarında yatırım enstrümanı olarak alınıp satılması ve gücünün üstünde borçlanarak ikişer üçer ev alma telaşına giren Amerikan hanehalkının borçlarını ödeyemediği anda saadet zincirinin kopması söz konusuydu.  Sadece ABD’yi değil tüm dünyayı içine alan bir finansal türbülans ve durgunluk içine girilmişti. 2009’da Türkiye de bu krizin reel ekonomiye etkisini görmüş ve negatif bir ekonomik büyümeyle karşılaşılmıştı. Türev araçların bankacılık sisteminde ve emeklilik fonlarında kullanılmaması en azından finansal bulaşıcılıktan korunmamızı sağlamıştı. Genellikle "Büyük Durgunluk" olarak adlandırılan 2008-2009 krizi aslında bir gecede olmadı. Küresel mali krizin temeli, 2007'de oluşmaya başlayan konut piyasasındaki balonun üzerine atıldı. Bankalar ve kredi kuruluşları, konut kredilerinde düşük faiz oranları sunarak, birçok ev sahibini karşılayamayacakları kredileri almaya teşvik etti. İpoteklerin artması ve düzenli ödemeleri, borç verenleri ipoteğe dayalı menkul kıymetler (MBS) adı verilen yeni finansal araçlar yaratmaya itti.
Genellikle "Büyük Durgunluk" olarak adlandırılan 2008-2009 krizi aslında bir gecede olmadı. Küresel mali krizin temeli, 2007'de oluşmaya başlayan konut piyasasındaki balonun üzerine atıldı.
Borç verenler daha sonra ipotekleri ve tüm riski kolayca bir başka kuruma devredebiliyordu. Sıkı bir şekilde uygulanmayan modası geçmiş düzenlemeler, borç verenlerin kredi sigortalama konusunda özensiz davranmasına izin verdi, bu da menkul kıymetlerin gerçek değerinin belirlenemeyeceği veya garanti edilemeyeceği anlamına geliyordu. Bankalar, ailelere ve bireylere, kendilerine verilen ipotekleri takip etmek için gerçek araçlar olmadan pervasızca borç vermeye başladı. Bu tür yüksek riskli (subprime) krediler daha sonra kaçınılmaz olarak bir araya getirildi ve yatırım hatları boyunca bir diğer kuruma aktarılarak zincir ilerledi. Yüksek faizli ipotek paketlerinin sayısı ezici bir düzeye ulaştığında ve büyük bir yüzdesi temerrüde düştüğünde, borç veren kurumlar finansal zorluklarla karşılaşmaya başladı. 2008-2009 döneminde dünya çapında iç karartıcı finansal koşullara yol açtı ve yıllarca devam etti. Sonunda, subprime ipotek alan birçok kişi temerrüde düştü. Ödeyemediklerinde finans kurumları büyük darbe aldı. Ancak hükümet bankaları kurtarmak için devreye girdi. Konut piyasası krizden derinden etkilendi. Aylar içinde tahliyeler ve hacizler başladı. Buna tepki olarak borsa düşmeye başladı ve dünya çapındaki büyük şirketler milyonları kaybederek iflas etmeye başladı. Bu, elbette, dünya çapında yaygın işten çıkarmalara ve uzun işsizlik sürelerine neden oldu. Azalan krediler ve finansal istikrara olan güvenin azalması, daha az ve daha temkinli yatırımlara yol açtı ve uluslararası ticaret yavaşladı. Sonunda, Amerika Birleşik Devletleri krize, genişletici bir para politikası kullanan, banka kurtarma ve birleşmelerini kolaylaştıran ve ekonomik büyümeyi canlandırmaya çalışan 2009 tarihli Amerikan Kurtarma ve Yeniden Yatırım Yasasını geçirerek yanıt verdi. Son günlerde olanlar akıllara işte bütün bunlardan dolayı 2008 mali krizini çağrıştırdı. 2008-2009 mali krizi sebebiyle federal hükümetin ABD bankacılık sistemini desteklemek için yüzlerce bankaya kabaca 200 milyar dolar dağıtmıştı. 2008 krizi, milyonlarca Amerikalı işini kaybettiği ve işsizlik oranının neredeyse %10'a ulaştığı Büyük Durgunluk için zemin hazırladı. Ancak bugünün manzarası, 2008’den farklı. ABD bugün daha sıkı bankacılık düzenlemelerine sahip. 2008 krizinden sonra, ABD bankaları, endüstrinin gelecekte benzer bir krizden kaçınmasını sağlamak için daha sıkı düzenlemelere tabi tutuldu. Bankalara, kriz zamanlarında yeterli rezerv seviyelerine ve iyi çeşitlendirilmiş gelir akışlarına sahip olmalarını sağlayan kurallar getirildi. Ancak SVB büyüklüğündeki bir banka, kısmen Trump yönetimi sırasında 2018’de çıkarılan bir yasa nedeniyle aynı seviyede düzenlemelere tabi değildi. Federal hükümet krizi bastırmak için hızlı hareket etti ve SVB'nin mudilerinin tam mevduat koruması alacağını duyururken, daha geniş bankacılık sektörü üzerindeki etkileri en aza indirmek için adımlar attı. 12 Mart Pazar günü New York’ta kapatılan Signature Bank’ın mevduat sahiplerinin de aynı korumayı alacağını duyuruldu. Aslında soru bankacılık sigorta mevduat limitlerinin 250 bin doların üzerine çıkarılması mı yoksa bu iki bankanın mevduat sahiplerinin tüm mevduatlarının koruma altına mı alınması konusunda Federal hükümet ikinciden yana karar kıldı.
2008-2009 krizinden sonra piyasada bollaşan parayı gören global finans sistemi “dertlerden uzak durmak unutmak için hep harca” felsefesine bizzat çanak tutan, başkasının parasını harcamayı seven hükümetlerin yardımıyla işe yaradı.
2008-2009 krizinden sonra piyasada bollaşan parayı gören global finans sistemi “dertlerden uzak durmak unutmak için hep harca” felsefesine bizzat çanak tutan, başkasının parasını harcamayı seven hükümetlerin yardımıyla işe yaradı. Neredeyse sıfıra inen faizlerle artan likidite bolluğu varlık fiyatlarında şişkinlik ve yine ahlaki çöküntü yarattı. Aslında likidite finansal sistemin adrenalini. Fazla kaçarsa bünyeyi yıkıyor, tıpkı narkotik etkisi yapıyor. Aslında olay hep aynı ve tekrarlanıyor. Başka insanların paralarıyla risk almak, harcama yapmak çok kolay. Bu paraların nasıl kullanıldığı işler yolunda gittiği müddetçe finans sektörü için sorgulanmazken, yanlış kararlarla milyarlarca doların bir anda buhar olduğu durumda yatırımcıya, bankaya parasını yatıran devletin yardımını istiyor. Büyük banka ve finans kuruluşları batamaz düşüncesiyle Merkez Bankası’nın duruma müdahale edip gerekli likiditeyi sağlaması beklenirken risk alan ödüllendirilmiş oluyor hem de risk almayan, vergisini ödeyen diğer vatandaşların sırtına ileride ödenmesi gereken yeni vergi olarak yansıyor. Bu, ekonomide “ahlaki çöküntü” denen yanlış zamanda yanlış tavır ve kararın desteklenmesini sağlıyor. Bir bankadaki tüm mevduatları koruma altına aldığınızda belki sistemi kurtarma ihtimalinizi artarken ahlaki çöküntüyü desteklemiş oluyorsunuz. Bugün A Bankasını kurtardığınız zaman, ileride aşırı risk alabilecek başka bankalara, kişi ve kurumlara da yeşil ışık yakılmış oluyor. Aslında “ahlaki çöküntü” son derece insani günahlardan kaynaklanıyor. Başkasının parası ve hakkına tecavüz etmemenin ahlaki bir davranış olduğunu sadece bilmek yetmiyor. Devlet mekanizması, kanunların ve yönetmeliklerin başkasının parasını, yani vatandaşın ödediği her kuruş verginin doğru, verimli harcanabilmesini sağlamak üzerine kurulmuş olmalı. Devletin memuruna ödediği maaş, yapılan yollara, açılan ihalelere ödenen bedellerin hepsi de aslında başkasının parası ve o parayı kullanmakla görevli kişilere emanet edilmiş bir para. Her kuruşun hesabı sorulmalı, o hesaplar şeffafça, her istenildiği zaman herkese açık olmalı. Elbette teoride mümkün olan, pratikte işlerin bir memura, bir hükümete delege edilmesi şeklinde gerçekleşiyor. Finansal piyasalar, insanların kolektif dikkatini yükseliş zihniyetine tutmayı severler çünkü bu zihniyet iş için iyidir. Politikacılar da kendi çıkarlarına hizmet eden nedenlerle düşük faiz, ekonomik büyüme, yükselen varlık fiyatlarının servet etkisi yaratması sayesinde “harcama artışı” yarattıklarında eşit derecede suçludurlar. Artan bireysel borçlar, kredi kartı ve ipotek borçları hane halkının üzerinde Demokles’in kılıcıdır aslında. Sanki yatırımcılar ve seçmenler de aslında “gerçeği kaldıramıyor” gibi görünür. Elbette başkasının parasını hesap vermeden harcamak en iyisidir.