2022 yılının hemen hemen tüm çeyreklerinde elde edilen büyüme oranları döviz tüketimini arttıran ağırlıklı olarak bankacılık sektörünün katkılarıyla elde edilmiş büyüme oranları olmuştur. Bugünkü durum da bundan farklı değildir.
Seçim sonrası iktidarın ekonomi yönetiminde kontrol sağlayıp sağlayamadığını görebileceğimiz iki önemli değişken, daha önceki dönemlerde olmadığı kadar önemli hâle geldi. Herkesin tahmin edeceği gibi bunlardan ilki enflasyondur.
Enflasyonun bu denli yüksek seyrettiği dönemde, enflasyonun ekonomideki satın alma gücünü azaltıcı yönde etkisi bu değişkeni önemli bir performans kriteri hâline getiriyor. İktidar açısından enflasyonun önemi ise, satın alam gücü düşen kitlelerde iktidarın ekonomi yönetimi aleyhine oluşturacağı olumsuz algılardır.
Keza yine, uzun süre ekonomide kötü bir yönetim sergiledikten sonra, Mehmet Şimşek’in yönetimi altında enflasyonla mücadeledeki kararlılığın göstergesi de enflasyon oranı konusunda elde edilecek başarılardır.
İktisat kamuoyunun ilgi ile takip ettiği ikinci değişken ise ekonomik büyüme oranlarıdır. Özellikle AKP gibi ekonomi yönetimindeki başarıyı yüksek büyüme oranı sağlamak olarak algılayan bir siyasi anlayış için bu, aynı zamanda önemli bir “siyasi alışkanlığı” temsil etmektedir.
Yine pozitif ve tercihen yüksek ekonomik büyüme iktidarın sürekliliğini temin edecek önemli bir araçtır. Hem işsizliği kontrol altına almak hem de iktidarın etrafında kilitlenmiş kitleleri bir arada tutabilmek için iktidarın pozitif büyümeye ihtiyacı var.
Öncül göstergelerdeki gelişmelere dayanarak ağustos ayı enflasyonunun %8 civarında gerçekleşmesi beklenirken, geçen hafta açıklanan büyüme oranları değerlendirilirken kamuoyunda bir kafa karışıklığının ortaya çıktığı görüldü. Bu kafa karışıklığının ardında yatan etmen ise, büyüme oranını sadece bir rakam, basit bir oran olarak görmek ve bunun seviyesini dikkat alarak yorum yapmaya gayret etmektir.
Oysa bu şekilde yapılan yorumlar ekonomi yönetiminin ve uygulanan politikalarının gelecek için doğurduğu tehlikeleri görmemize engel teşkil etmektedir. Bazen de büyüme konusu bu şekilde, sadece ortaya çıkan sayısal değere bakılarak yorumlandığında kamuoyunda yanlış algıların oluşmasına yol açılmaktadır.
Büyüme oranları değerlendirilirken sadece düzeyi değil, aynı zamanda bu büyümenin nasıl elde edildiği de (yani niteliği) dikkate alınmalıdır. O yüzden uzun zamandır ekonomide elde edilen pozitif büyüme oranları iktidara yakın kesimlerde olumlu algı yaratırken, niteliği bakımından endişe verici bir niteliğe sahip olduğu görülmektedir.
Bir genel seçim yılı olan 2023 yılına Türkiye %3,9’luk bir büyüme oranı ile başladı. Çok yüksek bir oran olmamakla birlikte, ekonominin böyle bir performans göstermesinin ardında şubat ayında yaşanan depremin de etkisinin rolü olduğu genel kabul gördü.
Bu arada geçmişte Türkiye ekonomisi için yapılmış sayısal çalışmaların sonuçlarına dayanarak, ekonomide ek istihdam yaratabilmek için %5 veya üzerinde büyüme sağlamak gerektiği yönünde bir inanç vardır. Geçmişte bugünden farklı bir yapıya sahip bir ekonomide elde edilen böyle bir sonucun bugünün Türkiye ekonomisinde hâlâ geçerlilik taşıdığını iddia etmek kolay değildir. Bugün için ekonomide ek istihdam yaratacak büyüme oranının %5’in üstünde olma ihtimalinin yüksek olduğunu iddia etmek gayet mümkündür. Elbette bu ayrı bir tartışma konusu. Bugün için önemli olan, yapısal olarak istihdam ile büyüme arasında böyle bir bağ varken, ekonomide elde edilecek %5’in altında bir büyüme rakamının istihdam bakımından olumlu değerlendirilebilmesinin mümkün olmayacağıdır.
Geçtiğimiz perşembe günü Nisan-Mayıs-Haziran aylarını kapsayan ikinci çeyrek büyüme rakamı %3,8 olarak ilan edildi. İktidar temsilcileri bundan memnun görünse de ülke tarihinde bugüne kadar olmamış düzeyde bir seçim ekonomisinin uygulandığı bir dönemde böyle bir oranın elde edilmiş olası ayrıca dikkat çekicidir.
Onca bütçe açıklarının, onca harcamanın ekonomide ürettiği büyüme sadece %3,8 olmuş.
Sizce burada bir sorun yok mu?
Ek istihdam yaratma bakımından bir sorun olsa da bu düzeyde bir büyümenin bir de nasıl elde edildiği meselesi var dikkat edilmesi gereken.
Büyümenin arz tarafına bakıldığında bunun tipik AKP tarzı bir büyüme olduğu görülüyor.
Nedir AKP-tarzı büyüme?
Yirmi yılı aşkın süredir AKP ağırlıklı olarak
hizmet-ticaret--inşaat-ve bankacılık sektörlerinde iktisadi faaliyetleri “coşturarak” büyüme sağladı. Bu sektörler üzerinden sağlana büyüme iktidarın ve ekonomi yönetiminin kontrolünde olan ve bugünkü hâliyle ekonomiye yüksek maliyetler yükleyen bir büyüme şeklidir.
Büyümenin arz tarafına bakıldığında bunun tipik AKP tarzı bir büyüme olduğu görülüyor. Nedir AKP-tarzı büyüme? Yirmi yılı aşkın süredir AKP ağırlıklı olarak hizmet-ticaret--inşaat-ve bankacılık sektörlerinde iktisadi faaliyetleri “coşturarak” büyüme sağladı.
Bahsi geçen bu sektörler yoluyla elde edilen büyüme, dışarıdan çok fazla kaynak talebi yaratırken, ülkenin döviz kazanma kapasitesine herhangi bir katkı da yapmaz. Bunların talep ettikleri döviz ya borçlanarak ya da ihracat yapan ve bu şekilde dışarıdan döviz kazanan sanayi gibi faaliyetlerin iktisadi faaliyetleriyle elde edilir. Çok uzun süredir sanayi üretime gerektiği ölçüde önem verilmediği için ülkemiz ciddi bir cari açık sorunu ile karşı karşıya kalmaktadır.
Açıklanan rakamların sektörel kaynaklarına bakarsak, hizmet, ticaret, inşaat ve bankacılık sektörleri ortalama büyümeye en çok katkıyı sağlayan sektörler olmuş. Öte yandan ülke ihracatının kaynağını teşkil eden sanayi de ise %2,6 oranında küçülmüş. Bu çok çarpıcı bir gelişme olup, ekonominin geleceği bakımından ciddi bir soruna dikkat çekmektedir. Zira aynı üç aylık dönemde Avrupa Birliği ülkelerinde yaşanan ekonomik yavaşlama sebebiyle Türkiye’nin bu ülkelere yaptığı sanayi malı ihracatındaki düşüş ile aynı döneme kurlar üzerinde uygulanan baskının böyle bir sonucu doğurduğu düşünülebilir.
Anlaşılan 2022’de olduğu gibi, bu yılın birinci ve ikinci çeyreklerinde elde edilen büyümenin bu bakımdan niteliği çok fazla değişmemiş. Yani elde edilen bu büyüme oranları ülkenin döviz kazanma kapasitesine olumlu bir katkı yaratmadığı gibi, yol açtığı ithalat nedeniyle döviz talebinde artışa neden olmuştur.
Büyümenin niteliği itibariyle yaptığımız bu değerlendirmede elde ettiğimiz sonuçlar sadece bu yıla mahsus bir durum değil. Örneğin 2022 yılının hemen hemen tüm çeyreklerinde elde edilen büyüme oranları döviz tüketimini arttıran ağırlıklı olarak bankacılık sektörünün katkılarıyla elde edilmiş büyüme oranları olmuştur. Bugünkü durum da bundan farklı değildir.
Büyümenin bu şekilde niteliğine bakarak, bugün kamuoyuna açıklanan %3,8’lik büyümenin değerlendirmesini kamuoyu kolayca yapabilecektir.
Örneğin 2022’nin birinci çeyreğinde ekonomik büyüme %7,3 iken, finans ve sigortacılık sektörünün büyümesi %24,2 gerçekleşmiştir. Ardından 2022’nin ikinci çeyreğinde ekonomi %7,6 büyümüşken, finans ve sigortacılığın %26,6 büyüdüğü görülmüştür. Üçüncü çeyrekte ise, büyüme %3,9 gerçekleşmiş ama finans ve sigortacılık yine %21,6 gibi yüksek bir oranla büyüyebilmiştir. Nihayet 2022’in son çeyreğinde ekonomi 5,6 büyümüştür. Aynı dönemde finans ve sigortacılığın büyüme oranının ise %21,8 olmuştur. Buradan da anlaşılıyor ki 2022 yılı büyümesinin “kahramanı” resmi kayıtlarda finans ve sigortacılık olarak ifade edilen bankacılık sektörü ve ülkede yaşanan kredi genişlemesi olmuştur.
Bu, aynı zamanda kamuoyunda tartışmalara konu olan ekonomik krizin varlığına yönelik iddialara itiraz olarak gösterilen çarşı pazarların doluluğunu, lokanta ve otellerdeki yüksek iş hacmini açıklayan kredi genişlemesinin neticesidir. Bugün enflasyonla mücadeleye giriştiğini iddia eden Merkez Bankamız yılın kalanı için bu iç talep genişlemesini kontrol altına alacak tedbirler uygulayacağını kamuoyuna açıklamıştır.
Malum KKM’nin yarattığı yük TCMB’nin kur artışlarına ister istemez fren oluyor. Bu durumda büyüme için, yine geçmişte olduğu gibi finans ve sigortacılık, hizmet, ticaret ve inşaat gibi sektörler üzerinden büyüme elde etmek kalıyor. Ama bu büyüme de ekonomide ek döviz talebi yaratacaktır.
Bu büyüme oranının bir de gelecek açısından ne anlama geldiğine değinmek gerekmektedir.
Bugünlerde Sayın Şimşek 2023 büyümesinin %4,5 civarında olmasının hedeflendiğini söylüyor. Gördüğümüz bu büyüme rakamları, enflasyonla mücadele ederken bunun tek bir yolu olduğuna işaret ediyor.
O da iç talebe bağlı kalmadan üretim kapasitesinin ihracata yönlendirilmesidir. Bu da dış pazar koşullarına ve izlenecek kur politikasına bağlıdır.
Dış pazarlar bakınca pek umutlu olamıyor insan. Kurular bakımından da gidilebilecek çok yol olmadığı görülüyor. Malum KKM’nin yarattığı yük TCMB’nin kur artışlarına ister istemez fren oluyor. Bu durumda büyüme için, yine geçmişte olduğu gibi finans ve sigortacılık, hizmet, ticaret ve inşaat gibi sektörler üzerinden büyüme elde etmek kalıyor. Ama bu büyüme de ekonomide ek döviz talebi yaratacaktır.
Dahası iç talep artışına gerek duyan böyle bir büyüme pratiği TCMB’nin enflasyon raporunda kamuoyuna açıkladığı hedeflerle çelişmektedir.
İddialı bir şekilde iç talebi daraltmayı amaçlayan bir Merkez Bankasını büyüme için böyle bir kredi genişlemesine ikna etmek, kamuoyunda ciddi bir güven kaybına neden olacak ve gelecekte girişilecek enflasyonla mücadele için ihtiyaç duyulacak kredibilitenin azalmasına yol açacaktır.
Bu yüzden iktidarın ve iktidar namına ekonomiyi yönetenlerin herhangi bir büyüme hedefi uygulamasında vazgeçmeleri gerekmektedir.
Bugün açıklanmış olan pozitif büyüme rakamlarını bile, önümüzdeki iki çeyrek boyunca ülkede olmayan ek dövize talep yaratmadan, ama daha da önemlisi iç talep artışı sağlayacak bir kredi genişlemesine yol açmadan temin edebilmek neredeyse imkânsızdır.