ABD’de yakın zamanda yaşanan banka iflasları ve özellikle SVB’nin iflası, bankalara müdahalenin sonuçları ve bu konudaki ahlaki riski gündeme taşıdı. Serbest piyasa ekonomisinde bankalara müdahalenin ekonominin işleyişi açısından azaltılması artık en liberal görüşlerde bile kuşkuyla yaklaşılıyor. Doç. Dr. Derya Hekim yazdı. ABD’nin görece küçük bankalarından biri olan Silicon Valley Bank’ta başlayan bankacılık paniği faiz artırım sürecini tartışmaya açan, ekonomik büyümeye negatif etkisinin tartışıldığı bir bankacılık krizine dönüştü. 15 Mart ile biten hafta, bankalar Fed’in iskonto penceresinden (discount window) 153 milyar dolar borçlanmışlar. Bir hafta önce iskonto penceresinden bankaların borçlandığı tutar sadece 4.58 milyar dolar. Bundan önce borçlanılan en yüksek miktar ise 112 milyar dolar: 2008 Lehman sonrası paniğinde yapılan borçlanma. Bankalar doğası itibari ile riskli kurumlar. Topladıkları mevduatlar genellikle kısa vadeliyken, varlıkları daha uzun vadeli oluyor. Hâliyle faiz, vade, likidite gibi birçok riske maruz kalabiliyorlar. Bankacılık da zaten bu riskleri yönetebilmek değil mi? Her zaman öyle olmuyor anlaşılan. Bankaların sıkıntıya düşmesi ya da iflas etmesi maalesef herhangi bir şirketin iflası gibi değil. Bulaşıcı etkisi daha fazla. Bankalar birbirlerinden alacaklılar, sıkıntı bilanço etkisi ile bir bankadan diğerine yayılabiliyor. Ama daha da önemlisi yaygın bir güven krizine dönüşebiliyor. Bir banka özelinde başlayan mevduat çekilmesi (bank-run); diğer bankaların mudilerinin de mevduat çekme taleplerine yol açabiliyor. Bankalar birbirlerinin bilançolarına güvenmediklerinde ise bankalar arası para piyasası kuruyor. Yani bir bankada başlayan bir sıkıntı diğer bankalar üzerinde negatif bir dışsallık yaratıyor. İşte; merkez bankalarının klasik fonksiyonu olan nihai kredi mercii (lender of last resort) fonksiyonunun amacı bu dışsallığı önlemek. Merkez bankası bankalara teminat karşılığında kredi sağlayarak ex ante bankaların arkasında olduğunu gösteriyor, güven problemini çözüyor ve daha fazla mudinin para çekmesini engellemiş oluyor; ex post ise sıkıntıya düşen bankanın rezervlerini arttırarak mevduat çekilmelerine karşı bankaya destek sağlıyor. NİHAİ KREDİ MERCİİ OLARAK MERKEZ BANKASI The Economist’in editörlerinden Bagehot, 1873 yılında Lombard Street adlı kitabında nihai kredi mercii özelliğini tanımlamış. Her ne kadar merkez bankaları ya da devlet kurumları de facto olarak uygulasalar da Bagehot kavramsal çerçeveyi çiziyor ve uygulama prensiplerini sıralıyor. Bu, merkez bankalarının arasında genel olarak “Bagehot prensibi” olarak biliniyor. Bagehot merkez bankalarının iyi teminat karşılığında, yüksek (ceza) faiz oranlarında sınırsız kredi sağlaması gerektiğine vurgu yapıyor. Bagehot prensibi kısmi rezerv bankacılığı sisteminin de temeli aslında. Bagehot iyi bir teminatın traşlanarak kabul edilmesinin- yani iskonto edilmesinin- ve de bu teminat karşılığında verilen kredinin faiz oranının normal oranların üstünde olması gerektiğinin altını çiziyor. Bu sayede hem sağlam ve de ihtiyacı olan bankalara sınırsız kredi sağlanarak sistemin güvenliği garanti edilecek hem de ceza oranlarından faiz alınarak merkez bankasının zarar etmesi engellenmiş olacak.
Bugün şöyle bir baktığımızda en saf liberallerin bile Fed’in bir şeyler yapması gerektiğini savunduğunu görüyoruz. Mark Cuban, Bill Ackman gibi isimler bu konuda açıklamalarda bulundular.
PEKİ YA AHLAKİ RİSK (MORAL HAZARD)? Nihai kredi verme mercii özelliği bankalara bir nevi sigorta sağlamış oluyor. Sigortalanan tarafın sigortalandıktan sonra risk yönetiminde aynı özeni göstereceğini bilebilir miyiz? Ne yazık ki hayır. Ahlaki risk dediğimiz bu durum maalesef bankacılık sisteminde sıklıkla karşımıza çıkıyor. Bankalar risk almaktan çekinmiyorlar. Sonuçta arkalarında dağınıklığı toplayan birileri var. Ahlaki riski önlemek için çeşitli yollar var tabii. Otoriteler bankalara sıkı regülasyonlar getiriyorlar. Krizdeki bankacılık sistemi ilk başta bu regülasyonlara uyuyor. Krizin etkisi geçtikçe bu regülasyonları gevşetme yolunda lobicilik faaliyetleri başlıyor. Opensecrets verilerine göre ABD’de bankacılık sektöründe her senatör başına 2 kişiden fazla lobici kullanılıyor. Bu regülasyonların gevşetilmesi ile sonuçlanıyor. Riskler birikiyor ve de bir yerde bir kıvılcım patladığında kolayca her yere sıçrıyor. Yeniden aynı döngü başlıyor. Avrupa Merkez Bankası tarafından önerilen bir yol ise yapıcı muğlaklıklar (constructive ambiguity) yaratmak. Bu aslında Henry Kissinger’a atfedilen bir müzakere tekniği. Bazı hassas konularda politika başarısı elde etme adına belirsiz bir dil kullanmak anlamına geliyor. Bu durumu, Merkez Bankasının ahlaki riski azaltmak adına; ne zaman, nasıl ve hangi şartlarda destek sağlayacağı konusunda belirsiz davranması olarak tanımlayabiliriz. Bankaların kurtarılma olasılığı var ama kurtarılıp kurtarılmayacağını hiçbir banka bilmiyor. Her ne kadar teoride mantıklı olsa da uygulamada böyle olmuyor. Bankalar geçmiş tecrübelerine bakarak bir şekilde koruma alacaklarını biliyorlar.
Hayek’e göre her şey piyasa mekanizmasında kendiliğinden çözülecek. Ama ne yazık ki bu kadar basit değil. 19.yy. ABD finansal sistemi benzer bir sistemdi ve de bankacılık krizlerinin sıklığı çok yoğundu.
NİHAİ KREDİ MERCİİ OLARAK FED Fed küresel finans sistemi için bir nihai kredi mercii. Kuruluşu da zaten bir dizi bankacılık krizinin ardından gerçekleşti.  1863 ile 1913 arasında sekiz bankacılık paniği yaşandı. Fed kurulduktan sonra iskonto penceresinden bankaları fonlayarak bankacılık sistemini bir nebze istikrara kavuşturdu. Fed klasik fonksiyonunu hiçbir zaman bırakmadı. Yaşanan banka paniklerinde genelde birkaç domino taşının düşmesini bekledi ve klasik fonksiyonunu yerine getirmeye koyuldu. 1987 hisse senedi piyasaları çöktüğünde, 2008 krizinde ve 2020 Covid paniğinde; Fed sahneye çıktı ve de dağınıklığı topladı. Bugün de farklı değil. SVB’deki durum akut hâle gelince iskonto penceresinden borçlanmayı kolaylaştırdı. Teminat olarak kabul edeceği devlet tahvillerini nominal değer üzerinden kabul edeceğini açıkladı. Yani teminatın piyasa değerinin üzerinde bir kredi sağlıyor. Buna ek olarak yeni bir borçlanma programı (Bank Term Funding Program, BTFP) ile bankalara 1 yıl vadeli kredi veriyor. Yine nominal değer üzerinden kabul ettiği tahvillerle ve de oldukça düşük maliyetle. Evet piyasalar sakinleşti. Düşen bankacılık hisseleri toparlandı. Fed cömert bir tavırla, bankaların arkasındayım dedi. Hem de Bagehot prensibinin aksine. Daha az teminat ve daha düşük maliyetli kredi ile … PİYASA BAŞARISIZLIĞINA MÜDAHELE ETMELİ Mİ, ETMEMELİ Mİ? Bankalar, finansal kurumlar riski hesaba katmıyor ve sonuçta ortalığı toplamak merkez bankalarına kalıyor. Hayek tarafından ortaya atılan serbest bankacılık (free banking) fikri ise bu müdahalelere tamamen karşı çıkıyor. Yani bankaları kurtarmak bir yana serbest bankacılık fikrinde merkez bankalarına bile gerek yok. Her şey piyasa mekanizmasında kendiliğinden çözülecek. Ama ne yazık ki bu kadar basit değil. 19.yy. ABD finansal sistemi benzer bir sistemdi ve de bankacılık krizlerinin sıklığı çok yoğundu. Ne yazık ki finansal sistemde kriz bir anda kredi daralmasına ve ekonominin durmasına neden olabiliyor. Bugün şöyle bir baktığımızda en saf liberallerin bile Fed’in bir şeyler yapması gerektiğini savunduğunu görüyoruz. Mark Cuban, Bill Ackman gibi isimler bu konuda açıklamalarda bulundular. İroni şudur ki mevduat sigortası ile korunmayı bekleyen Silicon Valley Bank mudileri çoğunlukla liberteryen girişimciler! Martin Wolf’un bu konuda tespiti kayda değer: “Para kaybetme tehlikesi altındaki çok az insan kapitalist kalır.” Anlaşılan o ki finansal piyasalarda yaşanan piyasa başarısızlıkları bir müdahaleyi gerekli kılıyor. Ama bu müdahaleler de ahlaki risk yaratıyor. Bu ahlaki risk problemini çözmek için daha fazla regülasyon, denetim ve de bankaların daha fazla sorumluluk alması gerekiyor. Aksi takdirde sorun sosyal bir nitelik kazanabilir. 2011’de “Occupy Wall Street” hareketi finansal sisteme sağlanan desteklere karşı çıkanların örgütlenmesi ile başlamıştı. Yani sorun sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyal bir karaktere bürünüyor ve giderek daha çok tepki çekiyor.