Özellikle haber tabikinin Twitter üzerinden olması ile beraber Bak-Geç Gazeteciliği gittikçe daha da yaygınlaştı ve hem haber üretimi hem de tüketimi gittikçe gazeteciliği de başka bir boyuta taşıdık. Bak-Geç Gazeteciliği tabirini ilk olarak 2020 yılında Bilge Narin Şenyüz hocanın da “ Yeni Gazetecilik: Mecralar, Deneyimler, Olanaklar” kitabında yazdığı bölümde duymuştum. Aslında bu tabirin karşılığı 2020 yılına denk gelmiyor olabilir. Ancak isim olarak daha yeni diyebiliriz. Öyle ki malumunuz gazete ve haber mecralarının akıllı telefonlardaki uygulamasında ve Twitter’daki haber yayınlarının bu kadar artması ile tam da “bakıp geçtiğimiz” haber türleri ve tüketimi artış gösteriyordu. Bilge hocanın elbette oldukça geniş ve derin anlatımından edindiğimiz bilgilere geçmeden önce kabaca anlatmak gerekirse; genel anlamda araştırmalara dahi bakacak olursak genel olarak haberlerin ya sadece spot’larını okuyoruz ya da tweet/bildirim metninde yazanı okuyup geçiyoruz. Bu durum sonrasında da özellikle Twitter’da mutlaka büyük çoğunluğumuzun bildirimlerini açtığımız, sadece haberlerin spotları ile haber yayını yapan hesaplar hem ortaya çıktı hem de hızlı bir şekilde yüksek kullanıma başlandı. Bu da haber tüketim pratiklerimiz arasına girdi ve hem bu pratiğe hem de üretime bambaşka bir boyut getirdi. Peki, Bilge hocanın kitaptaki bölümünden de kaynakla devam edelim. Twitter’ın gazetecilik pratikleri üzerindeki etkisi, mikro gazeteciliğin erken dönem örneklerinden kabul edilmektedir. Haber içerikleri gün geçtikçe birkaç sözcük ve bir linkten oluşacak şekilde azalırken, ekran boyutları da dramatik biçimde küçülmektedir. Öte yandan çevrimiçi haber okurları farklı ve çeşitli enformasyon kaynaklarından hızla uzaklaşırken, yalnızca takip ettikleri diğer sıradan kullanıcıların sosyal medyadaki kısa enformasyon paylaşımlarını okumayı tercih etmektedir. Mikro gazetecilik pratikleri giyilebilir teknolojiler aracılığıyla günümüzde artan biçimde daha etkin hale gelmektedir. Bu bağlamda, hem teknoloji üreticileri hem de kullanıcılar akıllı saatleri iletişimin tüm boyutlarını kapsayan yeni ve etkili bir mikro gazetecilik aracı olarak coşku ile karşılamaktadır. Öte yandan akıllı saatlerden haber alma pratikleri, gazeteciliğin geleceği bağlamında, haber içeriği ve akış kalitesi üzerinde olumsuzluklara neden olduğundan; eleştirileri de beraberinde getirmektedir. SAAT İLE BAŞLAYAN ŞEYLER 15.yüzyılda, saat tanıtıldığı zaman, zamanı söylemek için taşınabilir bir cihaz olarak uzunca bir süre insanlığa hizmet etmiştir. Yıllar geçtikçe, bu rol değişmiş; saatler mücevher parçası haline dönüşmüş ve statü sembolü olmaya başlamıştır. 21.yüzyıla geldiğimizde, hemen hemen herkes dijital olarak zamanı gösteren bir cep telefonuna sahip olduğundan, kol saatlerinin kullanımı giderek daha fazla risk altına girerek işlevini yitirmeye başlamıştır. Yüzyılın başında ise, bir akıllı telefonun işlevselliklerini ve özelliklerini bir kol saati şeklinde birleştiren yeni bir cihaz türü olan akıllı saatler ortaya çıkmıştır. Akıllı saatlerin gelecekte geleneksel saatlerin yerini alıp almayacağı ise bir tartışma konusudur.
Hem teknoloji üreticileri hem de kullanıcılar akıllı saatleri iletişimin tüm boyutlarını kapsayan yeni ve etkili bir mikro gazetecilik aracı olarak coşku ile karşılamaktadır.
En yaygın giyilebilir cihazlardan biri olan akıllı kol saatleri vücuda giyilen, işlevsel ve kendi kendine yeten bilgisayarlar olarak; bilgiye her yerde, her zaman erişmeye ve etkileşime girmeye olanak sağlamaktadır. Akıllı saatlerle kıyaslandığında, analog saatler oldukça sınırlı işlevsellik sunmaktadır. Çoğu zaman, bu saatler yalnızca zamanı göstermeye odaklanmaktadır. Dijital saatlerin ise ek bazı özellikleri olabilir ve birkaç farklı mod sunabilir (saat, alarm, zamanlayıcı, kronometre vb.). Spektrumun diğer ucunda ise tamamen yetenekli bilgisayar donanımı ve işletim sistemleri ile akıllı saatler bulunmaktadır. Akıllı saatler, günümüzde daha fazla mobiliteye olanak sağlayan, çok sayıda işleve sahip ve kullanımı karmaşık olmayan iletişim araçları olarak karşımıza çıkmaktadır. Henüz yayılımının erken evrelerine şahitlik etsek de, akıllı saatler en popüler giyilebilir cihaz türüdür. Akıllı saat, kablosuz/Bluetooth bağlantısıyla bilgiye ve uygulamalara hızlı ve kolay erişim sağlayan çok işlevli bir bileklik cihazı olarak tanımlanmaktadır. Öte yandan, bir bilgisayarı insan bileğine bağlama fikri yeni değildir. 20. yüzyılın ortalarında bilim kurgu serilerinde bu düşüncenin birçok örneği görülmüştür. 1970’lerde akıllı saatlerin atası olarak kabul edilen Pulsar NL C81 gibi LED ve LCD saatler ilk kez piyasaya sürülmüştür. 2000 yılında piyasaya sürülen IBM Linux Watch bilinen ilk akıllı saat olarak kabul edilmektedir. Bugün ise, akıllı saatler sadece bir kronometre olarak değil aynı zamanda bir dizi sensöre sahip genel amaçlı ve ağ bağlantılı birer bilgisayar olarak kullanılmaktadır. Onlarca yıl süren teknolojik gelişmelerin ardından akıllı saatler, akıllı telefonların işlevlerini daha kullanışlı hale getirmektedir. CLİK BAİT’E SÜRÜKLEYEN SÜREÇ Bak-Geç Gazeteciliği’nin haber kavramı ile haberlerin bizlerin dünya algısı üzerinde yapmakta olduğu (olumlu-olumsuz) katkılara bakıldığında, haber başlığı ve içeriği arasındaki birliktelik ve farklılıklara bakmanın ne kadar önemli olduğu anlaşılabilmektedir. Şöyle ki, hız gerekçesiyle haberleri okumaya vakti olmayan bireylerin, başlığa bakıp bilgi sahibi olmaları ne kadar mümkündür? Özellikle internet dünyasında, geçer akçenin alınan tık sayısı ile ölçüldüğü ve bu sebeple birçok haber kaynağının artık haberi yaparken önceliği doğru haberi aktarmaktan çok, en kısa zamanda en çok tıkı alabilmek düşüncesi oluyor.
Artık her şeyin hıza endekslendiği, hiçbir şeye vakit ayıramadığımız bir dünyada, hızın, doğru haberin yerine geçtiğini üzücü de olsa gösteren bir örnek aslında tık avcılığı.
Hâl böyle iken, bu konuda yakın zamanda terminolojiye giren “tık avcılığı (click bait)” üzerine düşünmekte, habercilik açısından fayda olduğu düşünülebilir. Peki, “tık avcılığı” ne demek? “Tık avcılığı” ilgi çekmek amacıyla haberin içeriği ile ilgili olmayan bir haber başlığı ve bu başlık sayesinde okuyucuyu ilgili haber linkine tıklama durumu olarak tanımlanabilir. Bu durumu “fake news”den ayırmak gerekiyor çünkü “fake news”, adı üzerinde “fake news”; başka bir deyişle olmayan bir haberin olmuş gibi gösterilmesi. Lâkin “tık avcılığı” yalan haberden çok haber içeriğinde yer alan değişik anlamlara yorumlanabilecek cümlelerin, sözcüklerin, öne çıkarılması sayesinde bir nevi “tuzak” kurup, insanlarda tıklama isteği uyandırarak onları habere yönlendirmekle ilgili. Sonrasında, haberi tıklayıp okuyan kişinin de fark ettiği üzere, başlık ve haber arasında ciddi uçurumlar olduğu, belirtilen başlığın haberin içeriğiyle uyumsuz olduğu görülebilmektedir. Tüm bunların hız, “bak-geç gazeteciliği” veya internet ile olan ilişkisinde fark edilen şudur. Artık her şeyin hıza endekslendiği, hiçbir şeye vakit ayıramadığımız ve geçer akçenin google analytics veya diğer arama motorlarında en yukarıda olmakla ölçüldüğü bir dünyada, hızın, doğru haberin yerine geçtiğini üzücü de olsa gösteren bir örnek aslında tık avcılığı. Elbette bazı gazeteciler ve düşünürler bunun uzun vadede ortadan kaybolmasa bile azalacağını çünkü insanların bu tuzağa düştükçe bilinçleneceği iddiasında olsalar da, bazı düşünürler ise artık haber kavramının içinin tamamen boşaltıldığını, hatta tamamen buharlaştığını, post-hakikat döneminde artık ‘katı olan her şeyin buharlaştığını’ ifade ediyor. Sonuç olarak “tık avcılığı” halen üzerinde tartışılması gereken bir konu. Hızın her şeyi belirlediği dünya böyle devam edecekse, yanlışlarına karşın, insanları etkilemeye veya cezbetmeye devam edecek gibi.
Tam da bu noktada, medya okuryazarlığının ne olduğu daha da bir önem kazanıyor.
Tam da bu noktada, medya okuryazarlığının ne olduğu daha da bir önem kazanıyor. Medyanın hayatlarımızın önemli bir parçası olan günümüzde medya ile bizlere ulaşan her şeyi olduğu gibi almadan, sorgulayan, onlar tarafından ulaştırılan mesajların ardında yatan “derin anlamları” ilk bakışta çözebilecek, bu kodları okumayı bilen bireylerin varlığı, tam da bu sebeplerden ötürü gün geçtikçe daha bir önem kazanıyor. SON Son olarak; Birçok kişiye göre gazetecilik ya da habercilik bitiyor. Ancak realiteye bakacak olursak biten ne gazetecilik ne de habercilik. İnsan bu dünyada var olduğu sürece ve siyaset-ekonomi-yaşam-magazin-spor hayatımızın her alanında olduğu sürece biten şey sadece format olacaktır. Bu yüzden de gazeteciler veya yayıncılar olarak kendimize yeni formatlar bulmak zorundayız. Evet zorundayız… Zira siz sadece “Bu şekilde yapacağım” derseniz sonra “İnsanlar neden beni okumuyor/izlemiyor” diye de sorarsınız. İşin kötü yanı maalesef bu sorunun cevabını da bulamazsınız. O yüzden de yukarıda kısaca da olsa bahsettiğimiz Bak-Geç Gazeteciliği, halihazırda formatlardan bir tanesi. Elbette bu format da bir gün son bulacak. Ama son bulana kadar bunu nasıl geliştirebiliriz diye gazeteciler olarak iyice araştırma ve çalışmalar yapmalıyız. Hem de okuyucu/izleyici olarak pratiklerimizi güncellemek durumundayız. Aksi takdirde siz bu cümleyi dahi okuduğunuzda zaman çizginizde (timeline) belki de yüzlerce haber geçti ve siz bu pratikte olmadığınız için o haberleri kaçırdınız….