Bakan bey kendi iktidarının tasfiyesini ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin tasfiyesi ve siyasi darbe!’ olarak nitelendirmekle hem maksadını son derece aşan laflar ediyor, hem de vatandaşın özgür iradesine saygısızlık ediyor. Seçime darbe demek kimsenin haddi değildir. ‘14 Mayıs Türkiye’yi tasfiye etmeye yönelik hazırlıkların her birini bir araya getirerek oluşturulabilecek bir siyasi darbe girişimidir’ sözümün üzerinde tepinen Amerika Çocukları…. Twitter, 29 Nisan, 2023 Yukarıdaki talihsiz ifadeler genel seçimlerden 2 hafta önce Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm polis, jandarma, valilik, kaymakamlık, belediyeler, nüfus ve göç idarelerinden sorumlu bakanın ağzından çıktı. İşine geldiğinde dağdaki teröristin ayakkabı numarasını biliyor kendisi. Ama işine gelmediğinde, 80 milyonluk ülkedeki seçim süreci dış mihrakların ayak oynattığı bir kumpas platformu oluveriyor! Hani her dağa-taşa, uçan kuşa hakimdiniz? Yandaşlıkta sınır tanımayan medya sayın bakan beyefendiye sormuyor, efendim, ülkeye giren-çıkan herkes sizde kayıtlı. Madem dış kaynaklı darbe tehdidi var, MİT, Emniyet Yabancılar Dairesi ne işle iştigal ediyor? Asayişten sorumlu bakan, aylar önce kendi iktidarı tarafından belirlenmiş seçim tarihini nasıl darbe tarihi olarak ilan edebiliyor? AKP-MHP İKTİDARININ TRUMP AŞKI Ağzını her açtığında ABD’ye karşı öfke nöbeti geçiren bakan beyin mensubu olduğu iktidar bloğunun ABD ile diplomatik ilişkileri nasıldı, kısaca hatırlayalım isterseniz. 2 dönem süren Obama başkanlığında AKP-MHP iktidarı ABD’den istediğini alamadı. Obama hem kurumsal ilişkilere önem verdiği için Erdoğan yönetimi ile birebir iletişim kurmak istemedi, hem de Orta Doğu’ya fazla angaje olmak istemiyordu. Suriye iç savaşı ve Gülen’in iadesi gibi kronik olarak çözülemeyen sorunlar diplomasiyi kilitledi. O yüzden Türkiye’deki iktidar da Obama’nın devamı olacak yeni bir Demokrat başkana sıcak bakmıyordu. Buraya kadar her şey anlaşılır. Her ülkenin kolay anlaşabildiği için tercih ettiği, ya da uyuşamadığı için tercih etmediği bir ABD başkanı mevcut. Ancak Türkiye’deki iktidar asgari diplomatik temayüller içerisinde kalma gereği bile duymadan, ABD seçimleri öncesi taraf tuttu. Bunu da her açıklamalarında ifşa ettiler. 2016 seçimlerinde iktidar ve onlar adına medyada konuşan cenah, alenen Hillary Clinton karşıtı söylemlerde bulundu. Kimse kendilerine ‘neden ABD seçimlerine taraf oluyorsunuz, bu başka bir ülkenin iç işlerine karışmak değil mi? Ayrıca bu doğru bir diplomatik yaklaşım mı?’ demedi. Türkiye’den siyasetçilerin ve ‘analist’ erkânın Clinton karşıtı görüşleri, diplomatik teamüllere uymasa da, ABD’de pek umursanmadı. Zaten ABD seçim sisteminin garabeti yüzünden Clinton’dan yaklaşık 3 milyon daha az oy almasına rağmen seçimi kazanan Trump ile meşguldü. Trump seçildiğinde Türkiye’deki iktidar kanadı adeta bir bayram havası yaşadı! ABD tarihindeki en islamofobik başkanın iktidara gelmiş olması, müteyeddin iktidarı pek de endişelendirmedi. Ne de olsa Trump iş adamı ve iş bitiriciydi. Başa gelir gelmez 7 Müslüman ülkeye kategorik vize yasağı koyması, kullandığı ırkçı ve yabancı karşıtı söylemler Türkiye’deki yetkililerin umurunda olmadı. Onlar birebir, arka kapı iletişimleri ile Trump otellerinde kalıp Beyaz Saraya yol yapmaya çalıştılar. Ancak bütün bu gayri nizami yöntemler de bilahare ifşa oldu. Gerek Trump’ın seçim kampanyasına yapılan bağışlar ve ABD’ye lobi faaliyetleri için giden kayıt dışı paralar, gerekse Gülen’i Michael Flynn aracılığı ile yasaları bypass ederek cebren Türkiye’ye getirtme girişimleri, ABD’li otoritelerce açığa çıkarıldı. Bu süreçlere aracılık edenlerin bazıları ABD’de hapis cezası aldılar. Çifte vatandaşlığı olanlar korkudan soluğu Türkiye’de aldı. Kısacası, Türkiye’deki iktidarın yasaları çiğneyerek yan yollardan iş yapma hevesi kursağında kaldı. Trump dönemi, Johnson mektubundan sonra Türkiye’nin aldığı en kaba ve talihsiz mektup skandalıyla diplomasi tarihinde yerini aldı. Sayın bakanın patronu ‘Don’t be stupid!’ diye laf yemesine rağmen, Trump ile aynı fotoğraf karesinde bulunma fırsatlarını hiç kaçırmadı. Halk Bankası davasını kısmen de olsa Trump’a sumen altı ettirebildi. Ancak kamera önündeki göstermelik sıcak ilişkilere rağmen Trump döneminde ikili ilişkilerde ciddi sorunlar baş verdi. Neredeyse 2 yıl Ankara’daki ABD büyükelçiliğine atama yapılmadı, en yüksek diplomatik temsilcilik boş kaldı. Rusya ile yakınlaşma ve S-400 alımları yüzünden ABD ile ilişkiler gerildi, Türkiye yaptırım kapsamına girdi. ABD’de eğitim görmekte olan Türk pilotlar geri gönderilerek Türkiye imalat sürecine de dahil olduğu 5. nesil savaş uçağı projesinden (F-35) çıkarıldı. Bu gerginliklerden öğrenciler de payını aldı. Gerek Türkiye’den devlet burslarının kesilmesi, gerekse ABD büyükelçiliğinde uygulanan de facto vize kısıtlamaları yüzünden Türkiye’den ABD’ye giden öğrenci sayılarında büyük düşüş yaşandı. Türkiye’den gidip ABD’de okuyan 12,000 civarındaki öğrenci sayısı son yıllarda 8,000’e geriledi. 40 yıldır ambargo uygulanan İran’dan bile yılda yaklaşık 10,000 üniversite öğrencisi geliyor ABD’ye. Suudi Arabistan’dan yılda 18.000, Brezilya ve Meksika’dan yaklaşık 15,000 öğrenci ABD’de okuyor. Vietnam, Nepal ve Bangladeş de ABD’ye Türkiye’den daha fazla öğrenci gönderen ülkeler arasında. Bunca gerilim ve restleşmeye rağmen, 2020 seçimlerine gelindiğinde bakan beyin parçası olduğu iktidar bloğunun Trump aşkı sönmemişti. Fakat 2020 seçimlerini Trump kaybetti. 2021’den başlayan Biden döneminde ikili ilişkiler adeta köşe kapmaca devri olarak devam ediyor. Türkiye’nin partili Cumhur reisi kâh BM Genel Kurulu, kâh G20 zirvesi, bir fırsat bulup Biden ile baş başa konuşmaya çalışıyor ancak ne yazık ki pek muvaffak olamıyor. GERİLEME VE ÇÖKÜŞ DÖNEMİ: Her kriminal örgütün ele başı ile makamında baş başa fotoğrafı bulunan sayın asayişten sorumlu bakan bey, işte böyle bir şecereye sahip iktidar bloğunun bakanı. Seçimden 3 ay önce koltuğunu devretmesi gerekirken yine yasaların etrafını dolaşarak koltuğu bırakmamış. Devletin tüm kaynaklarını ve kamu otoritesini partizan bir şeklide seçim kampanyasında kullanıyor. Yine de kazanacağından emin değil ki, ‘dış mihrak, darbe, Amerika Çocukları’ söylemleriyle başarısızlık için günah keçisi bulma derdinde. Ancak meydanlarda ve TV kanallarında ne kadar bağırsa da, karşısında muhatap bulamıyor. ABD’deki karar alıcılar ısrarla Türkiye hakkında konuşmaktan, yorum yapmaktan imtina ediyor. Bu sadece seçim dönemine has bir tutum değil. Bu soğuk tavır önceden de vardı. Örneğin Biden Ankara’ya ABD büyükelçisi olarak ilk kez bir siyasiyi atadı. Yani düşük profilli bir atama yaptı. Nitekim bakınız, Ankara’ya atanmadan önce Cumhuriyetçi bir Senatör olan ABD büyükelçisi Türkiye’deki zamanını adeta eşiyle turistik geziler yaparak geçiriyor. Balık baştan kokar misali, turist büyükelçiye bakıp Beyaz Saray’ın Türkiye’ye ne kadar önem verdiğini okumak mümkün. Oysa Soğuk Savaş’tan itibaren büyükelçilerin geçmişlerine bakarsanız, Ankara’nın ABD Dışişlerinde önem verilen, parlak ve donanımlı kariyer diplomatların atandığı bir temsilcilik olduğunu görürsünüz. Gerek Biden yönetimi, gerekse ABD’nin savunma ve dışişleri bürokrasisi uzunca bir süredir Türkiye ile köprüleri tam olarak atmadan, adeta motorları rölantide tutarak ilişki kurma stratejisini benimsemiş durumda. Bunda Türkiye’nin ‘siz bunu verin, biz bunu verelim, uçak verin İsveç’e evet diyelim, vs.’ şeklindeki her konuya sığ, prensipsiz, karaborsacı tüccar gibi yaklaşmasının etkisi büyük. Ayrıca açık kaynaklardan ülkede yükselen ABD karşıtlığını onlar da görüyor. Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Aydın koordinasyonunda yıllardır yürütülen Türk Dış Politikası Kamuoyu Algıları Araştırması, ülkede yaygınlaşan yabancı karşıtlığını, özelde de ABD karşıtlığını alenen gözler önüne seriyor. Yirmi yıldır dış politikada zaferden zafere koştuğunu iddia eden iktidar, fetihçi, militarist ve saldırgan söylemleriyle halkın önemli bir kısmının dış politika algısını olumsuz yönde etkilemiş. Vatandaşa Türkiye’ye tehdit oluşturan ülkeler sorulduğunda, 70 yıldır müttefik olunan ABD’nin liste başı olması, ABD’li karar alıcıların gözünden kaçmamış olsa gerek. Araştırma ekibi deneme amaçlı ‘Myanmar’ seçeneğini de koymuş listeye, pek bilinmeyen, vatandaşın haritada yerini bile zor bulabileceği bir ülke. Onda bile deneklerin %15’i ‘Evet, Myanmar bize tehdit oluşturur!’ cevabını vermiş. Burada daha da enteresan olan, dost ülkeler sorulduğunda verdiği yanıtlar. Araştırmaya katılanlar arasında sadece Azerbaycan, katılımcıların %55’inin teveccühünü kazanarak ‘dost’ addedilmiş. Azerbaycan dışında memleketin yarıdan fazlasının dost görebildiği bir tek ülke yok! Kuzey Kıbrıs bile ancak %48 tarafından dost görülüyor. Yirmi yılda yedi düveli düşman bilen bir kamuoyu yaratılmış, her yaştan! Tekrar bakan beyin seçimler ve ‘Amerika Çocukları’ ifadesine dönersek: ABD’li karar alıcılar ve kamuoyu özellikle 11 Eylül, Afganistan ve Irak savaşları sonrası Orta Doğu ile angajmandan büyük zararla çıktıklarının farkındalar. Zaten içerideki ayrışmalar, kutuplaşma ve kavgalar ayyuka çıkmış durumda. ABD kamuoyu kişisel silahlanma sorunundan kürtaj kavgalarına, polisin ırkçılığından gelir dağılımı bozukluğuna, çok derin kültür savaşlarına kilitlenmiş vaziyette. Bu durum ABD siyasetindeki enerjinin önemli bir kısmını emip yok ediyor, dış politika mevzularına ayrılan zaman ve kaynak çok azalıyor. Trump’dan Biden’a başkanlık devir teslim töreninin bile barışçıl ve demokratik bir şekilde gerçekleşememesi, 6 Ocak 2021’de Kongre binasına yapılan saldırılar ABD’de travma yaratmış vaziyette. Tüm bu iç politika dertlerinden kafayı kaldırıp dış politikada ne oluyor denebildiğinde ise gündemin en önemli maddeleri: Rusya-Ukrayna savaşı, Çin’in iktisadi yükselişinin ABD için olası riskleri, Latin Amerika’dan gelen göçmen ve sığınmacılar ve son olarak Meksika’dan dalga dalga yayılan ölümcül uyuşturucu fentanil tehdidi. Yani Türkiye sıralamada çok çok gerilerde.
Kısacası Türkiye’deki seçimler en fazla ülkenin kendi vatandaşını etkileyecek ve onların iradesi ile belirlenecek. Ne ABD, ne de diğer 190 ülke yatıp kalkıp Türkiye seçimlerini düşünmüyor. Ülkede kamu güvenliğinden sorumlu en üst düzey yetkilinin görevi ve sorumluluğu, şeffaf, şaibesiz ve halkın özgürce iradesini kullanabileceği bir seçim ortamının garantisi olmaktır.
Babaannem rahmetli evlatları ve torunları için dua ederken, ‘herkesin içinde bizimkilerine de ver’ derdi. Bunun anlamını ben çok sonra, uluslararası ilişkiler teorileri okurken fark ettim. Dünyada neredeyse 190’dan fazla bağımsız ülke var. Hepsi kendi derdinde. Doğru dürüst rejimleri olanlar, halkının refahını, yaşam kalitesini, ekonomik pastadan aldığı payı arttırmak için çalışıyor. Sağlıklı bir dış politika yaklaşımı, tıpkı babaannemin duası gibi, herkes iyi olsun, içlerinde biz de iyi olalım diyebilmektir. https://www.visualcapitalist.com/visualizing-the-94-trillion-world-economy-in-one-chart/ Dünya ekonomisini bir pasta olarak düşünürsek, Türkiye’nin aldığı pay %1’den az. Balık hafızalı değilsek, uzun yıllar Türkiye’nin ilk 20 ekonomi içinde, 18. sırada yer aldığını anımsarız. Nitekim bu nedenle ilk 20 ekonomiden biri olarak G20 toplantılarına ev sahipliği bile yapmıştık. Ancak tablodan da açıkça görüleceği üzere, son yıllara Türkiye’nin nüfusu arttı fakat ekonomik pastadan aldığı pay azaldı, dünyadaki sıralaması geriledi. 4-5 yıl öncesine kadar Türkiye’nin gerisinde olan Endonezya, İran ve Suudi Arabistan Türkiye’nin önüne geçtiler. Nüfusu İstanbul’dan bile az olan Hollanda, bir yılda Türkiye’nin tamamından daha fazla ekonomik değer üretiyor.
  GSMH/GDP Trilyon $ Dünya ekonomisindeki Payı (%) Nüfus
1 ABD $ 22.9 % 24.4 339.000.000
2 Çin $ 16.9 % 17.9 1.425.000.000
3 Japonya $ 5.1 % 5.4 123.000.000
4 Almanya $ 4.2 % 4.5 83.000.000
5 Birleşik Krallık $ 3.1 % 3.3 67.000.000
6 Hindistan $ 2.9 % 3.1 1.426.000.000
7 Fransa $ 2.9 % 3.1 64.000.000
8 İtalya $ 2.1 % 2.3 59.000.000
9 Kanada $ 2.0 % 2.1 38.000.000
10 Güney Kore $ 1.8 % 1.9 51.000.000
11 Rusya $ 1.6 % 1.7 144.000.000
12 Brezilya $ 1.6 % 1.7 216.000.000
13 Avustralya $ 1.6 % 1.7 26.000.000
14 İspanya $ 1.4 % 1.5 47.000.000
15 Meksika $ 1.3 % 1.4 128.000.000
16 Endonezya $ 1.2 % 1.2 275.000.000
17 İran $ 1.1 % 1.1 89.000.000
18 Hollanda $ 1.0 % 1.1 17.500.000
19 Suudi Arabistan $ 0.8 % 0.9 36.500.000
20 İsviçre $ 0.8 % 0.9 8.700.000
21 TÜRKİYE $ 0.8 % 0.8 85.500.000
22 Tayvan $ 0.8 % 0.8 23.900.000
23 Polonya $ 0.7 % 0.7 41.000.000
24 İsveç $ 0.6 % 0.7 10.500.000
25 Belçika $ 0.6 % 0.6 11.500.000
Uluslararası siyasette herkes cürümü kadar yer yakıyor. Son yıllarda yaşanan ekonomik darboğaz, sürekli körfez ülkelerinden para dilenmek, KKM gibi akla ziyan yöntemlerle dövizi frenlemeye çalışmak, uluslararası arenadaki prestij kaybını önlemiyor. Dünya ekonomik pastasından alabildiğimiz dilim giderek küçülüyor. Vaziyet tablodaki gibi. Birinci ligden (İlk 20 ekonomi) düşmüş durumdayız. Kısacası Türkiye’deki seçimler en fazla ülkenin kendi vatandaşını etkileyecek ve onların iradesi ile belirlenecek. Ne ABD, ne de diğer 190 ülke yatıp kalkıp Türkiye seçimlerini düşünmüyor. Ülkede kamu güvenliğinden sorumlu en üst düzey yetkilinin görevi ve sorumluluğu, şeffaf, şaibesiz ve halkın özgürce iradesini kullanabileceği bir seçim ortamının garantisi olmaktır. Bakan bey kendi iktidarının tasfiyesini ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin tasfiyesi ve siyasi darbe!’ olarak nitelendirmekle hem maksadını son derece aşan laflar ediyor, hem de vatandaşın özgür iradesine saygısızlık ediyor. Seçime darbe demek kimsenin haddi değildir.