Bakan değişikliği, Avrupa Konseyi, 6. Yargı Paketi

Abone Ol
Bozdağ konuları Cumhurbaşkanı’na “bırakmadan harekete geçip inisiyatif kullanacak tarzda” bir çizgiye sahip. Dokunulmazlık fezlekeleri, HDP’nin kapatılması davası ve 6. Yargı Paketi yeni dönemde yargıyı ilgilendiren önemli dönüm noktaları. Bilindiği gibi Abdülhamit Gül, 29 Ocak’ta Adalet Bakanlığı görevinden “affını istediğini” ve talebinin kabul edildiğini duyurmuştu. Eski tabiriyle, bakanlıktan istifa etmiş ve yerine de Bekir Bozdağ getirilmişti. Devir teslim için Bozdağ ve Gül bir araya geldiğinde de, görevi bırakanın devralandan çok daha neşeli ve keyifli olduğu yorumları yapılmıştı. Ankara’da iktidar çevrelerinde olup biten oldukça ve hatta giderek artan oranda dışa kapalı ve “opak” seyrediyor. Bu nedenle de, tıpkı Sovyetler Birliği döneminde “Kremlinolog” olarak nitelenen uzmanlar gibi, bizler de iktidardakilerin kaşları gözlerinin ifadeleri, duruşlarına bakarak yorum yapmak zorunda kalıyoruz. Gül’ün bakanlığı bırakmaktan adeta mutluluk duyan tavırlarının ardında da, Avrupa Konseyi Bakanları Komitesi’nin, 2 Şubat’taki Türkiye’ye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamamasından dolayı yaptırım kararı arifesinde “sorumluluktan uzaklaşmanın rahatlığının” yatması da mümkün. Ve tabii, yazar Bahadır Özgür’ün Halk TV’de İnan Demirel’in 29 Ocak’ta başlayan yeni programı “Asıl Mesele”de dikkat çektiği gibi, siyasetin daha da sertleştiği bir dönemin eşiğinde olmamız mümkün. Özgür ayrıca, şu habere de dikkat çekiyordu:
AK Parti MYK’da Sezen Aksu’nun şarkı sözleri gündem oldu. Toplantıda parti kurmaylarının, ilgili şarkının 5 yıl önce yazıldığını hatırlatarak, şarkının sözlerinin anlamını anlattığı öğrenildi. Eleştiri ve yorumları dinleyen Erdoğan’ın ‘Siz konuşun tabii; bana bırakmayın’ değerlendirmesini yaptığı ifade edildi.”
Bozdağ’ın bakanlığı, yargıdaki süreçlerin yumuşayacağı değil sertleşeceğinin bir alameti gibi gözüküyor. Özgür’e göre, Erdoğan’ın burada vermek istediği mesaj, “Bana bırakmadan sizler bu tür konuları gündeme getirin” idi. Diğer bir deyişle, “kutuplaşma gündemini siz yürütün, siz bunu yapmadığınız için ben gündemi yaratmak zorunda kalıyorum” idi dile getirilen... Bu anlamda, Bozdağ’ın da konuları Cumhurbaşkanı’na “bırakmadan harekete geçip inisiyatif kullanacak tarzda” bir çizgiye sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bozdağ’ın bakanlığı, yargıdaki süreçlerin yumuşayacağı değil sertleşeceğinin bir alameti gibi gözüküyor. Sadece, 2 Şubat’tan itibaren Avrupa Bakanlar Konseyi’nin Türkiye’ye yönelik harekete geçmesi ve Ankara’nın da bu konuda geri adım atmaya hiç niyetli olmaması değil mesele. Önümüzdeki dönemde, TBMM önüne gelecek dokunulmazlık fezlekeleri, HDP’nin kapatılması davası ve 6. Yargı Paketi de, yargıyı ilgilendiren önemli dönüm noktaları. Aktivisti ve avukat Hülya Gülbahar, geçtiğimiz günlerde sosyal medya paylaşımında 6. Yargı Paketi’nin kadınlar ve çocuklara yönelik getirebileceği düzenlemelere dikkat çekiyordu. Gülbahar, 6. Yargı Paketi’nin kadınlara ve çocuklara yönelik olası etkilerini şöyle sıralamıştı: -Kadına şiddete yönelik davaların şikayete bağlı olması, kamu davası olmaması; -6284 Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un aldığı koruma tedbirlerinin budanması; -Şiddet zanlılarına “gizli duruşma” hakkı tanınması; -Boşanmalarda kadının nafaka hakkının tırpanlanması ve boşanmaların önünün alınması ekseninde “Aile Arabuluculuğu”nun teşvik edilmesi; -Çocuk istismarcılarına fiilen af getirecek düzenlemeler ve evlilik yaşının düşürülmesi. Bu tarz düzenlemelerin, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”; yani bildiğimiz adıyla, İstanbul Sözleşmesi’nden Mart 2021’deki çekilmenin artçı dalgaları olarak karşımıza çıkması mümkün. Son haftalarda, Sezen Aksu ve Sedef Kabaş gibi kadınlara yönelik hukuki baskı ve karalama kampanyaları üzerinden “manevi şiddetin” yükseltilmesi de... Türkiye’nin klasikleşen toplumsal fay hatlarından seküler-muhafazakâr kutuplaşmasının, Medeni Kanun’a yönelik tartışmalar ve düzenlemelerle körüklenmesi de...
Muhalefet partilerinin belediyelerine kayyum hazırlıklarının gözlendiği şu günlerde, “adalet” iyice sisler ardından da kaybedileceğe benzer. Abdülhamit Gül, belki de bu yüzden “güller açarak” koltuğuna veda etti.
Öte yandan, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de, 2 Şubat’tan itibaren şu adımları atacak: Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 46. Maddesi’ni ihlal ithamıyla, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne karşı yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği sorgulanacak. Eğer, 47 üye ülkeden 3’te 2’si, bu yönde görüş belirtirse Türkiye’nin sorumlulukları konusu AİHM’in önüne gidecek. Ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, Osman Kavala’nın ivedilikle serbest bırakılması gibi kararlarına uyulmadığı için, Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmediğini söyleyecek. Bunun üzerine de, Türkiye’nin durumu gene Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin önüne gelecek. Bakanlar Komitesi de, Türkiye için oy hakkının veya üyeliğinin askıya alınmasından üyelikten çıkarmaya kadar uzanan yaptırımlar arasından seçim yaparak nihai karara varacak. Avrupa kurumlarının en köklülerinden, Türkiye’nin de kurucuları arasında yer aldığı Avrupa Konseyi nezdindeki bu süreçler, uzun ve dolambaçlı; ancak bir o kadar da utanç verici ve küçük düşürücü-yalnızlaştırıcı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne İçişleri Bakanlığı teftişi yollandığı ve muhalefet partileri yönetimindeki belediyelere de “yeni kayyumlar” hazırlıklarının emarelerinin de gözlendiği şu günlerde, “adalet” iyice sisler ardından da kaybedileceğe benzer. Abdülhamit Gül, belki de bu yüzden “güller açarak” koltuğuna veda etti.