Babacan pabucu kime bıraktı

Abone Ol
Babacan DEVA’yı kurduğundan beri kendi mahallesine mesafeli durmuştu. Temkin boyutunu aşan tereddütler yaşıyordu. Uzunca süren suskunluğunu bozdu; bozmaz olaydı! Çünkü Davutoğlu’nda gördüğüm Erdoğan taklidi olma hali, onu aşamama endişesi Babacan’da da zuhur etmiş gibiydi. Ali Babacan partisini kurduğu günden bu yana kendi mahallesine karşı ihtimamla mesafeli durdu. Siyaseten çok yanlış bulduğum bu politikasının nedenleri üzerine kafa yormaya çalıştım. Kürsüden yaptığı konuşmaları, ekranlarda verdiği röportajları ve yazılı beyanlarını dikkatle takip ettim. Yarattığı hissiyat, mahcubiyetle karışık bir hesaplaşamama haliydi. Kelimeleri ve cümleleri nereye koyacağı noktasında temkin boyutunu aşan tereddütler yaşıyordu. Erdoğan’a benzeme veya onu andırma korkusu da var gibiydi. Sanki kendi mahallesi ile nasıl bir diyalog kurması gerektiğini bilmiyordu. Bu bilinmezlik onu suskunluğa iten temel içgüdüydü bir bakıma. O ilişkiyi kurabilmek için önce kendisiyle hesaplaşması gerekmiyor muydu? Benzemeden kelam edebilmesi ve yeni bir şeyler söyleyebilmesi başka nasıl mümkün olabilirdi? Uzunca süren bu suskunluğu geçen hafta partisinin İstanbul ilçe kongrelerinde yaptığı konuşmalarla bozdu. Bozdu ama keşke bozmasaydı. Reklamın iyisi kötüsü olmaz derler. Bunu kabul etsek bile kötü olduğu şüphe götürmez bir çıkıştı. Nedeni, zannedildiğinin aksine, hedef aldığı kesimin gösterdiği reaksiyon değil, sözüm ona korumaya çalıştığı kesime yaptığı fenalık. Çünkü Ahmet Davutoğlu’nda gördüğüm açık Erdoğan taklidi olma hali, Babacan’da onu aşamama endişesi olarak tezahür etmiş gibiydi. Çok üzüldüm. Keşke iyi insanlardan iyi politikacılar çıksa. Babacan sözüm ona dindarları yani kendi mahallesini koruma iddiasıyla cümleler kurarken, onların istismar ve suistimal edilerek sömürülen duyguları üzerinde Erdoğan misali ama oldukça yapay bir sörf girişiminde bulunduğunun farkında mıydı acaba? Zannetmiyorum. Çünkü daha çok ne yapacağını bilemeyen ve zamanı giderek azalan bir yarışmacının halet-i ruhiyesini gördüm onda. Gong çalmak üzere ama Babacan’ın partisi hâlâ ivme alamadı. Hülasa Ali Bey’e üç temel noktada itirazım ve hatta isyanım var. ALİ BEY’E ÜÇ TEMEL KONUDA İSYANIM VAR Birincisi, “Laiklik ilkesini yıllarca çarpıtan zihniyet hak ve özgürlükler üzerinde kurduğu baskıyla, laiklik kavramını bir süre lekeledi. Temel hak ve özgürlükleri kısıtlayanlar, yanlış anladıkları laiklik kavramının arkasına yıllarca sığındılar…” cümlesi. Bahsettiği zihniyet 1997 ve 2007 yıllarında yaptıkları ile elbette devam eden yıkım ve yağma sürecinde pay sahibi. Ama madalyonun sadece bir yüzü bu. İçinde büyüdüğünüz zihniyetin din adı altında hak ve özgürlükler üzerinde kurduğu baskıyla insanları nasıl çiğnediğini, Allah’ı nasıl araçsallaştırdığını ve dini nasıl lekelediğini neden ve nasıl görmezden geliyorsunuz? Buna dair kelam etmeden kurduğunuz her cümle üzerine titrediğiniz siyaseti, AKP’nin meş’um tarihinin bir cüzü haline getirir. Dindar evlere o cümlelerle giremezsiniz, çünkü o evlerin seccadeleri AKP işgali altında. Kusuru kendinizin de ortağı olduğu siyasetten başka bir yerde arayarak kolaya kaçıyorsunuz? Böyle mi kurtaracaksınız Erdoğan’ın esareti altında ki dindar kardeşlerinizi? İkinci olarak “Aynı zihniyet, arada sırada inançlı vatandaşlarımıza da göndermeler yapıyor. Kimse kusura bakmasın, millî günlerimiz üzerinden, bu ülkenin dindar vatandaşlarına göndermeler yapılmasına izin vermeyiz. Bu zihniyete pabuç bırakmayız. Kimse boşuna heveslenmesin" diyor Ali Bey. Bahsedilen zihniyetin iktidarı döneminde din elbette baskı altına alındı ama yozlaştırılmadı, içi boşaltılmadı, çürütülmedi. Oysa içinden çıktığınız zihniyetin iktidarında din içi boşaltılıp şekle indirgenerek putlaştırıldı. Sizler de pabucu Erdoğan’a bıraktınız. O halde soruyorum, adını anmadan eleştirdiğiniz Kemalizm mi daha çok zarar verdi dine ve dindarlığa yoksa AKP’li yıllarınız boyunca temsilcisi de olduğunuz siyasal İslam mı? Akıbet ortada. Sürekli ‘biz gidince işler bozuldu’ diyorsunuz. Temel mottonuz bu. Gitmeseydiniz Ali Bey? Kim gidin dedi size? Erdoğan mı kovdu sizi? Siz mi çekip gittiniz? Eğer ilkiyse neden bunu deklare etmediniz? Yok eğer ikincisiyse ki daha fena, neden kalıp o ‘haklarını yedirmem’ dediğiniz dindarlar için mücadele etmediniz? Hiç sormuyor musunuz bunca zulüm, adaletsizlik ve fakirlik varken dindarlar neden bize yönelmiyorlar diye? Güvenmiyor olmasınlar? Üçüncü ve son olarak ise “19 yıldır yıpranmış, yönetme kapasitesini yitirmiş, günübirlik hesapların içinde kaybolmuş bu iktidarı, önümüzdeki ilk seçimde millet olarak değiştireceğiz. Ancak ülkemizi intikamdan, rövanştan beslenen azgın bir azınlığa bırakmamakta da kararlıyız” diye ekliyor Ali Babacan. Erdoğan’a onun cümleleri ve üslubu ile dur demeye çalışmak ne beyhude bir çaba. Türkiye’nin neresine giderseniz gidin “Kimse kusura bakmasın” ve “Azgın azınlık” terimlerini kullandığınızda akıllara ilk gelen imge Erdoğan. Bunu sizden daha iyi bilecek kimse de yok. Ne demek istiyorsunuz dindarlara? Onun mirasçısı benim, iddiasındaysanız, böyle bir mirası istediğinizden emin misiniz? Ayrıca bu tarz söylemin piri piyasadayken neden yönelsin dindarlar size? BİR TARAFTA ERDOĞAN, BİR TARAFTA BENZERLERİ, HALK SONUNDA CHP’YE… Şu an mütedeyyin/muhafazakâr/dindar hangi sıfatı kullanmak isterseniz kullanın, onlar kadar sahipsiz, kafası karışık ve ne yapacağını bilemeyen ikinci bir kesim yok memlekette. Liderden ve daha da önemlisi hareketten yoksunlar. Bir tarafta Erdoğan diğer tarafta ise onu aşamayan eski yeniler. Bu açmaz onların içinden ciddi bir kitleyi CHP’ye yöneltebilir. Olmaz demeyin 2019’da oldu. Bundan sonra daha da güçlü olacaktır. Sizlerin onları itildikleri kuyulardan çıkarmakta gösterdiğiniz başarısızlık, onları yalnız sizlerden değil, temsil ettiğiniz her şeyden uzaklaştıracak. İktidarın gölgesinden ve suretlerinden korunmak için farklı kesimlerle iş birliği yapmaya çalışacaklar. Diyanet İşleri Başkanı’nın din üzerinden her alanda konuşturulmasının sebebi de bu. Dindarların büyük çözülüşü ne mevcut iktidarın tahakküm siyaseti ne de eski yenilerin cümleleri ile durdurulabiliyor. Bu çözülüşün ilk etapta sert olacağı muhakkak ama dalgalar durulduğunda neye tekabül edeceği biraz da dindarlıktan geriye ne kaldığı ile alakalı olacak. Eğer maksadınız dindarı ve dini korumak, onları geleceğe sağ salim taşımaksa, o halde balığın koktuğu yere, yani en başa bakmanız gerekiyor. Bu da sizleri aynaların karşısına çıkmaya zorlayacak. Sizler pabucu bırakalı çok oldu, geri almaya cesaretiniz yoksa boşuna yorulmayın. Türkiye yeni bir çağın eşiğinde, millete zaman kaybettirmeyin.