İnsanoğlu daha demokratik bir ülke yaratarak bu sorunları çözüp daha huzurlu bir toplum yapısı kurabilir ama içinde yaşadığı sistem kapitalizm olduğu sürece bu kez kimliksel sorunların gölgelediği sınıfsal sorunların ortaya çıktığı başka bir evreye girecektir.Bu durumda bu risklerden ve belirsizliklerden korunmak için insanlar kendilerine, dinleri, dilleri ve kültürel özelliklerini bakımından daha yakın olduğunu düşündükleri insanlarla daha yakın ilişkiler içinde yaşamak istiyorlar. Kimliksel taleplerinin hepsi bundan ibarettir! Mesela bizde özellikle Kürtlerin siyasi talepleri Türkiye’den kopmak değil, aksine bu topraklarda kendi kimlikleriyle onurlu ve eşit bir biçimde yaşayabildikleri yeni bir düzen, yeni bir Türkiye talebidir. Artık, seçimlere yaklaştığımız şu günlerde Millet ittifakının Erdoğan’ın yarattığı “terör=HDP” algısını kırması ve gerçekten de özellikle Kürtlerle yeni bir toplumsal uzlaşı üretmesi lazımdır. Bir an için düşünün! Türkiye bu farklı talepleri uzlaştırmayı başardı. Türk-Kürt, Sünni-Alevi ve daha nicelerini çözdü. Kimse kimliğinden ötürü onurunun kırıldığını düşünmüyor, herkes özgür ve eşit bir toplumda yaşıyor. Güzel değil mi? Evet huzurlu bir toplum yaratabiliriz. Kılıçdaroğlu’nun HDP ile görüşmesi ve sonrasında söyledikleri bu bakımdan çok önemlidir. Artık düşmanlıkların terkedildiği, kimliksel sorunların çözüldüğü yeni bir Türkiye mesajı bu yazıda kaleme aldığım yukarıdaki görüşlerle de uyumludur. Ama yazımı bitirmeden de ekleyeyim ki insanoğlu daha demokratik bir ülke yaratarak bu sorunları çözüp daha huzurlu bir toplum yapısı kurabilir ama içinde yaşadığı sistem kapitalizm olduğu sürece bu kez kimliksel sorunların gölgelediği sınıfsal sorunların ortaya çıktığı başka bir evreye girecektir. Yani insanoğlunun bu dünyada çilesi kolayına bitmeyecektir.
Ayrılık değil onurlu ve eşit bir yaşam, hepsi bu!
Kılıçdaroğlu’nun HDP ile görüşmesi ve sonrasında söyledikleri çok önemlidir. Artık düşmanlıkların terkedildiği, kimliksel sorunların çözüldüğü yeni bir Türkiye mesajı hepimiz için değerlidir.
Bizimki gibi farklı “kimliksel taleplerin” olduğu toplumlara “bölünmüş toplumlar” (divided societies) adı veriliyor. Çünkü bu talepler birbirlerinden öyle farklı olabiliyor ki talep sahibi kimlikler arasında bir uzlaşma pek mümkün olmuyor. Sünniliğin neredeyse resmi kabul görmüş olduğu bir toplumda kimisi diyor ki biz Aleviyiz ve Alevi inancında “cami” değil “cem evi” vardır o nedenle de biz ibadet için camii değil cem evi yapılmasını istiyoruz. Ya da Türklüğün egemen olduğu bir toplumda kimisi diyor ki biz Kürdüz, ana dilimiz Kürtçe, o nedenle de biz çocuklarımız için Kürtçe eğitim istiyoruz.
Bir ulus-devlet bu farklı talepleri nasıl karşılayacaktır dersiniz?
Soru bu! Ama önce bu farklı taleplerin kaynağı ile ilgili birkaç söz söylemeliyim. Kimileri bu tür farklı talepleri “emperyalizm”, “dış güçler” vs. demeyi tercih ediyor. Çünkü koca bir imparatorluktan koparıla koparıla yalnızca Anadolu olarak kalmış bir ulus-devleti yönetenlerin böyle düşünmeleri tabii ki anlaşılabilir.
Yani bu farklı talepler dış güçlerin Türkiye’yi bölme ve parçalama planlarının bir sonucu olmuş olabilir. Ama bu yaklaşım sorunu anlamak için yeterli bir yaklaşım değildir. Değildir, çünkü çağımızda dünyanın neredeyse her ulus devletinde bu tür kimlik taleplerinin olduğunu biliyoruz. Yani bu yaşadığımız farklı kimlik talepleri olgusu yalnızca bize özgü değil.
Neden mi?
Bu taleplerin arkasında tarihsel olarak çözülmemiş sorunlar olabilir. Ama günümüzde bu taleplerin siyasi alanda daha etkin hâle gelmesinin ardında küreselleşme olgusu yatmaktadır. Çünkü küreselleşme ulus-devletin etki alanını daralttıkça ve bunun yerine de küresel bir kurumsal düzen yerleştirilmedikçe insanların hayatında bazı gri alanlar yaratmakta, bazı riskler ve belirsizlikler oluşturmaktadır.