Aynı çatı altında yabancılar

Abone Ol
İktidar koalisyonunun kriz yükseltme oyununda geri adım atmanın maliyeti yükseldikçe iktidar kutuplaşma krizini derinleştirilmekte. Bu durum devam ettikçe aynı çatı altında yaşayan birbirlerine yabancı adeta 2-3 millet oluşmakta. Ülkemizde kutuplaşmanın ulaştığı bugünkü boyutu ve bunun seçim sonrasını yazmak istiyordum. Tam bu sırada PolitikYol da Kutlu Acun’un “Seçim yaklaşırken; iki farklı millet” yazısı ile karşılaştım. Yazı eski İngiliz başbakanı Benjamin Disraeli’nin “Sybil” yani iki farklı millet romanına atıf yapıyordu. Bu atıftan yola çıkan yazar, ülkemizde de benzer şekilde tasavvur ve evren algıları tamamen birbirlerine yabancılaşan artık iki ayrı milletin oluştuğundan bahsediyordu. Aslında Kutlu Acun bu yazısıyla benim bu yazıya ilişkin girizgâhımı da kolaylaştırmış oluyordu. Yazar bu iki ayrı milleti sınıf temeline dayandırıyordu. Ben ise sınıf temelinden farklı tanımlıyordum. Bence belki iki farklı kutup/gurup/millet tanımını, merkez çevre(taşra) ilişkisi ile tanımlamak daha doğru olabilirdi. Mahalle açısından bakıldığında, iktidarı destekleyen eskiden gelen bir taşra burjuvazisi vardı ancak entelektüelleri hiç olamadı. Bir de şişirilen inşaatçılar var. Bunlara da burjuvazi veya orta sınıf zaten pek denemez. Sağın orta sınıfı belki kentli dindarlar ve milliyetçiler. Onlar da tercihlerini muhalefetten yaptılar. Sayın Erdoğan’ın Sultan Ahmet cami açılışı avluda yaptığı konuşma ve muhalefet liderinin yuhalanması artık kamuoyu nezdinde adeta kanıksanmış durumda. Bir bakıma ötekileştirmenin boyutu kitleler için, Adıvar’ın romanın adı gibi “Vurun Kahpeye” sendromuna ulaşmış vaziyette. Mezhep tartışmaları da işin cabası. Kutuplaşmaya ilişkin söylev ve örnekleri sıralamaya artık bu satırlar hiçbir zaman yetemeyecektir. Muhtemelen herhangi bir dış gözlemci, ülkenin bu kadar sinir uçlarıyla siyasetçiler oynarken toplumun aidiyet duygusunda zedelenmeler nasıl olmaz sorusunu da sormaktadır. Bu soruya verilebilecek en makul cevap ülkede siyaset metodunun böyle olduğuna dairdir. Siyasette bunu kriz yükseltme oyunu diye adlandırılabiliriz. Siyasiler önce gererler-siyasi kaosun büyüsünü yaratırlar sonra ise toplumsal esneklik katsayıları bozulamayacağı varsayımıyla seçim sonrası birleştirir veya normalleştirirler.
Siyaset devamlı çözüm üretme sanatı. Ülkenin normalleşmesi ve aynı çatı altında ortak gelecek hayali artık tamamen makul çoğunluğun elinde.
Topraklarımızda seçimlerin kutuplaştırıcı etkisi varsayımı tam geçerli değildir. Kutuplaştırma radikalleştirme ile seçim dönemlerinin de dışında bir kitle iletişim yöntemi olarak kullanılmakta. Ülkenin özellikle 2011 seçimlerinden sonra geldiği nokta artık bu esneklik katsayısının çalışamaz hâle geldiği yönündedir. Bunu en basitinden futbol ve basketbol milli takımlarımızın maçlarında artık genç ve muhalif kesimin aidiyet coşkusunu ve heyecanını hissedememelerinden de anlayabilmekteyiz. TCG Anadolu çıkarma gemisi ve TOGG’un yarattığı mahalledeki heyecanı da ne yazık ki toplumun önemli bir kesimi paylaşmamakta. Ama söz konusu gemi, araba ve farklı savunma sanayi üretimlerimiz mahalleli tarafından heyecan ve tarihsel bir hazla karşılanmakta. Adeta bir ziyaretgâh olarak da addedilmekte. Savunma sanayinde kaydedilen ilerlemeler, Ayasofya açılışı, yurtdışındaki-kıtalar arası başarılı güvenlik operasyonları da artık toplumun ciddi bir kesimi tarafından yabancılıkla karşılanmakta. Bu sahiplenememe duygusu ve algısını sadece gayri millilik veya kıskançlık kini ile açıklamak sebep sonuç ilişkileri dışına çıkmakta. İktidar koalisyonunun kriz yükseltme oyununda geri adım atmanın maliyeti yükseldikçe iktidar kutuplaşma krizini derinleştirilmekte. Bu durum devam ettikçe aynı çatı altında yaşayan birbirlerine yabancı adeta 2-3 millet oluşmakta. Bunlardan biri ütopik hayalleriyle kendi cennetini yaratırken, diğerleri de düşürüldükleri distopyadan veya varsaydıkları cehennemlerinden kurtulmak için debelenmekteler. Mahalleli içine kapandıkça ülke dünya liginde geriye düşmekte. Mahalleli kendilerinden olan muhalif siyasetçilere şans tanımadıkça mevcut fotoğraf ortaya çıkmakta. Ülkedeki kutuplar arasında artık oy geçirgenliği imkansızlaşmakta. Siyaset devamlı çözüm üretme sanatı. Ülkenin normalleşmesi ve aynı çatı altında ortak gelecek hayali artık tamamen makul çoğunluğun elinde. Makul siyasetin, makul çoğunluğu ikna ve toparlamasından başka da şans kalmamakta.