Yorumlar

AYM’den yeniden yargılamaların önünü açacak karar

Abone Ol
AYM’nin yargılanmanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin kararlara karşı bireysel başvuru yoluna gitme yolunu açan son kararı, birbirinden farklı iki hukuk rejimini (yeniden yargılama ve bireysel başvuru) belirli bir grup lehine birleştiriyor mu? Dr. Gökhan Güneş, AYM’nin belirli gruplar lehine verdiği bu tür kararların binlerce kişinin hayatını değiştirecek derecede önemli olduğunu söylemekte. GİRİŞ 14/4/2023 tarihinde açıkladığı Yunis Karataş kararında[1] infaz hakiminden bir “örgütün” varlığına ilişkin değerlendirme yapmasını isteyen Anayasa Mahkemesi (AYM), şimdide İbrahim Er ve Diğerleri başvurusunda;[2] kendileri bireysel başvuru yoluna müracaat etmemiş kişiler açısından, başka bir kişi hakkında verdiği fakat lehlerine olan bir kararını yerel mahkemelerin yargılamanın yenilenmesi sebebi saymamasını adil yargılanma hakkının ihlali kabul etmiştir.
  1. AYM’nin İbrahim Er ve Diğerleri kararı

Bu kararda; başvurucular hakkında Hizbut Tahrir üyeliği suçundan verilen cezalar 2013 ve 2017 yılında kesinleşmiş ve bu kişiler bireysel başvuru yoluna müracaat etmemişlerdir. Daha sonra Yılmaz Çelik isimli kişinin aynı konuyla ilgili yaptığı başvuruda AYM, Hizbut Tahrir’in silahlı bir örgüt olduğuna ilişkin değerlendirme yapılmadığına ilişkin başvurucunun iddialarını yerinde görerek adil yargılanma hakkının ihlaline karar vermiştir. Başvurucular da bu kararı gerekçe göstererek yeniden yargılama talep etmişlerdir. Ancak, bu talep bir başvurucu açısından olumlu sonuçlansa da diğer başvurucuların taleplerini ağır ceza mahkemeleri reddetmiş ve bu kararların kesinleşmesi üzerine AYM’ye bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

AYM; Yılmaz Çelik kararından sonra bir çok mahkemenin yargılanmanın yenilenmesi talebini kabul edip beraat kararı verdiklerini, somut olayda ise ilk derece mahkemesinin her hangi bir gerekçe ortaya koymaksızın ve AYM kararlarını görmezden gelerek reddettiklerini belirtmiştir (P.52).

AYM’ye göre, daha önce verilen ancak başvurucuların bireysel başvurucusu olmadıkları ihlal kararlarının gereklerinin yerine getirilmemesi ihlalin devamı anlamına geldiği gibi; Yılmaz Çelik ve sonrasında verilen aynı nitelikteki ihlal kararlarının gereklerinin yerine getirilmediğine ilişkin iddiaları incelemek de AYM’nin görevine girer (P.54).

Sonuç olarak, başvurucular tarafından ileri sürülen ve yargılama sonucunu değiştirme ihtimali bulunan iddiaların dikkate alınmaması ve gereği gibi değerlendirilmemesi adil yargılanma hakkı kapsamındaki “gerekçeli karar” hakkının ihlaline sebep olmuştur (P.55).

Bu karara iki üye muhalif kalmış ve çok önemli değerlendirmelerde bulunmuşlardır.

Silahlı Örgüt kitabında[3] ayrıntılı olarak değindiğimiz üzere, Yargıtay’ın cebir ve şiddet içeren bir eyleme başvurmayan Hizbut Tahrir yapılanmasının silahlı örgüt, mensuplarının da örgüt üyesi olduklarına ilişkin kararı yanlıştır. Ancak, bu yanlışın düzeltilme yolu, AYM’nin önceki içtihatlarına aykırı olarak ve bireysel başvuru yolunun sınırlarını aşar şekilde verdiği bu karar değildir. Şöyle ki;
  1. AYM’nin önceki içtihadından ayrılması gerektiren bir hâl bu başvuruda yoktur
Nihat Akbulak başvurusunda AYM aşağıdaki gerekçelerle bu başvuruyu kabul edilmez bulmuştur; [4]
  • Somut olayda başvurucu, suç isnadı altında olmadığı (hükümlü olduğu) bir aşamayla ilgili olarak şikâyetlerini dile getirmektedir. Diğer bir ifadeyle şikâyetin mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra CMK’nın 319. maddesi uyarınca gerçekleştirilen yenileme isteminin kabule değer görülmesine ilişkin olup ihlal iddiasının başvurucununsuç isnadı altında olduğu aşamaya ilişkin değildir ve dolayısıyla başvurunun bu kısmı adil yargılanma hakkı kapsamına girmemektedir (P.36),
  • AİHM tarafından verilen ihlal kararı, CMK’da yargılamanın yenilenmesi sebepleri arasında kabul edilmiştir (P.37),
  • 6216 sayılı Yasa’nın 50. maddesi gereğince de AYM’nin tespit ettiği ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Bu durumda yargılamanın yenilenmesinden farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususunda derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi yoktur. Zira ihlal kararı verilen hallerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir derece mahkemelerine değil, AYM’ye bırakılmıştır ve derece mahkemesi AYM’nin belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermekle yükümlüdür (P.38),
  • Dolayısıyla AYM ve AİHM'inihlal kararlarının ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yönelik yeniden yargılama taleplerine ilişkin iddialar adil yargılanma hakkının kapsamında olup bunlar dışındakiler bu kapsamda değildir.
AYM ve AİHM'in ihlal kararlarının ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yönelik yeniden yargılama taleplerine ilişkin iddialar adil yargılanma hakkının kapsamında olup bunlar dışındakiler bu kapsamda değildir.
Ancak, İbrahim Er ve diğerleri başvurusunda bu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum olmamasına rağmen, ne hikmetse bu karara atıfla ihlal vermiştir. Zira bu başvuruda başvurucular lehine AYM tarafından verilmiş bir ihlal ve yeniden yargılanma kararı yoktur. Hatta başvurucular kendileriyle ilgili verilen mahkûmiyet kararlarına karşı bireysel başvuruda bile bulunmamışlardır. Bu dosyaya konu olay, CMK’nin 311 ve devamı maddelerinde düzenlenen “yargılamanın yenilenmesi” ilgili olup; AYM’nin ihlal kararıyla birlikte verdiği “yeniden yargılanma kararıyla” ilgili değildir. AYM’nin tamamen farklı hukuki müesseseleri nasıl bağdaştırdığını anlamak mümkün olmamıştır.
  1. AYM’nin içtihat değişikliği yeni bir delil ve olay kabul edilemez
Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gereğince kesinleşmiş mahkeme kararlarının geciktirilmeksizin yerine getirilmesi evrensel bir ilke olduğu gibi “kesin hüküm otoritesi” yeniden yargılanma yasağı yönünden de uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır. Bu kuralın istisnası ise CMK’nın 311. maddesinde sanık lehine yargılanmanın yenilenmesi müessesesi ve 6216 sayılı Yasa’nın 50. maddesi gereğince AYM’nin verdiği ihlalin bir mahkeme kararından kaynaklanması hâlinde, AYM’nin ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyayı ilgili mahkemeye göndermesi durumudur. Başvuruya konu olayda başvurucuların iddiası ve 311. maddenin ilgili hükmü maddenin (e) bendinde yer alan “yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulması” hususudur. Bu kavramlar, daha önce mahkeme önüne gelmemiş ve dolayısıyla da mahkemenin tartışmadığı olay ve delilleri ifade eder. Ancak, başvuruya konu olayla ilgili yargılamanın yenilenmesini gerektirecek yeni bir olay olmadığı gibi yeni bir delil de yoktur. Yeni olan tek şey AYM’nin sonradan ve başka bir kişi hakkında verdiği ihlal kararıdır. Ancak, AYM’nin başvurucular dışındaki başka kişilerle ilgili verdiği ihlal kararı ya da aynı konuya ilişkin içtihat değiştirmesi yeni bir delil ya da olay olarak kabul edilemez.
İhlal gerekçesinde AYM, bazı mahkemeler yeniden yargılanma talebini kabul ederken, başvurucular hakkında verilen ret kararlarının gerekçesiz olduğunu belirtmiştir ki bu husus da hukuken sorunludur.

ü

  1. CMK ve 6212 Sayılı Kanun’da AYM’nin emsal kararı yeniden yargılama sebebi değildir
Her ne kadar AYM, haklarında verilen mahkûmiyet kararına karşı bireysel başvuruda bulunmayan sanıklar hakkında başka bir kişi için verdiği (Yılmaz Çelik) ihlal kararını yeniden yargılanma sebebi kabul etse de bu kabulün hukuki bir karşılığı yoktur. Zira ne yargılanmanın yenilenmesinin düzenlendiği CMK’nın 311, ne de AYM’nin kuruluş ve çalışma usullerinin düzenlendiği 6216 sayılı Yasa’nın 50. maddesinde buna izin veren bir düzenleme yoktur.

Anayasa’nın 153. maddesi gereğince, AYM’nin ihlal kararları üzerine ilgili yerel mahkemenin yeniden yargılama yaparak ihlal sebeplerini ortadan kaldırmaları zorunludur. Ancak, kesinleşmiş ve bireysel başvuruya dahi konu edilmemiş ve bu yönüyle de kesin hüküm otoritesinden yararlanan bir kararla ilgili emsal bir ihlal kararının yargılamanın yenilenmesi sebebi yapılması Türk hukuk sisteminde mümkün değildir.

Bunun için CMK’nın 311 ve 6216 sayılı Yasa’nın 50. maddelerinde kanuni bir düzenleme yapılmalıdır. AYM, yasaların kendisine vermediği bir yetkiyi kullanarak ve evrensel bir ilke olan “kesin hüküm otoritesine” aykırı şekilde bu kararı vermiş ve tıpkı Madımak olayı ile ilgili verdiği Yunis Karataş kararında[5] olduğu gibi bireysel başvurunun sınırlarını aşıp yetki gaspı yaptığı başka bir karara imza atmıştır.
  1. Başvuruya konu olayda AYM’nin verdiği ancak uygulanmayan bir karar yoktur
AYM, ihlal kararlarının objektif etkisi gereğince “ihlal kararlarının yerine getirilmediğine ilişkin iddiaların incelenmesinin görev alanına girdiğini” söylemiştir (P.48). Bu ifade olaydan bağımsız olarak doğrudur. Ancak, başvuruya konu olayda AYM tarafından verilip yerine getirilmeyen bir ihlal kararı yoktur. Daha önce de belirttiğimiz üzere, başvurucular haklarında verilen mahkûmiyet kararına karşı bireysel başvuruda bile bulunmamışlardır.

Yine ihlal gerekçesinde AYM, bazı mahkemeler yeniden yargılanma talebini kabul ederken, başvurucular hakkında verilen ret kararlarının gerekçesiz olduğunu belirtmiştir ki bu husus da hukuken sorunludur. Zira ne CMK, ne de 6216 sayılı Kanun’da AYM’nin emsal ihlal kararlarının yargılamanın yenilenmesi sebebi olacağına ilişkin bir düzenleme yoktur. Böyle bir düzenleme olmadığı için mahkemelerden AYM kararının neden yargılamanın yenilenmesi sebebi oluşturmadığını açıklamalarını ve bunu gerekçelendirmelerini beklemek hukuka aykırı olacaktır.

Derece mahkemelerinin böyle bir talep halinde yapacakları tek şey CMK’nın 311. maddesindeki şartların mevcut olup olmadığını değerlendirmektir. Yargılanmanın yenilemesi imkânı olmayan bir konuda mahkemelerden Hizbut Tahrir yapılanmasının suç örgütü olup olmadığını değerlendirmesini beklenemez. Ancak AYM, Yunis Karataş kararında[6] infaz hakiminden istediği bu değerlendirmeyi 20 gün sonra ağır ceza mahkemesinden isteyerek kesin hüküm otoritesine aykırı davranmış ve bireysel başvuru yoluyla izahı mümkün olmayan başka bir zorlama karar vermiştir.
AYM’nin Nihat Akbulak kararındaki içtihadına dönmesi ve yargılanmanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin kararlara karşı bireysel başvuru yoluna gidilemez demesi belli bir insan grubuna karşı düşman ceza hukuku uyguladığına ilişkin iddiaları da pekiştirecektir.

ü

  1. Bu kararın güncel yargılamalara bakan yönü
AYM’nin bu kararıyla birlikte, bireysel başvuru yoluna müracaat etsin ya da etmesin aynı konuda verilen ihlal kararları gerekçe gösterilerek yapılacak yeniden yargılanma taleplerinin derece mahkemeleri tarafından kabul edilmesinin yolu açılmıştır. Derece mahkemelerinin bu talebi kabul etmemeleri halinde, ilgililer AYM’ye başvurabilecek ve içtihat istikrarı adına AYM’de ihlal kararı verecektir. Bu bağlamda, AYM’nin ve AİHM’in aynı konuya ilişkin verdiği ihlal kararları güncel yargılamalar için de artık yeniden yargılanma sebebi olabilecektir. Örneğin, AİHM’in verdiği Yasin Özdemir, Tekin Akgün, Taner Kılıç ve Nazlı Ilıcak kararlarına dayanılarak yeniden yargılanma talep edilebilecektir.

Burada üzerinde durulması gereken ve merak edilen husus, geçtiğimiz ocak ayında Büyük Daire duruşması yapılan ve bu yıl içinde açıklanması beklenen Yalçınkaya kararı sonrası AYM’nin ne yapacağı, daha doğrusu ne yapması gerektiğidir. Yalçınkaya dosyası, özellikle devam eden yargılamaların çoğundaki suçlamalar ve delillere ilişkin AİHM’in bakışını ortaya koyan bir karar olacaktır.

Ancak, bu başvuru AİHM öncesi AYM incelemesinden geçmiş ve her hangi bir ihlal bulunmamıştır. Bu nedenle, AYM’nin Yalçınkaya kararında ortaya konulacak ihlal tespitlerine uygun bir içtihat değişikliğine gitmesi gerekmektedir. Zira Yalçınkaya başvurusu önemine binaen AİHM tarafından doğrudan Büyük daireye gönderilmiş ve orada görülmektedir. Bu mesajı AYM iyi okumalıdır. Çünkü bu başvuru; on binlerce kişiyi doğrudan ilgilendirdiği gibi herkes için aynı nitelikteki hususlara ilişkindir ve bu yönüyle de AYM’nin Yılmaz Çelik kararıyla aynıdır. Yılmaz Çelik kararını, emsal kabul ederek bu karardan önce kesinleşen kararlar için yeniden yargılama sebebi sayan AYM’nin, Yalçınkaya kararının kesinleşmesinden sonra bu karar emsal gösterilerek yapılacak yeniden yargılanma taleplerinde de aynı kararı vermesi gerekir. Çünkü AİHM’in ihlal kararları, AYM kararlarının aksine CMK’nın 311/1-f maddesi gereğince[7] hükümlü lehine düzenlenmiş bir yeniden yargılanma sebebidir. CMK’da ve 6216 sayılı Yasa’da hüküm bulunmamasına rağmen kendi kararının aynı konuya ilişkin dosyalarda emsal olacağına söyleyen AYM’nin, güncel yargılamalar kapsamındaki hasmane tutumundan hareketle; Yalçınkaya kararı sonrası yapılacak başvurularda Nihat Akbulak kararındaki içtihadına dönmesi ve yargılanmanın yenilenmesi talebinin reddine ilişkin kararlara karşı bireysel başvuru yoluna gidilemez demesi en başta kendini inkâr anlamına geleceği gibi belli bir insan grubuna karşı düşman ceza hukuku uyguladığına ilişkin iddiaları da pekiştirecektir.

Kısaca, AYM İbrahim Er ve Diğerleri kararındaki yaklaşımına uygun olarak, Yalçınkaya başvurusunda verilebilecek hak ihlallerini güncel yargılamalar kapsamında mahkûm edilen kişiler açısından da dikkate almalı ve bu hususları yeniden yargılama sebebi saymalıdır. Daha önemlisi ise önündeki dosyaları, öncelikle Yalçınkaya kararındaki ilkeler ışığında incelemeli ve AİHM kararını görmezden gelerek derece mahkemelerine kötü örnek olmamalıdır. Aksi takdirde, Türkiye aleyhine yine binlerce ihlal kararı verilmesi kaçınılmaz olacaktır.

---

[1]           AYM’nin Yunis Karataş kararı, Başvuru Numarası: 2021/34231, Resmi Gazete Tarih ve Sayı: 14/4/2023-32163; https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2021/3423. [2]           AYM’nin İbrahim Er ve Diğerleri kararı, B.No:2019/33281, 26/01/2023; https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2023/05/20230505-10.pdf [3]           Gökhan Güneş, Güncel Yargılamalar Işığında Silahlı Örgüt (TCK’nın 314. Maddesi), Temmuz, 2020, s.42 vd. [4]           AYM’nin Nihat Akbulak kararı, B.No:2015/101131, P.30-39. [5]           https://www.politikyol.com/anayasa-mahkemesinin-adrese-teslim-madimak-karari/ [6]           AYM’nin Yunis Karataş kararı, Başvuru Numarası: 2021/34231, Resmi Gazete Tarih ve Sayı: 14/4/2023-32163; ttps://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2021/3423 [7]           f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması veya ceza hükmü aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.