Ayhan Bora Kaplan olayının yüksek politika (high politics) boyutu bulunmakta ve bu da Türkiye’nin hem içeride hem de dışarıda son on yılda yaşadığı ve şimdi yeniden düzeltmeye çalıştığı ekseni ile alakalı.
Geçtiğimiz hafta kimilerinin çok şaşırdığı, öte yandan konu ile ilgilenenlerin aslında beklediği bir gelişme gündemi meşgul etti. Kimilerine göre Ankara gece hayatını elinde tutan, Ankara başta olmak Türkiye’nin uyuşturucu işinde önce gelen isimlerden olan, ama esasında sadece gece hayatı ile sınırlı kalmayıp uyuşturucu, silah, değerli taş ve kara para aklama işlerinde nam salmış Ayhan Bora Kaplan herkese mesaj veren bir video ile gözaltına alındı. Salı sabahı ise tutuklandı.
Aslında Ankara Çinçin mahallesinde torbacılık yapan ve sonra da birden büyüyen bir organize suç örgütü liderinin tutuklanmasında şaşırılacak bir şey yok. Fakat olayı biraz daha geniş pencereden okursak hem Türkiye içinde hem de Türkiye dışında görece büyük bir değişim yaşadığımızı söyleyebiliriz.
Gelecek satırlar tekrar olacak ama yine de hatırlamakta fayda görüyorum.
Ayhan Bora Kaplan neden önemli?
Zannediyorum teşrik-i mesaileri daha önceye dayansa da Türkiye Kaplan ve adamlarını ilk olarak 15 Temmuz gecesi TRT binası önünde daha sonraları suçla mücadelenin başı konumuna gelecek siyasi aktör ile tanıdı. Bu süreç öncesinde Ankara’da sıradan bir torbacı olan Kaplan aradan geçen 8 yıl içerisinde aralarında rüşvet, gasp, tefecilik ve benzeri yöntemler ile sadece başkentte değil, tüm Türkiye’de büyüdü.
Kısacası siyaset ile yeraltı dünyası ilişkisinin en görünen ya da banal isimlerindendi. Kuşkusuz yurt dışı ile bağlantılı olarak yaptığı işler genellikle Güney Amerika ve eski Doğu Bloğu ülkeleri ile alakalıydı. Bu noktanın önemli olduğunu bir kere daha vurgulayayım. Batının dışında ve batıya sistemsel olarak karşı olan yerler.
Kaplan diğerlerinden daha çok ama kendinden önceki kuşaktaki yeraltı aktörlerine göre daha az ünlü olsa da tek değildi. Bu bağlamda sayıları hızla artan bu aktörlerin bu kadar çoğalmasında emniyetin çeşitli emir ve çıkarlar doğrultusunda duruma göz yumması da kuşkusuz söz konusuydu. Bu İçişleri Bakanlığındaki halef ve selefler arasında büyük bir meseleydi.
Bu durum yeni İçişleri Bakanı’nın göreve gelir gelmez ikinci sınıf emniyet mensuplarını görevden alması ile sonuçlandı. Kısacası devlet bir şekilde şu ana kadar devam eden ilişki ağlarına ‘dur’ demek istedi. Kuşkusuz bu öncelikle Cumhurbaşkanı’nın sonrasında yeni MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın ve yeni politikanın dış ayağından sorumlu olan Hakan Fidan’ın bilgisi dışında yapılmamıştır ve bundan sonra da yapılmayacaktır.
Türkiye aşağı yukarı 2011-2013 yıllarından beri kendisini doğuya ya da Çin-Rusya eksenine kaydırmakta. Burada 15 Temmuz sonrasında etkili olan Avrasyacı akımın etkisi olduğu gibi Batı’nın yaptığı büyük hataların da payı var. Ancak bütün bunlar aynı zamanda iç sistemde bir boşluğa neden oldu.
Ancak resim bu kadarla da sınırlı değil. 13 Haziran tarihinde MASAK ve Narkotik şube aralarında Antalya, İstanbul ve Ankara’nın da bulunduğu büyük bir kara para aklama operasyonu gerçekleştirdi. Kıymetli mal, nakit para ve de uyuşturucunun ele geçirildiği operasyonda 23 kişi tutuklanırken, çok sayıda kişinin mal varlığına da el konuldu.
Birbiriyle doğrudan bağlantısı olmayan bu operasyonların en büyük özelliği yürütülen yasadışı faaliyetlerin Batı dünyası ile doğrudan ticari ilişkiye geçmekte zorlanan ülkeler ile alakalı olması. Diğer bir anlatımla söyle söyleyebiliriz; otokratik doğu ülkelerinin paralarının doğrudan Türkiye’de aklanmasına devlet tam olarak dur demese de büyük bir uyarıda bulundu.
Bu son noktaya şunu da ekleyelim ki resim tamamlansın. Türkiye’nin iki yıl önce, kara para aklama ve terörizmin finansmanının önlenmesiyle ilgili yeterli mücadele etmediği gerekçesiyle gri listeye alınması üzerine, Adalet Bakanlığı'ndan hamle geldi. 1 Eylül itibariyle yeni adli yılın açılışıyla birlikte 81 ilde Cumhuriyet Başsavcılıkları bünyesinde 'Aklama' büroları kuruldu. Bu bürolar sadece uyuşturucu ile ilgilenmeyecek. Zira, Türkiye'de "kara para" sadece uyuşturucu ticaretinden elde edilmiyor. Hatırı sayılır bir “rüşvet ve yolsuzluk parası da var ve Türkiye ekonomisinin büyüklüğü dikkate alınınca bunun, uyuşturucudan gelen paranın bile üstünde olacağını tahmin etmek mümkün.
Kısacası Türkiye’nin her ilinde hâksız yere kazanç elde edenler ve paraya tapanlar için isler eskisi kadar kolay olmayacak gibi görünüyor.
Yukarıdaki üç farklı olayın bir anlamda birbiriyle bağlantısı var ve daha büyük bir düzlemde de ortaklıkları var. Kısacası olayın bir de yüksek politika (
high politics) boyutu bulunmakta ve bu da Türkiye’nin hem içeride hem de dışarıda son on yılda yaşadığı ve şimdi yeniden düzeltmeye çalıştığı ekseni ile alakalı.
Yaşananları sadece devlet içi hesaplaşma olarak görmek, kendini bu hikâyede küçük balık sanmak bugün için günü kurtarmaya yetse de Türkiye batı ile stratejik olarak yeniden bir ilişki kurmaya devam ettiği sürece geçtiğimiz yıllarda rüzgârı arkasında bulanlar sert bir fırtına ile karşı karşıya gelebilir.
Türkiye aşağı yukarı 2011-2013 yıllarından beri kendisini doğuya ya da Çin-Rusya eksenine kaydırmakta. Burada 15 Temmuz sonrasında etkili olan Avrasyacı akımın etkisi olduğu gibi Batı’nın yaptığı büyük hataların da payı var. Ancak bütün bunlar aynı zamanda iç sistemde bir boşluğa neden oldu. FETÖ borsası denilen sistem üzerinden para kıranlar, emniyette boşalan kadroların hızla liyakatsiz kişiler tarafından doldurulması ve Türkiye’nin kıyılarının para aklamak için bir fırsata dönmesi bu işin sadece biz sıradan insanlar için görünen kısmı.
Daha büyük resimde ise sanıyorum Türkiye’nin dünyadaki konumlanışı bulunmakta ki şu an için değişim buradan başlıyor.
Gerekçesi ne olursa olsun hem Sisi hem Bin-Salman ile görüşen bir Erdoğan olduğu kadar AB Genişleme Komiseri Oliver Varhelyi ile müzakereye yeniden başlamaya çalışan bir Hakan Fidan da var. Bu çabalar tek başına yeterli mi hiç sanmıyorum ama bu çabalar bile içerideki değişimlerle beraber okunduğu zaman son yedi-sekiz yıl içerisinde irili ufaklı devletin açıkları üzerinden büyüyenler için iyi bir senaryonun olmadığını söylüyor.
Aristotales’in söylediği gibi ‘doğa boşluğu reddetti’ ancak şu anda devlet yeni bir doldur boşalt yapıyor olabilir. Bunu sadece devlet içi hesaplaşma olarak görmek, kendini bu hikâyede küçük balık sanmak bugün için günü kurtarmaya yetse de Türkiye batı ile stratejik olarak yeniden bir ilişki kurmaya devam ettiği sürece geçtiğimiz yıllarda rüzgârı arkasında bulanlar sert bir fırtına ile karşı karşıya gelebilir.
Sonuç olarak Ayhan Bora Kaplan olayı medyatik ve mesaj içerikli de olsa kimi olayların başlangıcı olarak kabul edilmelidir.