Bazı Arap ve Müslümanlar sadece Marine Le Pen ve diğer ırkçı partilere oy vermekle kalmıyor, bu ırkçı fikirlerin pazarlamasına ve her yerde savunmasına da yardım ediyor. Kendilerine "Fransız İslam’ının öncüleri" diyorlar ama muhalifleri onlara "Arap hizmetkârlar" diyor.
Loading...
Göçmenlerin ülkelerinin kültürel ve dini dokusunu değiştireceği ve sol/liberal politikaların Fransa’nın sonunu getireceği gibi endişelerle aşırı sağ Avrupa’da giderek yükselirken, oldukça garip eğilimler de ortaya çıkabiliyor. Bunlardan biri de Arap ve Müslüman olmasına rağmen ırkçı partileri desteklemekle yetinmeyip bu partilerin sözcülüğüne soyunan isimlerin giderek yaygınlaşması. Artık göçmen karşıtı, neo-faşist partilerin ciddi ciddi göçmenlerden oluşan destekçilerine rastlanabiliyor.
İspanya’da Vox, son derece İslamofobik ve Arap karşıtı bir parti. Parti, Müslümanların gelecekte İspanya’ya şeriat empoze edeceğini, Cordoba Katedrali’ni camiye çevireceğini ve kadınları zorla tesettüre sokacağını iddia ediyor. İşin garip tarafı, partinin lideri kökleri 500 yıl önce Endülüs’te, Arap ve Müslüman aileye dayanan biri olması. Bu, baya kafa karıştırıcı bir durum.
Lideri Santiago Abascal (Ebu Hascal), ırkçı, cinsiyetçi ve otoriter söylemiyle İspanya’da hakkında en çok spekülasyon yapılan isimlerin başında geliyor. Abascal o kadar İslam ve Arap karşıtı ki 2019 yılı seçim kampanyasını, oldukça sembolik değeri olan Covadonga kasabasında başlattı. Bu kasaba, Hıristiyan İspanya'nın Endülüslü Müslüman yöneticilere karşı ilk zafer elde ettiği topraklar. Covadonga kasabası, 780 yıllık İber topraklarını Hıristiyanlık adına Müslümanlardan geri alma süreci olan Reconqista’nın ilk başladığı yerdi.
Şimdi geçelim Fransa’ya… Avrupa'daki faşizmin en önemli ismi, aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin başkanı kızı "Marine Le Pen"in kendisi bile bir gün bir Arap tarafından ona göçmenlerle, özellikle Araplar ve Müslümanlarla mücadelesinde gerekenden daha az sert olduğu için bazı "vitaminler” tavsiye edileceği aklına bile gelmemiştir. Bu sözü söyleyen kişi sıradan bir insan değil, Macron'un ikinci hükümetindeki İçişleri Bakanı ve babası göçmen olduğu halde Fransa'daki Müslümanların en önemli düşmanlarından biri “Gerald Darmanin”.
Bu sözde Arap ve Müslümanlar o kadar ileri gidiyorlar ki, Fransa ve Avrupa'nın beyaz Hıristiyan kökenlerini mutlaka koruması gerektiğini, bu ideal uğruna mücadele verilmesi için Fransız aşırı sağının desteklenmesi gerektiğine inanıyorlar. France 24 kanalı, neo-faşist partilere oy verenlerle ilgili hazırladığı bir araştırma raporunda, bazıları sadece birkaç yıl önce Fransa'ya göç eden ve aşırı sağa oy veren insanların hikâyelerinden örnekler aktarıyor.
Bunlardan biri, Mağrip kökenli Fransız polis teşkilatında çalışan, bir Fransızla evli ve üç çocuk annesi Fatima adında bir kadın. 15 yaşında Fransa'ya gelmiş. Aşırı sağcı Ulusal Cephe Partisine oy verme nedeni olarak “pislik” olarak gördüğü bazı Arap ve Müslümanların özellikle ana toplanma merkezleri olan banliyöleri terk edip her yerde yaşamaya başladıktan sonra Fransız toplumunu dejenere eden davranışları olduğunu düşünüyor. Kendisi ise oldukça lüks bir semt olan 15. Bölgede yaşıyor.
https://twitter.com/TPMP/status/1392192355697037319?ref_src=twsrc%5Etfw%7Ctwcamp%5Etweetembed%7Ctwterm%5E1392192355697037319%7Ctwgr%5Ea2d497a80952ad60691dd9a152543c3a506fde92%7Ctwcon%5Es1_&ref_url=https%3A%2F%2Fwww.aljazeera.net%2Fmidan%2Freality%2Fpolitics%2F2021%2F7%2F28%2Fd8a7d984d981d8a7d8b4d98ad8a9-d8a8d984d983d986d8a9-d8b9d8b1d8a8d98ad8a9-d8a7d984d985d987d8a7d8acd8b1d988d986-d8a7d984d8b9d8b1d8a8
Fatima, Fransız sağının, Fransa'da doğdukları için vatandaşlığı otomatik olarak alan Arapların vatandaşlıktan çıkarılması için mücadele vermesi gerektiğine inanıyor. Zira ona göre Araplar bunu, Fransız olmaktan gurur duymadıkları için hak etmiyorlar. Fatima’nın Fransız emniyetinde çalışan ve çaktırmadan aşırı sağa oy veren arkadaşları da aynı kanaatte. Mülteci Arapların, maksimum ekonomik fayda sağlayabilmek ve fazladan sosyal yardım alabilmek için kanunların etrafından dolaşarak çeşitli hilelere başvurduklarını ve laik cumhuriyetin değerleriyle çelişkili bir dini ve kültürel hayat sürdüklerini düşünüyorlar.
Bazı Arap ve Müslümanlar sadece Marine Le Pen ve diğer ırkçı partilere oy vermekle kalmıyor, bu ırkçı fikirlerin pazarlamasına ve her yerde savunmasına da yardım ediyor. Kendilerine "Fransız İslam'ının öncüleri" diyorlar ama muhalifleri onlara "Arap hizmetkârlar" diyor. Ulusal Birlik Partisinin kendi içinde ya da genel olarak aşırı sağ hareket içinde bulunan Arap kökenli bir grup militan, bu akımın dilini benimsiyor ve İslami dindarlığın kaynaklarını ya da en azından devlet laikliğiyle çeliştiği boyutlarını yok etmeye çalışıyor.
Aslında Arapların ırkçı partiye kaymasının arka planında, Marine Le Pen’in partiyi babasından devralmasından sonra söylem değişikliğine gitmesinin muhtemelen büyük payı var.
Arapların Ulusal Cephe’ye katılması, Harke denilen Cezayir direnişine karşı Fransız ordusunun yanında savaşan Arapların Fransa’ya gelmesiyle birlikte ortaya çıkmış. Fransız solu hiçbir zaman bu Harke’lere olumlu gözle bakmamış, saygı göstermemiş. Sağ ve aşırı sağ partiler ise bu “Harke”lerin aslında Fransız ordusunun Cezayir üzerindeki haklarının bir kanıtı olduğunu iddia ediyorlar.
Aslında Arapların ırkçı partiye kaymasının arka planında, Marine Le Pen’in partiyi babasından devralmasından sonra söylem değişikliğine gitmesinin muhtemelen büyük payı var. Bu yeni söylem, göçe karşı değil, göçmenlerin çoğunluğunun inandığı bir inanç olarak İslam'ı hedef alan dini bir boyut kazandı.
Böylece Marine, Müslüman karşıtı duruşunu haklı çıkarmak için eşcinsel haklarını, kadınları ve "Yahudileri" (Hitler'in manevi lideri olduğu aşırı sağın tarihi düşmanı) desteklemeye başladı. Le Pen ayrıca partisinin imajını iyileştirmek için bazı Arapları saflarına katabileceğini fark etti. Bu nedenle kullandığı siyasi ve ideolojik terimleri değiştirdi. Düşman olan artık Arap değil, İslamcıdır ve tehlike artık göçmen kökenli Fransız vatandaşından değil, Suriye, Irak, Libya ve Yemen gibi savaşın hırpaladığı yerlerden gelen Müslümanlardan kaynaklanmaktadır. Le Pen’in söylemindeki bu değişiklik, Frankofon eğilimli bazı Arapları etkisi altına aldı ve kısa süre sonra bu söylemi benimseyen Arap sağcılar yavaş yavaş yaygınlaştı.
Öte yandan Fransız medyasının, 2014'te öne çıkardığı aşırı sağcı Ulusal Cephe üyesi Muhammed Boudian'ın baba Le Pen ve kızı Marine Le Pen ile fotoğrafları sosyal medya ve geleneksel medya aracılığıyla geniş çapta yayıldı. Arap kökenli bu genç, partisinin ülkede cami yaptırılmasına karşı mücadele vermenin Fransızların hakkı olduğunu ve bunun 1905 tarihli Din ve Devlet Ayrımı Yasası ile örtüştüğünü iddia ediyordu. Partinin başka bir Fransız kentindeki militanı “Mohamed Bibelo” ise helal eti dini bir boyutu olduğu için yasaklamanın tamamen laikliğe uygun olduğunu zira bunun varlığının laik cumhuriyetin ilkelerinin din tarafından kirletilmesine izin vermek anlamına geldiğini savunuyor.
Arap-Müslüman kökenleri ile sağcı fikirler arasındaki bu tuhaf karışımın en belirgin örneğini, Ulusal Cephe'nin eski siyasi büro üyesi ve partinin eski bölge danışmanı Farid Samahi yaptığı açıklamada şöyle özetliyor. “Ben bir Arap'ım, Ramazan'da oruç tutarım, helal et sevmem, tesettürlü ve Burka giyen kadınlara da dayanamam. Fransa güneşin hiç batmadığı güzel bir ülkedir. Şarap içeriz ve domuz eti yeriz, Müslüman vatandaşlarımız bilsinler ki dinlerini Fransızlara empoze edemeyecekler. Sokakta namaz kılmayı bıraksınlar, çünkü sokaklar arabalar ve otobüsler içindir, namaz kılmak için değil. Biz çağa ayak uydurmak zorundayız ve Hz. Muhammed bile bugün yaşasaydı ekspres trene biner ve en son modayı giyerdi. Fransa’yı ya seveceğiz ya da terk edeceğiz."
Özellikle Mağripli göçmenlerin çocukları gerçek ve akut bir kimlik krizi yaşıyorlar. Fransa'da doğup yaşadıkları için kendilerini göçmen kökenli Fransız olarak görüyorlar ama aynı zamanda Fransız toplumu tarafından reddediliyorlar. Ülkenin yerlisi olan Fransızlar onları göçmenlerin çocukları olarak görürken, geldikleri toplumlar ise onları, ülkelerinin kültüründen uzak oldukları ve Arapça konuşamadıkları için yarı Arap olarak görmekte.
Bu nedenle, bu gençlerin Fransa'ya aidiyet hissedebilmeleri için, bazıları aşırı sağa katılmayı seçiyor ve onun partiye katılımı, Fransız olduğunu tasdik etmiş oluyor ve garanti altına alıyor. Göçmenlerin bazı çocukları, Fransız olabilmek için aynı ırk ve dini paylaştıkları halde ancak göçmenlere karşı ırkçılık gösterdikleri zaman gerçek Fransız olabileceklerini düşünüyorlar. Peki aldıkları bu pozisyon, düşündükleri gibi Fransız olmalarını garantiliyor mu? Elbette hayır. Yukarıda adı geçen gençlerin çoğu etnik kökenleri nedeniyle ya Neo-faşist partiden uzaklaştırılmış ve hatta parti yöneticiliği yapmış isimlerin yüzüne partinin bütün kapıları kapatılmış. Bütün bu olanlar, aslında faşizmin hiçbir zaman çözüm olamayacağını net bir şekilde ortaya koyar nitelikte. Ne kadar onlar gibi olmaya çalışırsanız çalışın, köklerinizle barışık olmadığınız için ne onlar sizi kabul edecek ne de inkâr ettiğiniz toplumunuz.