15 Temmuz’dan buyana darbe girişimi üzerine içte yapılan tartışmalarla dıştan gelen açıklamalar demokratik hukuk devleti olmaktan ne denli uzak olduğumuz gerçeğini bir anlamda tokat gibi yüzümüze vurdu. 

Birçok boyutu olan bu darbe girişiminin en çarpıcı yönü, girişim sonrası ABD Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper ile ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Joseph Votel’in “Türkiye’deki bazı muhataplarının tutuklandığını” söylemiş olmalarıdır. 

Bu sözlerin Türkçesi, “ABD olarak biz bu kişilerle çalışıyorduk” demektir. 

Bu kişilerin kimliklerine bakınca da istihbarat ve TSK içindeki bu yapılanmayı bildikleri, destekledikleri ve birlikte çalıştıkları ortaya çıkıyor. 

Kısaca, Türkiye’nin istihbaratı ve güvenliği ABD’nin kontrolünde demektir. 

Egemenlik de millette değil, ABD’nin elinde demektir. 

Egemenliğini yitiren bir devlette bağımsızlıktan, hukuktan ve demokrasiden söz edilemez.


*****


Bu açıklamaları duyduğum anda 93 yıl öncesinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş sürecinde yaşanan bir gelişmeyi anımsadım. 

Tarih: Şubat 1923 

Kurtuluş Savaşının zaferle sonuçlanmasının üstünden dört ay geçmiş ve daha Cumhuriyet ilan edilmemiş, 

Ülke, Meclis hükümeti tarafından yönetiliyor. 

Kapitülasyonların kaldırılması ve güney sınırı konularındaki anlaşmazlık üzerine Türk heyeti Lozan Konferansını terk etmiş ve görüşmeler kesintiye uğramış… 

Bu dönemde Mustafa Kemal, Millet Meclisi Başkanı sıfatıyla Amerikan milletine hitaben ABD Senatosuna aşağıdaki mektubu gönderiyor; 

“Büyük Amerikan Milletine, 

Siz zulüm ve zorbalığı kendi vatanınızdan uzaklaştırdınız. 

Siz, uzun ve kanlı bir mücadeleden sonra kendi özgürlük ve bağımsızlığınızı kazanarak halk egemenliğine dayanan demokratik bir devlet ve güçlü bir uygarlık kurdunuz. 

Yer kürenin diğer tarafında diğer bir ulus var ki, 

O da aynı özgürlük, aynı bağımsızlık ve aynı demokrasi uğrunda mücadele ediyor, kan döküyor. 

Bu ülkünün arılık ve yüceliğine karşı düşüncelerinizi yanıltmak istiyorlar. 

Bu propagandayı yapanlar, ya birtakım cahil tutucular veya yeni kazandığımız özgürlüğü kaldırmak ve bizi ondan mahrum etmek isteyen gizli ve açık düşmanlarımıza alet oluyorlar. 

Yalanlara ve iftiralara inanmayınız. 

Özgürlük ve bağımsızlık uğrunda savaşan ve tıpkı sizler gibi dünyada ilerleme ve adaleti sağlamak için samimi bir surette mücadele eden Türk halkına kalbinizi açık bulundurunuz.” 

Gazi Mustafa Kemal


*****

Bir başka ülke liderinin ABD Senatosunda okunan ilk mektubu olan bu mektup, Amerikan Senatosu'nun 26 Şubat 1923 günkü oturumunda Senatör Mr. Oven'in önerisi üzerine okunarak zapta geçirilmiştir. 

Mustafa Kemal Atatürk ABD’ye diyor ki; “Perde arkasında siz varsınız, biliyorum. Biz özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi için savaşmaya kararlıyız. Bize engel olmayın.” 

Bundan dört hafta sonra, Mustafa Kemal “TIME” dergisine kapak olmuştur. 

Lozan Barış Konferansı 23 Nisan 1923’de yeniden toplanmış ve 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Barış Antlaşması imzalanarak yeni Türk Devleti, bağımsız bir devlet olarak tüm dünya tarafından kabul edilmiştir. 

Lozan Barış Antlaşması, emperyalizmin siyasi alandaki ilk ve tek mağlubiyetidir ve tarihte devlet kuruluşunun kabul edildiği tek antlaşmadır. Kurulan devlet de Türkiye Cumhuriyeti Devletidir.


*****


Sözün özü 

Yıllardır etnik ve inanç temelinde yaşadığımız terör, toplumsal ayrışmalar ve çatışmalar, Lozan’da kaybettiklerini geri almak ve bulunduğumuz coğrafyaya bütünüyle egemen olmak isteyen emperyal güçlerin planlarının ve uygulamalarının bir ürünüdür. 

Mustafa Kemal Atatürk’ün mektubunda vurguladığı “gizli ve açık düşmanlar” bugün için de geçerlidir. Perde arkasında yine aynı devlet ABD ve destekçileri, sahnede ise PKK, PYD, İŞİD, FETÖ-PDY vb terör örgütleri bulunmaktadır. 

Bugün; 

-Başka ülkelerin iç işlerimize karışmasını ve ülkemizi karıştırmasını istemiyorsak… 

-Başka ülkelerin planlarının bir parçası olarak birbirleriyle kavgalı insanların ülkesi olmak istemiyorsak… 

-Demokrasinin ve hukukun tüm kurum ve kuralları ile var olduğu, insanlarının barış ve huzur içinde yaşadığı bir ülke olmak istiyorsak… 

-Dünyada saygın ve gelişmiş bir devlet olarak var olmak istiyorsak… 

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün 93 yıl önceki duruşunu ve “Yurtta Barış Dünyada Barış” temelinde izlediği tam bağımsızlıkçı iç ve dış politikayı örnek almak zorundayız. 

Türkiye Cumhuriyetinin kurucu iradesi “hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” derken, ülkemizin başkalarının sözleri ve planları ile değil kuruluş ilkelerimizin gösterdiği yolda ve kendi planlarımızla yönetilmesine kararını vermiştir. 

Kurucu iradeden ve kuruluş ilkelerimizden sapmaya kalkmak, Türkiye Cumhuriyetine ihanet etmek demektir.

Editör: TE Bilisim