Atadindar

Abone Ol
Peki kim bu olayların merkezindeki Atadindar? Seneler önce bir arkadaşımın evine iftara konuk olmuştum. Yer sofrası kurulmuştu. Arkadaşımın babası sanayide çalışan bir işçiydi. Onu beklemeye koyulduk. Kapıdan girer girmez yanımıza geldi. Yorgundu, tebessüm ederken mimiklerinden sofraya yansıyordu yorgunluğu. Bitkin bir selam verdi önce, sonra “ellerimi yıkayıp geliyorum gençler” dedi. Bağdaşlar kuruldu, top atıldı ve haberler açıldı. Huzur içinde sakin sakin yemeklerimizi yerken, Atadindar’ın ekranda “Eeeey Aydın Doğan” diyerek yükseldiği an film koptu. O yorgun adam bir anda ayağa fırladı. Neredeyse televizyonun içine girecekti. “Senin Allah’ına kurban, yürüyedur” diye haykırdı ve devam etti: “Bunca sene memleketi soyup soğana çevirdiler, tüyü bitmemiş yetimin hakkını yediler.” Yüzündeki öfkeyi ve enerjiyi bugün gibi hatırlarım. Şok olmuştum. Atadindar işte bu öfkedir. Arkadaşımın babası münferit bir vaka değil bir zihniyetin sözcüsü. Davranışları yerleşik bir algının dışavurumu. Bu duygu dünyası onu ve onun gibi milyonlarca yurttaşı kişisel husumetlerinin olmadığı, hayatları boyunca görmedikleri, ne iş yaptıklarını dahi bilmedikleri insanlara cephe aldırdı. Yaşanan yoksulluğun, yolsuzluğun ve yasakların toplum bünyesinde yarattığı tahribat kendisini bu öfke ile tarif etti. Peki şimdi aynı Atadindar muhalefet tarafından “Beşli Çete” adıyla anılan kesime kamunun malını, tüyü bitmemiş yetimin, fidan vermemiş tohumun hakkını hiçe sayarak çiğnetmiyor mu? Oysa bu millet Atadindar bunlarla mücadele etsin, ederken de rahatça yol alsın diye onun için Musa gibi denizi ikiye yarmadı mı? Karşılığı bu muydu? Birilerini milyon dolarlık ihalelerle ihya edip halka çay poşetleri fırlatmak mı? Atadindar milletin verdiği destekle yol alırken ve tarihi yeniden yazabilecek teveccühe, güvene mazhar olmuşken ne oldu da her şeyi eskisinden daha beter hale getirdi? Açılım sürecinin tüm hızıyla devam ettiği günler. Yeşeren umutların yapılan anketlerle tescil edildiği ve sürece olan desteğin yüzde 70’ler civarına yükseldiği zamanlar. Cenazeler gelmiyor, analar ağlamıyor. Bir grup arkadaşla sürece dair sohbet ederken, içlerinden birisi “Kardeşim varsın analar ağlamasın, canlar yitip gitmesin de Sayın Öcalan desinler,” diğeri ise “Kangren olmuş arkadaş bu mesele ya sen onu keser atarsın ya da o seni zamanla öldürür, kimle görüşüyorlarsa görüşsünler, yeter ki bu işi bitirsinler” diyordu. Sürecin, egoları siyasi ufuklarını kapatan iki isim üzerinden yürümesi ve soruna savaş-barış odaklı bakıştan dolayı temkinliydim. Çünkü Kürt meselesi demokrasiye dairdi. Lakin konumuz bu değil. Konumuz Atadindar’ın nasıl büyük bir fırsatı heder ettiği ve ne derece büyük bir vebal altında kaldığı. Yıllar geçip de takvimler 2019’u gösterdiğinde ve ben İYİ Parti’ye katıldığımda yukarıda bahsettiğim kişiler tarafından “HDP’ye ses çıkarmayan partide siyaset yapmaya utanmıyor musun?” sorusuna mazhar oldum. Acı acı gülümsedim. Aradan geçen bu zaman zarfında ne değişmişti? Türkiye aynı Türkiye, adamlar aynı adamlardı. Değişen tek şey Atadindar’dı. Ve daha da önemlisi Atadindar, toplumun menfaatleri değil kişisel çıkarları öyle gerektirdiği için değişmişti. İktidarda kalabilmek için gözünü kırpmadan ormanı ateşe verdi. Ne oldu da muhafazakâr, mütedeyyin kesim Atadindar önderliğinde tüm bu acıların faili oluverdi? Oysa siz değil miydiniz başörtülü bacımıza yapılan adaletsizliğe isyan eden, siz değil miydiniz kamu malının birilerine peşkeş çekilmesini dert edinen ve siz değil miydiniz faili meçhullerin izini sürmek isteyen? Ne oldu size? Uzun zamandır bunu bağıra bağıra soruyorum. Ama yere düşen yüzlerden alabildiğim tek bir cevap yok! Kabul edelim ne Atadindar zannettiğiniz kişi ne de sizler zannedildiği kadar “Müslümansınız.” Onları “Beyaz Türkler” diye kodlayıp kendinize “Kara Türkler” diyerek giriştiğiniz bu mücadelede amacınız adalet, hak ve özgürlük, gelir dağılımında eşitlik vesaire değilmiş. Gaye-i hayaliniz “Beyaz”ların bindikleri arabalar, gezdikleri yatlar, oturdukları katlarmış. Derdiniz Allah’ın rızası değil kulun sefasıymış. Değdi mi? Güç uğruna, iktidarda kalabilmek adına tarihi fırsatları kaçırmaya, toplumsal barışı dinamitlemeye, kör topal demokrasiyi iyileştirmek yerine daha da yaralamaya, bunca acıya, ah’a değdi mi? Gücü elde tutmak için verdiği tüm bu savaş en nihayetinde onu iyice güçten düşürdü. O artık kâğıttan kaplan. Atadindar vesayetin esareti altında. Lakin buradan mağduriyet çıkmaz zira şahsi hataları, kişisel çıkarları kaynaklı gönüllü bir esaret bu. Bu ülkede “derinler” bürokraside, emniyette, yargıda ve askeriyede güçlü hep oldular. Lakin hiçbir zaman millet nazarında meşruluk kazanamadılar, siyasi iktidara egemen olamadılar. İşte Atadindar onlara bu imkânı sundu. Atadindar bu sayede iktidarda kalabildi. Ama bu onun için Pirus zaferinden farksız. Çünkü siyasi kariyerinin hiçbir döneminde bu denli zayıf, bu denli güçsüz olmadı. İradesini müttefiklerine ipotek etti, ki o irade ona inananların sağladığı siyasi desteğin ürünüydü. Yani derinlerin haczettikleri, bir zamanlar onu “tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunacak kişi” olarak görenlerin iradesi. Mütedeyyin kesimin “Atatürk’ü” payesi almak ve toplumun her kesiminden kabul görmek isteyen Atadindar’ın elinde bunun için hala fırsat var. Partisi, bunca başarısızlık neticesi düşüşe geçen oylarına rağmen hâlâ birinci partiyken, parlamenter sisteme dönüyoruz dese ve Çankaya’ya çıkmak istese bu talebine hayır diyecek tek bir muhalefet lideri yokken bunu neden demiyor, diyemiyor? Esaretinin bedelini ödüyor olmasın?