Asıl devrimcilik, “asıl devrimci” biziz diyerek afra tafra yapmaktan değil, ülkenin bir türlü “biz” olamamasına bir cevap bulmaya çalışmaktan geçiyor.Tabii burada Doktor’un yazdıklarını tartışmak değil niyetim. Çünkü yakında seçimler var ve güzel ve yalnız ülkem tarihinin en önemli seçimlerini yapacak. Onun için konuyu biraz o çerçeveye getirmek istiyorum. Bilenler bilirler Doktor’un ünlü bir “Eyüp Camii” konuşması vardır (ilk defa duyanlar Google’a girip bu konuşmayı okuyabilirler). Bu ülke insanlarının önemli bir kısmının Müslüman olduğu gerçeğiyle yapılmış bir seçim konuşmasıdır bu konuşma. Kuran-ı Kerim’den alıntılar yaparak cami cemaatine sosyalist değerler ve fikirler üzerinden ülkenin durumunu anlatmıştır. Vatan Partisi adıyla kurmuş olduğu partiyle 1957 seçimlerine katılmayı istemişti. Ama bu konuşma ertesinde partisi derhal kapatılmış kendi de ceza evine konmuştu. Son zamanlarda Kemal Kılıçdaroğlu’nun attığı adımlara bakınca-etrafındakilerce ne kadar paylaşılıyor bilmiyorum ama- Kıvılcımlı’nın 1957 seçimlerinde yapmaya çalıştıklarına benzer cesur adımlarla yürüdüğünü görüyorum. Ülkede adı konmamış olsa da varolan Osmanlı’dan devralınmış farklı kimlikler arasındaki sorunları giderecek bir yaklaşım sergiliyor. Üstelik sadece Aleviler, Kürtler değil aynı zamanda Sünnileri de içine alan bir uzlaşı çerçevesi içinde yürüyor. Böyle bir siyasi bakışın ülkeye barış getirecek bir bakış olduğunu biliyoruz. Umarım Kılıçdaroğlu bu çabasında başarılı olur. Peki ama “İlginçlik?” meselesi nerede diye sorar gibisiniz. İlginçlik, klasik birçok solcu tutumun aksine asıl “devrimcilik” buradadır da ondan. Asıl devrimcilik, “asıl devrimci” biziz diyerek afra tafra yapmaktan değil, ülkenin bir türlü “biz” olamamasına bir cevap bulmaya çalışmaktan geçiyor. Zor olan bu! Kılıçdaroğlu da bunu yapmaya çalışıyor! Yapabilir mi bilmiyorum. Ama yapmasını, başarılı olmasını diliyorum. Rahmetli Doktor, Eyüp konuşmasını bitirirken şöyle diyor: “Oylarınızı verirken, Allah rızası için kendiniz gibi insanlara verin. Vermeyin kapıkullarına! “Her kahra katlanan işçi, köylü, fakir fukara vatandaşlarımız yaşasın!” diye bitiriyor. Ben de hem Doktoru anarak ve hem de Kılıçdaroğlu’nu tebrik ederek “Yaşasın 1 Mayıs!” diyerek yazımı bitiriyorum. “Yaşasın 1 Mayıs!”
Asıl devrimcilik bu!
Son zamanlarda Kemal Kılıçdaroğlu’nun attığı adımlara bakınca-etrafındakilerce ne kadar paylaşılıyor bilmiyorum ama- Kıvılcımlı’nın 1957 seçimlerinde yapmaya çalıştıklarına benzer cesur adımlarla yürüdüğünü görüyorum.
Türkiye ilginç bir ülke. İlginç deyince “Nesi ilginç?” diye söylendiğinizi duyar gibiyim. Eh ben böyle başlayıp siz de böyle devam edince bir cevap vermek gerekir. Rahmetli Doktor Hikmet Kıvılcımlı hayatı boyunca bu cevabı vermek için çok çabaladı. Öğrendiği Marksizm ile yaşadığı ülke birbirine uymayınca da cevabı bulmak için taa Mısır deltalarına, Hindistan ve Çin’e kadar uzandı, İslam’ın çıkışına, oradan Osmanlı’nın Anadolu’ya gelişine kadar birçok tarihsel olgu içinde kendi ülkesini, kendi ülkesinin insan malzemesini ve tabii kendi ülkesinin başka ilginçliklerini de anlamaya çalıştı. Üstelik rahmetli bunları yaparken de 20 yıldan fazla ceza evlerinde tutsak olarak yaşamak zorunda bırakıldı.
Benim gençliğimde benzer ilginçlikleri gören birçok kişi kendini Kıvılcımlı’nın kitaplarını okurken buldu. Bence şimdi de böyle bir eğilim var, özellikle gençler arasında. Kıvılcımlı’nın yazdıkları giderek daha fazla okunuyor. Buna rağmen bu ülkenin “sol entellektüelleri” Kıvılcımlı’yı görmemeyi yeğlediler. Nedendir bilmiyorum ama böyle bir durum var. Rahmetli bu durumu “susuş kumkuması” olarak niteledi ve kendi yazdıklarına karşı böyle bir tutumun olduğunu yaşarken söyledi. Hâlâ da durum pek değişmedi.
Onun, “tarih öncesi” olarak nitelendirdiği zamanlar ve toplumları anlamak için değişimin motorunun yanlızca “insan” ve “teknik” üretici güçlerine değil “tarih” ve “coğrafya”ya da bakmak gerektiğini söyleyerek Marksizme bir katkı yapmaya çalıştı. Tarih Tezi adlı çalışması böyle bir arayışın somutlanışıydı. Türkiye’yi de bu perspektiften okumaya çalıştı. Sonraki çalışmaları da bu yöndeydi. Rahmetli, kitabının alt-başlığında “Tartışılacak Tarih Tezi” demişti. Tartışılmasını istemişti buralı bir alçak gönüllülükle!