Arnavutluk örneği bağlamında yargıdaki yozlaşmaya çözüm önerisi

Abone Ol
Arnavutluk, yargı sistemindeki usulsüz ve yolsuz unsurları, Liyakat Değerlendirme Yasası ile elimine etmeyi hedefliyor. Hukukçu Dr. Gökhan Güneş’e göre dünyada yargıya güven endeksi açısından durumu Arnavutluk’tan daha kötü olan Türkiye’nin de böyle bir yasaya ihtiyacı var. Bu yazıda; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yakın tarihlerde Arnavutluk ile ilgili verdiği kararları bağlamında, Türkiye’de de yaşanması muhtemel gelişmelere ve Türkiye’ye her açından benzeyen bu ülkeyle ilgili tecrübeye yer verilmiştir.
  1. AİHM’in Xhoxhaj/Arnavutluk Kararı
AİHM’in bulunduğu kötü durumdan kurtarılması için bütün yargı mensuplarının yeniden değerlendirmeye tabi tutulmasıyla ilgili emsal ve öncü içtihadı, Xhoxhaj/Arnavutluk kararıdır[1]. a.Başvuruya Konu Olay Arnavutluk’ta yargı sistemine yönelik anketler, kamuoyunun adalet sistemindeki yolsuzluk algısıyla ilgili yaygın endişeleri ortaya koymasının yanı sıra Arnavutluk yargısındaki yolsuzluk hâli, pek çok uluslararası rapora konu olmuştur. Arnavutluk Parlamentosunda oluşturulan bir komisyonun da benzer tespitleri yapıp reform ihtiyacını dile getirmesi üzerine 2016 yılında Anayasa’da değişikliğe gidilmiş ve yargı reformunu gerçekleştirmek amacıyla Yargıçların ve Savcıların Yeniden Değerlendirilmesi Yasası (Kararda “Liyakat Değerlendirme Yasası” olarak da adlandırılmıştır) kabul edilmiştir. Yasanın kabulünden sonra tüm yargıç ve savcılar yeni kurulan Bağımsız Yeterlilik Komisyonu (IQC) tarafından incelemeye alınmış ve Komisyon kararlarına itirazları incelemek üzere bir de temyiz dairesi görevlendirilmiştir. Kanuna göre inceleme, üç kriterin değerlendirilmesi suretiyle yapılacaktır; a.İncelenecek kişinin ve yakın aile üyelerinin sahip olduğu varlıkların değerlendirilmesi (yasal gelirinin iki kattan fazla malvarlığı artışının tespiti), b.Organize suçlara karışan kişilerle görevini sürdürmesini imkânsız kılacak şekilde uygunsuz ilişkilerinin tespiti ve dürüstlüğüne ilişkin geçmişe yönelik ciddi endişe sebeplerinin bulunması, c.Mesleki yeterliliğin değerlendirilmesi. Bu kapsamda; ilgilinin bilgisinin, becerisinin, muhakemesinin, kabiliyetlerin yeterliliği ile göreviyle bağdaşan bir çalışma yöntemi izleyip izlemediği ve kamuoyunun adalet sistemine güvenini zedeleyecek uygulamalarının olup olmadığı değerlendirilecektir. Yapılan inceleme sonucunda ya ilgili yargı mensubu, bir yıllık mecburi eğitime tabi tutulmak üzere açığa alınacak ya da hakkında meslekten çıkarma tedbiri uygulanacaktır. Konuyla ve izlenecek süreçlerin tamamıyla ilgili Venedik Komisyonu’nun görüşleri alınmış ve Venedik Komisyonu, yapılan düzenlemenin “yargıyı tamamen yok edebilecek yolsuzluk belasından kendisini korumak için Arnavutluk için haklı ve gerekli olduğunu” belirterek hem Anayasa değişikliği hem de Liyakat Değerlendirme Yasası hakkında olumlu görüş bildirmiştir. Getirilen düzenleme gereğince; hâkim savcılar belli süre içinde mal beyanında bulunmak ve mesleki yeterliliklerine ilişkin çok sayıda soruyu da yanıtlamak zorundadırlar. Özellikle, malvarlığı artışlarıyla ilgili ispat yükümlülüğü tersine çevrilmiş olup malvarlıklarındaki artışın gelirleriyle orantılı ve makul olduğunu hâkim ve savcılar ispatlayacaklardır. IQC tarafından yapılan incelemeyi geçemeyenler meslekten çıkarılmış, geçenlerse mesleğe devam etmiştir. Yeni düzenlemenin hayata geçirilmesiyle birlikte dokuz Anayasa Mahkemesi üyesinden beşi meslekten çıkarılmış, üçü de istifa etmiştir. Bu yazıya konu başvuruyu yapan kişi de malvarlığındaki artışı kanıtlayamaması ve hakkındaki bir anayasa şikâyeti dosyasındaki şaibe nedeniyle meslekten çıkarılanlardan biridir. Bu kişi, meslekten çıkarılmasının AİHS’in 6 ve 8. maddelerine aykırılığını ileri sürerek AİHM’e başvurmuştur.
Liyakat Değerlendirme (Vetting) Yasası’nın amacı hukukun üstünlüğünün gereği gibi işleyişini, adalet sisteminin gerçek bağımsızlığını ve sistem içindeki kurumlara olan kamu güveninin yeniden tesisini sağlamaktır.
b. AİHM’in Konuya Yaklaşımı AİHM söz konusu başvuruda, vetting prosedürü olarak adlandırılan bu liyakat değerlendirme prosedürünü incelemiş ve adil yargılanma ve özel hayatın korunması hakkı kapsamında bir ihlal bulunmadığına karar vermiştir. -Başvuranın Adil Yargılanma Hakkı İhlal Edilmemiştir Başvuranın meslekten çıkarılması ve bu nedenle yeniden yargıda çalışamayacak olması (sadece yargıç ve savcı olamaması) 6. Madde (adil yargılanma) anlamında bir ceza olarak görülmemiştir (P. 214-246). Zira disiplin cezasına yol açan eylemin aynı zamanda suç olması nedeniyle disiplin hukuku uyarınca sorumluluğu bulunan kişinin cezai bir suçlamayla karşılaştığı söylenemeyecektir (P. 244). -Başvuranın Özel Hayatının Korunması Hakkı İhlal Edilmemiştir Başvuranın meslekten çıkarılmasının özel hayatına bir müdahale teşkil ettiği kabul edilmiş ve bu tedbirin yasal temelinin mevcudiyeti, güttüğü meşru amaç ve demokratik bir toplumda gerekliliği incelenmiştir. Liyakat Değerlendirme (Vetting) Yasası’nın amacı hukukun üstünlüğünün gereği gibi işleyişini, adalet sisteminin gerçek bağımsızlığını ve sistem içindeki kurumlara olan kamu güveninin yeniden tesisini sağlamaktır (P. 392). Anayasa Mahkemesi yasayla getirilen uygulamaların yolsuzluk düzeyinin azaltılmasındaki ve adalet sistemine olan güvenin sağlanmasındaki kamu menfaati tarafından haklı kılındığını da belirtmiştir. Bu itibarla AİHM, genel olarak Liyakat Değerlendirme Yasasının ve özelde başvuranın meslekten çıkarılmasının meşru bir amaç güttüğüne karar vermiştir (P. 393). Demokratik bir toplumda gereklilik bakımından ise Anayasa Mahkemesi üyesi olan başvuranın meslekten çıkartılmasının orantılı olduğu değerlendirilmiştir. Yasanın meslekten çıkarma ve bir yıl eğitime tabi tutulma gibi çok sınırlı bir yaptırım türlerini içermesi de değerlendirme usulünün amacı ve kendine özgü niteliğiyle bağdaştığı belirtilmiştir (P. 412). Ayrıca, meslekten çıkarmanın doğal bir sonucu olarak bu kişilerin sadece yargı sisteminde yeniden çalışamamasının da yargının saygınlığını ve adalet sistemine duyulan güveni temin etme amacıyla çelişmediği ve bu amaçla orantısızlık oluşturmadığı belirtilerek (P. 413), başvuranın meslekten çıkarılmasının Sözleşme’nin 8. maddesini ihlal etmediğine karar verilmiştir (P. 414).
Dünya’da hukukun üstünlüğü endeksinde Türkiye 140 ülke arasında 116. sırada yer alırken, Arnavutluk 87. sırada; temel haklara saygı sıralamasında Arnavutluk 63. sırada yer alırken, Türkiye 134. sırada yer bulmuştur.
  1. AİHM’in Nikëhasani/Arnavutluk Kararı
Bu kararında AİHM,[2] başvuranın kendisinin ve eşinin malvarlıklarının gelirleriyle orantısız olması nedeniyle meslekten çıkarılmasının ve tekrar yargı mensubu olmasının ömür boyu yasaklanmasının ihlal oluşturmadığını tespit etmiştir. Kararda ayrıca, yargı görevi yapan kişilerin yeniden mesleğe kabulünün engellenmesinin yargı görevinin saygınlığını ve kamunun adli sisteme olan güvenini temine yaradığı ve haklı bir nedene dayandığı vurgulanmıştır.
  1. AİHM’in Sevdari/Arnavutluk Kararı
Bu kararında da AİHM[3], başvuranın mal varlıklarından bazılarının henüz evlenmedikleri dönemde eşi tarafından edinildiğini, bazılarının ise küçük değerlerde olduğunu ve yasal şekilde kazanılmadığına dair bir şüphenin bulunmadığını belirtmiş ve başvuranın meslekten çıkarılmasının özel hayata saygı hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir. AİHM ayrıca, bu ihlalin, Arnavutluk'ta kurulan liyakat değerlendirme sistemiyle ilgili bir sorun bulunduğu şeklinde yorumlanmaması gerektiğini belirtmiştir.
  1. Kararların Türkiye’yi İlgilendiren Yönü
AİHM’in başta Xhoxhaj olmak üzere Arnavutluk ile ilgili kararlarına konu olan olayın temelinde, Arnavutluk’ta yargı sisteminin yolsuzluk seviyesi hakkındaki yaygın endişeler yatmaktadır ve Arnavutluk yargısındaki yolsuzluklar pek çok uluslararası raporun da konusu olmuştur. Türkiye açısından bakıldığında ise, durum Arnavutluk’tan daha vahimdir. Zira yapılan pek çok ankette yargıya duyulan güven çok düşüktür. Örneğin, bu anketlerden birinde yargıya güvenenlerin oranı 11,7 iken[4], başka bir ankette bu oran %1,7’dir.[5] Ayrıca, 2022 yılı Dünya’da hukukun üstünlüğü endeksinde Türkiye 140 ülke arasında 116. sırada yer alırken, Arnavutluk 87. sırada; temel haklara saygı sıralamasında Arnavutluk 63. sırada yer alırken, Türkiye 134. sırada yer bulmuştur.[6] Yine, Türkiye’de yargı bağımsızlığının kalmadığına ve yargının son Anayasa değişikliğiyle birlikte tamamen yürütmenin kontrolüne geçtiğine ilişkin birçok uluslararası raporun konusu olmuştur.[7] Bu bağlamda, Avrupa’daki dört önemli yargı örgütünün yargının durumu ve Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) ile ilgili bildirisi, durumun vahametini daha da iyi ortaya koymaktadır. Zira bu bildiri de yargının tamamen Cumhurbaşkanına bağlı hâle geldiği, HSK’nın sadece “tabeladan ibaret bir kurum” olduğu ve HSK’nın bu durumu nedeniyle herkes için bağımsız, adil ve tarafsız mahkemelere erişim hakkının sağlanması için çok az umut olduğu belirtilmiştir.[8]
AİHM’in 2022 raporuna göre, AİHM’e en fazla başvuru yapılan ülke Türkiye’dir ve AİHM’e yapılan başvuruların yüzde 26,9'u Türkiye'den gitmiştir. Türkiye, toplamda AİHM’de bekleyen dosya sayısı bakımından da ilk sıradadır.
Aynı şekilde, AİHM’in 2022 raporuna göre, AİHM’e en fazla başvuru yapılan ülke Türkiye’dir ve AİHM’e yapılan başvuruların yüzde 26,9'u Türkiye'den gitmiştir. Türkiye, toplamda AİHM’de bekleyen dosya sayısı bakımından da ilk sıradadır. Türkiye'nin AİHM'de bekleyen 20.100, Rusya'nın 16.750, Ukrayna'nın 10.400, İtalya'nın 3.550 ve Romanya'nın 4.800 dosyası vardır.[9] Benzer şekilde AİHM, Ragıp Zarakolu, Selahattin Demirtaş ve Atilla Taş hakkında verdiği kararlarında TCK’nın 314. maddesinin öngörülebilir olmadığını ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan hakların kullanımının tutuklama sebebi olmayacağını belirtmiştir. Bu dönemde, AİHM tarafından verilen kararlar uygulanmadığı gibi, ilk defa Türkiye ile ilgili AİHS’in 18. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Keyfi Tutuklama Çalışma Grubu da 25/9/2020 tarihinde verdiği Kahraman Demirez ve Diğerleri kararında (Karar No: 2020/47); son üç yıldır Türkiye’de yapılan keyfi tutuklamalarla ilgili önüne gelen dosya sayısında önemli bir artış olduğunu (P.101), Türkiye’nin Komite kararlarına uymadığını ve bu nedenle benzer nitelikte çok sayıda başvuru geldiğini belirterek (P.96), Türkiye’deki yaygın ve sistematik hapis ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı diğer ciddi özgürlükten yoksun bırakmanın belli koşullar altında insanlığa karşı suç oluşturabileceğini söylemiştir (P.101). Yine Çalışma Grubu son olarak 24/11/2020 tarihinde verdiği Ahmet Dinçer Sakaoğlu kararında (Karar No: 67/2020); Türkiye’deki yargının durumu ile ilgili endişelerinin ciddileştiğini, verdikleri tutuklama kararıyla kişilerin zararına sebebiyet veren kişilere karşı gerekli işlemlerin yapılmasını ve bunlar hakkında hükümetten yapıldıklarına dair rapor beklediklerini belirtmiştir. BM İnsan Hakları Konseyi’nin benzer kararları daha önce sadece Kuzey Kore ile ilgili verdiği düşünüldüğünde, Türkiye’deki durumun vahameti daha iyi anlaşılacaktır. Son olarak BM İnsan Hakları Komitesinden çıkan Mukadder Alakuş kararında, başvuranın koşullarında; Devletin, başvuranın tutukluluğu hakkında AYM’ye yapılacak bireysel başvurusunun uygulamada etkili olacağını göstermediğini tespit etmiş ve bu açıdan AYM’ye bireysel başvuru yolunu etkisiz bulmuştur.[10] Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Türkiye’de yargıya duyulan güven ve Türkiye’nin hukukun üstünlüğü endeksindeki yeri Arnavutluk’tan çok daha kötüdür. Bu tablonun en önemli müsebbibi, özellikle 15 Temmuz sonrası verdikleri hukuksuz kararlarıyla hiç şüphesiz 15 Temmuz yargıç ve savcılarıdır. Bu kişiler verdikleri haksız kararlarla açıkça insan hakları ihlallerine neden oldukları gibi insanlığa karşı suçların faili olmuşlardır. Bağımsız bir yargı erkinden bahsedilebilmesi için; Türkiye’ye hukuk ve demokrasi geldiğinde, aynı Arnavutluk’ta olduğu gibi başta bu hukuksuzlukları meşrulaştıran Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay üyeleri olmak üzere, ilk derece hâkim ve savcılarının ağırlıkla bilgisizlikten ziyade kasta dayalı şekilde yargılama göreviyle bağdaşmayan bir çalışma yöntemi izledikleri ortaya konularak haklarında gerekli yasal işlemlerin yapılması zorunludur. AİHM ve BM’nin ilgili Komiteleri gibi uluslararası yargı mekanizmalarının kararlarında vurgulanan açık ilkelere rağmen; bunları görmezden gelerek veya anayasal yükümlülüklerine aykırı biçimde bağlayıcı nitelikteki bu kararlara uymayacaklarını belirterek hukuka ve yargıya duyulması beklenen güveni zedeleyen yargı mensuplarının kasıt veya ihmallerinin ağırlığına göre davranışlarının sonuçlarıyla karşılaşmaları adaletin saygınlığının yeniden tesisi gibi meşru ve zorunlu bir amaca hizmet edecektir. AİHM’in benzer bir düzenlemenin Türkiye’de yapılması hâlinde bu düzenlemeyle ilgili de ihlal kararı vermeyeceği düşünülmektedir. Zira Türkiye’deki durum Arnavutluk’tan daha kötü ve böyle bir düzenlemenin yapılması daha zaruridir. --- [1]           B. No: 15227/19, 09/02/2021, https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-208812 [2]           B. No: 58997/18, 13/12/2022; https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-223605 [3]           B. No:40662/19, 13/12/2022; https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-223038 [4]           https://www.ensonhaber.com/gundem/orcnin-yargiya-guven-anketi [5] https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/kamuoyu-arastirmasini-aciklayan-chpli-erkek-vatandas-sisteme-guvenini-yitirdi-6132768/ [6]           https://worldjusticeproject.org/rule-of-law-index/global/2022/ [7]           Konuyla ilgili rapor, açıklama ve değerlendirmelere şu adresten ulaşabilirsiniz; www.izettindemir.com/haber/uluslararasi-raporlar-kapsaminda-yargi-bagimsizligi-ve-h-kimlerin-sorumluluklari [8] https://www.freejudges.eu/tr/2021/02/16/avrupa-insan-haklari-mahkemesi-aihm-baskaninin-28-ocak-2021-tarihli-ucuncu-taraf-mudahâleci-olarak-katilma-basvurulari-ile-ilgili-red-karari-hakkindaki-aciklamasidir/ [9]           https://m.bianet.org/bianet/insan-haklari/273375-2022-yilinda-aihm-e-en-cok-basvuru-turkiye-den [10]         https://www.drgokhangunes.com/uncategorized/birlesmis-milletler-insan-haklari-komitesinin-mukkader-alakus-kararina-iliskin-degerlendirme/