Loading...
Pandemi sonrası araştırmalarda sıklıkla karşılaştığımız ve kendi hayatımızda da tecrübe ettiğimiz olgu, “hiçbir şeye konsantre olamamama” durumu. Bu durumun en önemli sebeplerinden biri de anksiyete bozukluğu.Anksiyete bozuklukları, akut ve kronik strese yanıt vermek için gelişen tipik devreleri tetikliyor. Beyinde amigdala, HPA ekseni, ventral striatum ve prefrontal korteks dahil olmak üzere bu sürece dahil olan birden fazla bölge var. Bilişsel etkilerle ilgili olarak da stres ve kaygının benzer şekilde davrandığı söyleyebiliriz: Stres ya da kaygı altında dikkatimizi “algılanan” tehdide tahsis ettiğimiz için başka alanlarda gereken odaklanmayı sağlamamız mümkün olmuyor. Pandemi sonrası araştırmalarda sıklıkla karşılaştığımız ve kendi hayatımızda da tecrübe ettiğimiz olgu, “hiçbir şeye konsantre olamamama” durumu. Bu durumun en önemli sebeplerinden biri de anksiyete bozukluğu: Aslında herhangi bir tehdit unsuru olmayan uyaranları da tehdit olarak algılamamız ve sürekli olarak verdiğimiz stres tepkisi, bilişsel kaynaklarımızı tüketiyor. Duygudurum ve anksiyete bozukluklarının semptomları beynin bilişsel merkezlerinden ziyade duygusal merkezlerindeki aktivite dengesindeki bozulmadan kaynaklanıyor. Beynin bilişsel merkezleri, insan beyninin en son evrimleşen kısmı olan ön lobda bulunuyor. Örneğin ön frontal korteks (PFC) adı verilen bölge, planlama, karar verme, potansiyel davranışlar için sonuçları tahmin etme ve sosyal davranışları anlama ve yönetme gibi işlevleri yürütür. Orbitofrontal korteks (OFC) bilgiyi kodlar, dürtüleri kontrol eder ve ruh halini düzenler. Ventromedial PFC, ödüle ve duygulara verilen yanıtın oluşmasında etkendir. Sağlıklı beyinde bu bölgeler, duygusal işleme mekanizmalarının kontrolü yoluyla dürtüleri, duyguları ve davranışları düzenler. Duyguları işleyen beyin yapılarına ise “limbik sistem” adı verilir. İlkel beyin olarak da adlandırılan bu bölge, evrim sürecinde ilk oluşan bölgedir. Bu gölgedeki limbik korteks, ağrının duyusal, duygusal ve bilişsel bileşenlerini bütünleştirir ve bedensel durumla ilgili bilgileri işler. Başka bir limbik sistem yapısı olan hipokampus stres tepkilerini düzenler. Evrimsel olarak eski bir limbik sistem yapısı olan amigdala ise duygusal olarak göze çarpan dış uyaranları işler ve uygun davranışsal yanıtı başlatır. Amigdala, türe özgü savunma davranışının yanı sıra korku ve saldırganlığın ifadesinden de sorumludur ve duygusal ve korkuyla ilgili anıların oluşumunda ve hatırlanmasında rol oynar. Önceki çalışmalarda anksiyete bozukluğu olan kişilerde korku ve kaygının amigdalanın aşırı aktivitesinden kaynaklandığı öne sürülüyordu. Ancak günümüzde kaygı bozukluğunun beynin bir dizi farklı beyin bölgesi arasındaki döngüden kaynaklandığını biliyoruz. Dolayısıyla yukarıda anlattığımız bilişsel ve duygusal beyin, bu sürecin oluşmasında birlikte çalışıyor. Önceki bilgilerimiz üzerinden oluşturulan teoriler, yalnızca duygusal beyinden gelen sinyaller bilişsel beyni yendiğinde kaygı hissettiğimizi öne sürüyordu. Örneğin, yürüyüş yaptığınız ormanda karşınıza bir vahşi hayvan çıkabileceğine dair algısal tehdidi bilişsel beyni kullanarak devre dışı bırakabilirsiniz, bu durumda bilişsel beyin ağı duygusal korku ağını baskılar ve kaygı hissetmezsiniz. Ancak ne yazık ki mekanizma bu kadar basit işlemiyor. Örneğin daha güncel araştırmalar, bilişsel beyinde yer alan ön lobdaki dorsal anterior singulat korteks (dACC) olarak adlandırılan bölgenin, amigdaladan gelen korkulu sinyallerini güçlendirebileceğini gösteriyor. Kaygı sorunu yaşayan hastalara korkulu yüzlerin resimleri gösterildiğinde, dACC ve amigdala arasındaki etkileşim hızlanıyor ve kaygı düzeyi bu etkileşim nedeniyle daha da artıyor. Öte yandan, ön lobun ventromedial prefrontal korteks adlı kısmı ise amigdaladan gelen sinyalleri azaltabiliyor. Beyinlerinin bu bölgesi zarar görmüş olan kişilerde amigdalanın fren mekanizması ortadan kalkmış olduğun için kaygı yaşama olasılığı artıyor. Özetle şöyle ifade edebiliriz: Kendimizi anlayabilme yolunda aşırı bir basitleştirmeyle duygusal ve bilişsel beyin olarak ayırdığımız mekanizmalar, tahminlerin aksine bir tetikleme-frenleme mekanizması içinde çalışmıyor. Beynin son derece kompleks yapısı içinde bu bölgelerin birlikte nasıl çalıştığına dair ayrıntılar ise henüz tam olarak netleşmiş değil. Ancak dünya çapında ikinci bir pandemi haline gelmiş olan anksiyete ve depresyona dair bilgilerimizin artması için çalışmalar devam ediyor ve umut vadeden bazı bulgular da var. Bu bulguları bir sonraki yazımda aktarmaya çalışacağım.