Ankara tozduman…

Abone Ol
AK PARTİ’NİN ZOR TERCİHİ AK Parti’nin İyi Parti’ye yanaşacağı konuşulsa da AK Parti’nin savunduğu Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi ile İyi Parti’nin savunduğu Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistem arasında nasıl bir uyum sağlanacağı merak konusu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın pragmatist tavrı ve kazanmaya olan mecburiyeti nedeniyle ve de birinci parti olma özelliğini de dikkate alarak sistem değişikliğine onay vereceği konuşulsa da bunun kolay bir seçim olmayacağı görülmektedir. O yüzden AK Parti ve İyi Parti arasında bir sürecin olgunlaşıp olgunlaşmayacağını yakın zamanda göreceğiz. Diğer yandan HDP’li Erol Katırcıoğlu’nun yeniden çözüm süreci açıklaması, HDP’li Dicle Belediye Başkanı’nın AK Parti’ye geçişi ve son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Diyarbakır gezisi Kürt cenahında yeni bir nabız yoklama olarak okunmakta. Bütün bu süreçlerin ne olduğu veya nereye evrileceğini zaman gösterecek ancak bunun için çok beklemeyeceğiz görülmektedir. Böylesi bir süreç yaşandığında MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin sessiz kalmayacağı, Türkiye’nin son 20 yıllık siyasetine yaptığı müdahalelerle yön verdiği göz önünde tutulduğunda rahatlıkla anlaşılabilir. Yerel seçim öncesi kurulan Millet İttifakı ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun yarattığı denge giderek güç kazanmakta ve psikolojik üstünlüğünü sağlamlaştırmaktadır. AK Parti’nin böylesi bir atmosfer ve ittifak sistemi içinde seçimi tercih etmeyeceği ve süreci kendi lehine çevirecek hamleler yapacağı öngörülebilir. Ancak son kertede mesele sadece aritmetikten ibaret olmadığı, partilerin oy toplamı ile bir seçim sonucunun öngörülmeyeceği ya da sonuçlanmayacağı bilinmektedir. Partilerin sadece oy toplamı üzerinden hesap yapması içinde bulunduğumuz siyaset kısır döngüsünün, söyleme ve sembolik alana sıkışmış gündelik çıkışlarla süreci idare etme biçimleri gelecek hakkında ciddi bir iyimserlik içinde olmamızı engellemektedir. Meseleyi ittifaklara indirgemek, ne pahasına olursa olsun seçim kazanmak demokratik (etik-politik) bir tercihin toplumun önüne çıkmasını engellemektedir. Bu durum, demokratik olgunluğu ortadan kaldırmakta seçimi dost-düşman parantezine indirgemekte, sağlıklı bir tartışma ve seçim yapma imkanını ortadan kaldırmaktadır. Siyasal istikrarsızlık dediğimiz durum tam da budur. SÖYLEM, PROGRAM VE KADRO Seçim süreci bu denli sıcak bir atmosferin altında şekillenirken sağlıklı bir gelecek tasarımı ile toplumun karşısına çıkmak çok lüks olarak algılanmaktadır. Oysa Türkiye siyaseti ülkenin tarihselleşmiş ve birikmiş sorunlarına çözüm üretecek kurucu bir siyaseti ve toplumsal bir oydaşmayı sağlamadıkça salt seçim sonuçları üzerinde ittifaklar kurup dağıtmayı sürdürecek. Bu durum da ilkesel bir düzeye siyasetin yükselmesini engellemektedir. Ülkeyi ve siyaseti içinde bulunduğu kısırdöngüden çıkaracak hamle ittifaktan çok kurucu ilkeler ekseninde cesur bir söylem/program/kadro ile mümkündür. Bunu bugüne kadar başaramadığımız için sadece aritmetiğe odaklanan tartışmalara hapsolduk. Seçim süreçleri sadece ağırlaşan sorunlardan kısa süreli nefes almamızı sağlayan ve de kısa dönemli umut doğuran süreçler olarak parlayıp sönümlemektedir. Evet Ankara’da herkes ittifak aritmetiğine siyasetine sabitlemişken ağır sorunlar daha da ağırlaşarak bir sonraki iktidara devretmeye devam edecek. Dileriz başka bir siyaseti kurma cesareti ortaya çıkar ve ülke her alanda yeniden imar ve inşa edilir.