Anıl Kemal Aktaş yazdı | Krizin öteki yüzü: Kurumsal hukuksuzluk
Bu yazının amaçlarından birisi yaşadığımız krizin hikayesi yazılırken, bütün yaşananlara sebep olan sosyal olgulardan sayılabilecek “Kurumsal Hukuksuzluk” olgusunun hayatlarımızın bir değişmezi haline getirilmesini hatırlatmaktır.
29 Ekim 2015 günü Avni Aker stadyumunda oynanan Trabzonspor – Gaziantepspor maçı sonrasında hakemler verilen kararlara istinaden Trabzonspor yöneticileri tarafından ‘rehin’ alındı. Bu kararı alan yöneticiler tek bir telefon ile kararlarından dönmüş ve hakemleri ‘serbest’ bırakmışlardı. Peki hangi telefon geldi ve bu hakemler nasıl rehin alınmıştı? Kurumsal hukuksuzluk, ekonomik kriz ve bir futbol maçında yaşanan olayların birbiri ile olan alakası neydi?
Türkiye’de uzun zamandır dillendirilen tek adam yönetiminin önemli özelliklerinden birisinin, tek elde toplanmış bir gücü yöneten bir ‘buyruk’ sisteminin yaratılmış olduğunu varsayabiliriz. Buyrukların, kuralları ve kanunları tasfiye ettiği bir ortam yaratıldı. Bu buyrukların kimi zaman siyasi amaçlarla kimi zaman çıkar gruplarının hedefleri doğrultusunda herkese uygulanan hukuku ezip geçtiğini çok net bir şekilde biliyoruz.
Kurumsal hukuksuzluk nedir?
Kurumsal hukuksuzluk özet olarak siyasetin, kamu görevlilerinin, idarenin, yasamanın, yürütmenin, yargının kısacası kamu sorumluluğunu taşıyan her bir aktörün yarattığı kuralsızlıktır. Yani bir hukuksuzluğun sorumlu ve yetkili eller tarafından meşrulaştırılmasına kurumsal hukuksuzluk diyebiliriz. Bu inşa edilen ve her bir vatandaşın hayatında etki yaratan bir yeni durumdur. Vatandaşın yaşanan hukuksuzluklara karşı başvuracağı mekanizmalar tarafından bizzat mağdur edildiği durumda yaşanan hukuksuzluğun kurumsallaştırılması halidir. Düşünün, var olan kurallara ve kanunlara uyulmamasını, riayet edilmemesini konjonktürel sebeplerle meşru gösteren ve bunu sahip olduğu devlet erkine dayandıran siyasiler, yargıçlar ve devlet görevlileri… Bunun adı siyasetin hukuku eğip bükebilmesidir.
Kolaycılığa kaçmak adına değil ancak yaşadıklarımızı anlamlandırabilmek adına Ergenekon, Balyoz, KCK gibi davalarda yaşananlara baktığımızda Kurumsal Hukuksuzluk ilkesinin nasıl başladığını ve TEKEL Özelleştirmesinden İmar Barışına kadar hukuka, kurallara, kanunlara, anayasaya uygun hareket edenlerin cezalandırıldığı süreçleri hatırlayın. Hepsinde oluşturulan telaşlı ve acil gündemlerle itirazların nasıl geçiştirildiğini ve hukuksuzluğun sistematik bir biçimde uygulanışını hatırlayın. Mahkemelerin, meclisin, belediyenin “derin devletle mücadele, komünist kafadan kurtulma, büyük oyunları bozma” adına hukuksuzluk ürettikleri ve gelen itirazların hepsini siyasi propaganda yöntemleri ile bertaraf ettikleri bir zemin. Bu zeminin üst yapısını yine kurumsallaşmış hukuksuzluk oluşturmaktadır.
Kurumsal hukuksuzluk yapısal olarak itiraz noktası bırakmayan, kendini yeniden üreten bir yapıya sahip. Bu yapıdan çıkan sosyolojik yansımalar ise aşınma, hafızasızlık, gerçeği köreltilmesi olarak adlandırılabilir. Hukuksuzluğun meşru kılındığı bir ortamda hangi itirazı nereye yapabileceğinizi hayal edin!
Üstelik bu sosyolojik bulaşma halinin siyasi hayatın diğer aktörlerindeki yansımaları da ürkütücü sonuçlar yaratmıştır. Kendi varlık sebebini Anayasa ve Hukuk temelinde anlamlandıran, ADALET yürüyüşü yapan bir partinin dokunulmazlıkların kaldırılmasının anayasaya aykırlığını görerek ve bilerek onaylaması aslında kurumsal hukuksuzluğun başka bir türevidir.Çözüm süreci boyunca parlamentonun devre dışı bırakılmasında payı olan bir başka partinin sonradan parlamentonun işlevsizleştirilmesinden yakınması yine kurumsal hukuksuzluğun tartısının olmaması ile ilgilidir. Parti kurultayını yaptırmamak için mahkeme kararlarını çatıştıran bir başka siyasi partinin mevcudiyeti kurumsal hukuksuzluğun nasıl yapısallaştığını anlamamız için yeterli bir örnektir. Kurumsal hukuksuzluk, kendi gündeminizi hukukun gerçeklerinden üstün tutmaktır.
Belki hafızalarımızdan çıkmıştır. Cerattepe’de dönemin başbakanı, yaşanan protestolar üzerine mahkeme kararı beklensin diye bir açıklama yapmış ve bütün ülke rahat bir nefes almış, bir dalgalanma yaşanmıştı. Bu dalgalanmanın sebebi açık ve net bir şekilde ortadaydı. Topyekün bir ayağa kalkış sonrası oluşturulabilen hareket ile bir şeyi yeniden hatırladık. BİR MAHKEME KARARI, İNŞAAT ŞİRKETLERİNİN PARASINDAN VE KUDRETİNDEN DAHA GEÇERLİ OLABİLİYORDU. Türkiye’nin susadığı, muhtaç kaldığı öngörülebilirlik, adaletin geçerliliği işte bu kadar keskindi. İstanbul’un kaybolan silüetinden, tutuklanan gazeteciler ve akademisyenlere, madenlere ölüme yollanan işçilere kadar unuttuğumuz bir şey vardı, haklı olanın varlığı.
Bugün OHAL dönemi boyunca oluşan tablo kurumsal hukuksuzluğun nasıl otomatikleştirilebileceğini gözler önüne serdi. Taşeron işçilere kadro verilirken getirilen yöntem, Anayasa Mahkemesinin kendisini inkar eder şekilde OHAL KHK’larına tepkisiz kalması, Berberoğlu kararında olduğu gibi mahkemelerin birbiri ile çatışır hale gelmesi… Türkiye artık Kurumsal Hukuksuz bir ülkedir. Hukuksuzluk devlet eliyle üretilmekte ve yine bu hukuksuzluklara itirazı yapmanız gereken mecralar köreltilmiş halde bırakılmakta.
Kurumsallaşmış hukuksuzluk siyasetin kendi anlık meşruiyetini her şeyden üstün görmesi ile alakalıdır. Siyaset, bürokrasi ve yargıya kendi meşruiyetinin var olan yasalardan daha önemli olduğunu dayatır. Anayasa tanımayan bakanların meclis kürsüsünden bunu haykırdığı günü unutmayın. Bunu yaşayan bir mahkeme heyetinin hukukun geçerliliği ve koruyuculuğu üzerine kafasında oluşacak soru işaretleri ne olabilir?
Şimdi bütün bunların üzerine kurulu bir ekonomi düşünün. Eğitim, hukuk, kültür bunların hepsi ekonomi ile alakalı ögelerdir. Erdoğan’ın bir gecede değiştirdiği eğitim sisteminden, bir gecede seçim kararı aldığı bir ortamda oluşan kurumsal hukuksuzluk hangi ekonomik dinamiğe katkı sağlayabilir? Sermaye ve emek perspektifinden bakalım. Güvence ve öngörülebilirlik neye dayanmaktadır? Valiler, yargıçlar, kamu görevlileri mi yoksa en ufak şikayetin bile çözüm bulunacağının düşünüldüğü Cumhurbaşkanlığı makamı mı vatandaşın her şikayetine çözüm getirebilecektir? O futbol maçının hikayesini bir gazete haberinin metni ile bitirelim. Unutmayın kurumsal hukuksuzluk keyfilik getirir. Keyfilik ile yönetilen bir ekonomiden beklentileriniz güvencesizlik ve öngörülememezlik olabilir.
“Trabzonspor'un Gaziantepspor maçında son dakikadaki penaltısını vermeyen hakem Çağatay Şahan ve yardımcılarını, 4 saat mahsur kaldıkları Avni Aker Stadı'ndan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın telefonunun kurtardığı ortaya çıktı. Trabzonspor Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, "Yöneticilerime, sabaha kadar, ben gelene kadar o hakem, o stattan çıkmayacak' dedim. Ama beni arayan o değerli insanın, 'Hem Türkiye hem dünya genelinde büyük rezillik yaşamayalım. Ama yanlışların da hesabı sorulacak' sözü üzerine ben de arkadaşları aradım. Bizi katleden şahısların, Trabzonlu'ya yakışan şekilde en ufak fiziki müdahalede bulunulmadan bu şehri terk etmelerine izin verdik" dedi. “
Yorumlar
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
MHP'li vekillerin istifa gerekçesine PolitikYol ulaştı: VIP altın kaçakçılığı
Yasadışı bahis soruşturmasında yeni dalga: 7 fenomene yakalama kararı
Sivas’ta dershane bulunan binada yangın: Bir öğretmen öldü
Selçuk Üniversitesi, mutluluğun formülünü aramayı bıraktı
Erdoğan'ın danışmanı, 'Öcalan'a şehit evinde şartlı kahvaltı' iddiasını doğruladı