Loading...
Laiklikten kasıt, kişilerin inançlarının toplumsal hayattaki imkânlarını, rollerini, mevkilerini, görevlerini etkilememesidir. Bunun için ilk kural devletin kişinin dini aidiyetine ilişkin herhangi bir kayıt tutmamasıdır.Farklı dini aidiyeti olanların kendi dinlerinin gereklerini yerine getirirken aynı siyasi toplumun eşit fertleri olmaları, siyasi görevlere seçilmeleri mümkün oldu. Kendi tecrübemizde ise devlet din işlerini de düzenleyen kurum olarak gelişmiştir. Bilahare Diyanete dönüşen Şeyhülislamlığın esas vazifesi hükümdarın icraatının dine uygun olduğunu denetlemekten ziyade, yaptıklarını Müslüman nüfus nezdinde dini gerekçeler kullanarak meşrulaştırmak idi. Bu amaca dönük olarak kapsamlı bir devlet bürokrasisi de gelişmişti. Üstlerine düşen bu görevi iyi yapmayan ya da farklı düşünen Şeyhülislamların görevden uzaklaştırıldıkları, kiminin farklı düşünmenin bedelini canıyla ödediği bilinmektedir. Resmi İslam anlayışı dışında kalan Müslümanlar ise doğru yoldan ayrılmış, sapmış kişiler olarak görülmüş, bunların mensup oldukları inanç gruplarına devlet resmen cephe almıştır. Diyanet yukarda tanımladığımız geleneğin devamını temsil ediyor. Modernleşme siyasetinin izlendiği tek parti döneminde Diyanet, devletin izlediği politikalara destek veren bir kurum olarak değerlendiriliyordu. Cuma hutbeleri merkezde hazırlanır, tüm camilerde okunurdu. Vatandaştan vergi ödemeleri, çocuklarını aşılatmaları gibi görevleri yerine getirmeleri istenirdi. Çok partili hayatta da uzun süreler bu konum köklü bir değişime uğramadı. Ancak özellikle AKP göreve gelince, Diyaneti dindar bir nesil yetiştirmekte kullanabileceği bir araç olarak gördü ve güçlendirmeye yöneldi. Daha sonraları, siyasi desteği zayıfladıkça da Diyanetin kendisine destek sağlayacak bir mekanizma olarak hizmet etmesini istedi. Tarikatlar işte bu çerçevede toplumsal hayatın her alanının düzenlenmesinde giderek artan söz sahibi oldular. Böylece Diyanet tedricen merkezi hükümetin bir aracı olmak yanında, onu da etkisi altına alan bir güç merkezine dönüştü. Eğer altılı masa gerçekten demokratik bir düzenin inşasını istiyorsa, laikliğin nasıl uygulanacağı konusunda da ortak bir anlayış geliştirmelidir. Laiklikten kasıt, kişilerin inançlarının toplumsal hayattaki imkânlarını, rollerini, mevkilerini, görevlerini etkilememesidir. Bunun için ilk kural devletin kişinin dini aidiyetine ilişkin herhangi bir kayıt tutmamasıdır. Mevcut kayıtlar iptal edilmeli, yenilenmemelidir. Kamu görevine adaylıkta, kamu görevlendirmelerde, terfilerde kişinin dini kimliği gözetilmemeli, daha doğrusu bilinmemelidir. Bunun şimdilik en kolay yolu kamu görevi için girilen yazılı sınavlarda anonimliğin korunması, birkaç istisna dışında (örneğin dış işlerinde dil ve bilgi mülakatları) sözlü mülakat sistemine son verilmesidir. Tabii, en önemli konu, dinin evrensel eğitim sistemimizin de dışına çıkarılmasıdır. Öncelikle din bilgileri öğrencinin başarısını ölçen sistemden elenmeli, gönüllü olarak devam edilen bir faaliyete dönüştürülmelidir. İmam-Hatip Okullarının sayısı azaltılmalı, öğrencilerin bu kurumlara gitmeye zorlanmasına son verilmelidir. Bu okulların genel öğretimin nasıl dışına nasıl çıkarılabileceği ve finanse edileceği formülleri üzerinde çalışılmalıdır.
En önemli konu, dinin evrensel eğitim sistemimizin de dışına çıkarılmasıdır. Öncelikle din bilgileri öğrencinin başarısını ölçen sistemden elenmeli, gönüllü olarak devam edilen bir faaliyete dönüştürülmelidir.Esas sorun sadece Sünni-Hanefi hizmetinde olan (onu bile artık yerine getirmeyen) Diyanet ile ne yapılacağıdır. Bunun üzerinde düşünmeliyiz. Benim şöyle bir formül aklıma geliyor ama enine boyuna tartışılması ve nasıl yürütülebileceğinin belirlenmesi lazım. Bu formüle göre devlet her yıl fert başına yapacağı dini harcamayı belirler. İçinde Diyanetin de yer alacağı bir dini kuruluşlar listesi oluşturulur (Bunun asıl oluşturulacağı üzerinde düşünmek gerek, tek söyleyeceğim husus, listenin belirlenmesinin sadece hükümete bırakılmamasıdır). Her vatandaş e-devlet aracılığıyla kendi hissesinin hangi kuruluşa verileceğini belirtir. Değiştirilmek istenmediği sürece tercihin yenilenmesine gerek yoktur ama isteyene tercihini değiştirmek için imkân verilmesi lazımdır. Tüm dini kurumlara da eşit kolaylık sağlanması, örneğin aynı fiyattan su ve elektrik verilmesi kurala bağlanmalıdır. Müsaadenizle tartışmayı uzatmayayım. Sadece yeni hazırlanması tasarlanan anayasada ve ona göre şekillenecek hukuk yapısında laiklik konusunun ihmal edilmemesi gerektiğini, uzun vadeli toplumsal barış için atılacak çok sayıda adım olduğunu, konu üzerinde düşünce eksersizleri yapılmasının şart olduğunu ifade etmeye çalıştım. Bunu yapamazsak, bizi son yıllarda toplumsal ayrışmaya iten bu ağırlıklı faktörün etkisinden kurtulamayız. Çok sayıda insanımızı kamu hayatımızın kenarına iten, bazen de dışlayan mevcut sistemin devamını kabullenmiş oluruz. Sizi bilmem ama, tüm vatandaşların eşit olduğuna ve devletten aynı muameleyi görmesi gerektiğine inanan bir kişi olarak, ben bu durumu kabullenmek istemiyorum.