Anayasal yargı denetiminin amacı bireylerin “temel hak ve hürriyetlerinin korunması” değildir. Biz de 1961 Anayasası ile kurulan AYM maalesef özellikle kriz dönemlerinde meşruiyetini sorgulatmış, genelde iktidara hâkim olan güç ve eğilimler lehine kararlar çıkartmıştır.Bu kanaatimizi/düşüncemizi gerekçelendirmeden önce anayasal yargı denetiminin gerekli olup olmadığı ve bununla ilgili birkaç meseleye temas etmek isteriz. Modern anlamda anayasal yargı denetimi İngiltere’deki Bonham kararını saymazsak (1612 tarihli, modern dönem denilemez) ABD’de Marbury v. Madison (1803) davasından önce eyalet mahkemeleri şu davalarda anayasal yargı denetimi yaparak yasaları Anglo Sakson hukuku veya anayasaya aykırı bulmuştur: Paxton’s Case of the Writ of Assistance (1761), Ham v. M’Claws (1789), Bowman v. Middleton (1792), Lindsay v. Commissioners (1796).[1] Chisholm v. Georgia (1793), Ware v. Hylton (1796), Cooper v. Telfair (1800) davalarında ABD Yüksek Mahkemesi Marbury v. Madison’dan önce de anayasal yargı denetiminde bulunmuştur. Marbury v. Madison davasını önemli kılan ise ilk dava olması değil, anayasal yargı denetimini manifesto hâlinde açıklayan ilk dava oluşudur.[2] Modern dünya da anayasal yargı denetimi ABD/Anglo-Sakson hukukundan mülhemle Hans Kelsen aracılığıyla Avrupa’ya taşınarak farklı bir hâle sokulmuştur. Mesela Fransa’da 2010 yılından sonra somut norm denetimi başlamış ve bireyler Anayasa Konseyine Danıştay ve Yargıtay safhasından sonra başvurabilir hâle gelmiştir. Anglo-Sakson hukukunda ise hem özel hukuk hem de kamu hukuku davalarında en yüksek mahkeme anayasal yargı denetimi yapan Yüksek Mahkemelerdir. ABD Yüksek Mahkemesi tavsiye niteliğinde karar verememektedir. Kanada Yüksek Mahkemesi ise Quebec v. Secession Reference davasında olduğu gibi federal hükümet talep ettiğinde tavsiye niteliğinde kararlar vermektedir. Birleşik Krallık’ta ise 2009 yılında kurulmuş olan Yüksek Mahkeme, parlamentonun üstünlüğü ilkesi gereği ABD ve Kanada yüksek mahkemeleri gibi kararlara henüz imza atmamıştır.
AYM kararlarını verirken geçmişte olduğu gibi kesinlikle yargısal aktivizmde bulunmamalı. Siyasetin alanına girmemelidir. Milletin yani halkın seçmiş olduğu vekillerin çıkarmış olduğu kanunlara mümkün olduğunca dokunmamalıdır.Günümüzde gelinen noktada; anayasal yargı denetimi özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra soykırım nedeniyle azınlıkların haklarını korumak adına güçlenerek yoluna devam etmiştir. Hatta bazı yazarlara göre gelişmiş ülkeler de artık anayasal yargı denetimi azınlıkları korumakta, çoğunlukların hak ve taleplerini görmezden gelmektedir. Anayasal yargı denetiminin amacı bireylerin “temel hak ve hürriyetlerinin korunması” değildir. Biz de 1961 Anayasası ile kurulan AYM maalesef özellikle kriz dönemlerinde meşruiyetini sorgulatmış, genelde iktidara hâkim olan güç ve eğilimler lehine kararlar çıkartmıştır. Oysaki bireylerin temel hak ve hürriyetlerini koruması gereken mahkemeler asıl kriz dönemlerinde cesur davranarak meşruiyetlerini inşa etmeleri gerekir. Sonuçta mahkeme üyeleri millet tarafından seçilmişler değil, siyasi iradeler tarafından atanmış kişilerdir. AYM kararlarını verirken geçmişte olduğu gibi kesinlikle yargısal aktivizmde bulunmamalı. Siyasetin alanına girmemelidir. Milletin yani halkın seçmiş olduğu vekillerin çıkarmış olduğu kanunlara mümkün olduğunca dokunmamalıdır. Ancak temel hak ve hürriyetlerin korunması noktasında hareket etmelidir. Anayasa mahkemesi kararları Anglo Sakson hukukunda olduğu gibi (milletin iradesi önce gelir fehvasınca) ilgili kanun maddesinin anayasaya aykırı olduğunu ifade etmeli, AYM kararlarıyla kanun maddeleri iptal edilememelidir. En doğrusu siyasette en son sözü halk girişimi kurumuyla yeterli miktarda imza toplayarak halk söylemelidir. Bu şekilde siyasi iktidarları seçen halkın yönetime katılımı ve denetimi süreklilik arz edecektir. --- [1] Detaylı bilgi için bkz. Fatih Öztürk, Karşılaştırmalı Anayasa Yargısında Politik Sorun ve Yargısal Aktivizm Doktrini: Anayasal Yargı Denetimi Gerekli mi?, Filiz Kitapevi, İstanbul, 2021. [2] Aynı kaynak bkz. Fatih Öztürk, syf. 13-20, syf. 20-30 Marbury v. Madison davası.
Editör: TE Bilisim