Kendisini kimi ilkeler uğruna kısıtlayan muhalefet, iktidardan uzak kaldıkça tam da o ilkelere karşı hareket etmektedir. Muhalefetin pragmatik tavrını kısıtlamak, ülkede olan biteni normal görmek; yaşanan kaosu yok saymaktır.
Loading...
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Amerika gezisi iktidar çevrelerinden ziyade muhalif kamuoyunda tartışmalar yarattı. Ziyaretin içeriğini bir yandan zayıf bulan bir yandan da Amerika’dan icazet alındığını iddia eden eleştiriler gerek iktidar yanlısı gerekse de muhalif kamuoyunda yer aldı
[1][2].
Hatta Kılıçdaroğlu’nun kendisi de gezisini “ABD'ye gideceğim ama birilerinin dediği gibi icazet almak için değil… Bilim ve teknolojideki gelişmeleri görmek, bilim yapanlarla, teknoloji geliştirenlerle birlikte olmak için… Neoliberal politikalara karşı çıkan, sosyal devleti savunanlarla birlikte olmak için…” diye tarif etti
[3].
GEZİ PARADOKSU
Geziyi iktidar çevrelerinin ne olursa olsun eleştirecekleri açık. Ancak muhalefet açısından yaşanan paradoks asıl önemli olan. Gezinin içeriğini zayıf, yetersiz bulan kimi muhalif çevrelerin gezide CHP Genel Başkanının mesela ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmesine nasıl yaklaşacakları da bir soru işareti olarak ortada. Paradoks olarak bir yandan gezinin içeriği zayıf bulunurken bir yandan da “icazet” iddiaları sürdü.
20 yıllık AKP iktidarının ardından muhalif kesimler, Erdoğan’ın geçmiş söylemleri ile güncel sözleri arasındaki çelişkileri aramayı sürdürüyorlar. Lenin’in Kautsky’e ithamlarından beri sol siyasal kültüre yerleşen, oradan da Türkiye’nin seküler kesimine yayılan “dönek” kavramını sürekli Erdoğan’ı itham etmek için kullanıyor muhalif kesim.
Ancak Erdoğan ve Erdoğan’ın destekçileri aynı referans zemininden hareket etmedikleri için de muhaliflerin eleştirilerinin kendi muhalif kamuoyunu keskinleştirmenin ötesinde etkisi olmuyor. Erdoğan kendi çıkarları mucibince muhatap olduğu aktörlere karşı tavır geliştiriyor. Erdoğan çıkarlarına uyduğu zaman Avrupa Birliği ile yakınlaşıyor, yine Erdoğan çıkarlarına uymadığını düşündüğünde Avrupa Birliğinden uzaklaşıyor. Ermenistan, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Suriye, İsrail, Mısır, Azerbaycan tavır değişmiyor.
Türkiye içinde de büyük sermayedarlar ile, MHP ile, politik Kürtlerle, eski merkez medya ile her kim olursa olsun ilişkisini Erdoğan’ın o anki çıkarları belirliyor. Bu ilişkileri sırasında Erdoğan’ı küçümseyen muhalifleri ise Erdoğan’ın eylemlerinin yükümlülüğünü Erdoğan’ın ittifak yaptığı aktörlere kesiyorlar. Neredeyse Erdoğan’ı aklayacak bir düşünme mekanizmasını bizzat muhalifleri bile kurmuş olabiliyor. Erdoğan yargılamadan, eleştiriden, sorumluluktan azade bir konuma çekiliyor. Biraz daha ileri giden analistler ise Erdoğan’ı olan bitene sadece “maruz” kalan bir noktada resmediyor. Gerçeklik 180 derece farklı olsa da izah ve tevilden oluşan 20 senelik bir anlatı inşa ediliyor.
MUHALİFLERDEKİ GÜVEN SORUNU
Muhalif kamuoyunda 20 senedir iktidardan uzak kalmanın yarattığı hayal kırıklığı neticesinde muhalefet liderlerine karşı bir hayal kırıklığı olması anlaşılır. Ancak muhalefet yaptığında yine muhalifler tarafından zamanlamasından, içeriğine kadar tartışılan hamleler, iktidar tarafından gerçekleştirildiği zaman norm olarak kabul ediliyor. Son 20 senede normallerimiz sayısız kez değişti. İktidar, örneğin Birleşik Arap Emirlikleri ile Suudi Arabistan ile çıkarları gereğince ilişkileri gerip yumuşatabiliyor.
Ancak muhalefet kendisini dünyaya anlatmaya yeltendiğinde kimi muhalifler tarafından bile sallanan vatan hainliği sopasıyla karşı karşıya kalıyor. İktidar bu baskıyı o kadar ileri götürüyor ki kendisi sessiz kalırken
[4]; medyadaki yandaşları aracılığı ile muhalefeti yabancı ya da yerli aktörlere karşı tavır almaya, böylelikle de yalnızlaşmaya zorluyor.
Erdoğan’ın oyu Annan Planını desteklerken azalmazken; muhalefetin Kıbrıs konusunda esneme şansı yok. Erdoğan Kürt meselesinde her türlü manevrayı deneyebilirken; muhalefet nispeten sessiz kalmak zorunda kalıyor.
Muhalefet, Erdoğan’ın müttefiklerine odaklanan, Erdoğan’ı izah eden anlatılar arasında sıkışmışken, kendisini ahlaki bir noktadan yargılıyor. Erdoğan’ın destekçilerinin çoğu ise tersine Erdoğan’ın kendi pozisyonlarını tam olarak yansıtmayan söylemlerine pragmatik yaklaşıyorlar
[5]. Erdoğan’ın oyu Annan Planını desteklerken azalmazken; muhalefetin Kıbrıs konusunda esneme şansı yok. Erdoğan Kürt meselesinde her türlü manevrayı deneyebilirken; muhalefet nispeten sessiz kalmak zorunda kalıyor. İsrail ile ilişkileri Erdoğan mütemadiyen bozup düzeltirken muhalefetin elinden kimi çelişkilere işaret etmekten ötesi gelemiyor. Doğu Akdeniz’de aranan petrol ya da “Mavi Vatan” tezleri iktidarın istediği zaman gündem olurken; istendiği zaman kolayca unutturulabiliyor. Bu şartlarda, CHP’lilerin AKP’ye Atatürkçülük, İYİ Partilerin ise milliyetçilik kanıtlamasının bir anlamı yoktur.
MUHALEFETİN İLK İŞİ NE OLMALI?
20 yıllık AKP iktidarı sonrasında muhalefetin en önemli sorumluluğu seçim kazanmaktır. Muhalefetin Türkiye’ye seçimlerden sonra yapacağı en büyük katkı ise yine sonraki seçimleri de kazanmak olacaktır. Muhaliflerin seçim zaferinin kendisi, Türkiye Demokrasisine sınıf atlatacaktır. Sağ popülist, İslamcı bir hükümeti, o hükümet devlet aygıtını ele geçirdikten sonra seçimle yenecek bir muhalefet tüm dünyanın odağına alınacaktır. İktidarın gidebilir olduğunun, iktidarın değişebilir olduğunun görülmesi, Türkiye’deki tüm yerleşik paradigmaları yıkacaktır.
SONUÇ
Kendisini kimi ilkeler uğruna kısıtlayan muhalefet, iktidardan uzak kaldıkça tam da o ilkelere karşı hareket etmektedir. Sadece kimi ilkeleri öne çıkararak muhalefetin pragmatik tavrını kısıtlamak, ülkede olan biteni normal, sıradan görmek; yaşanan kaosu ve krizi yok saymaktır.
Aksine son yirmi senede, Türkiye’nin kurumları, alışkanlıkları, teamülleri yıkılmıştır. Muhalefet tam da önerdiği ilkeler gereği öncelikle seçim kazanmalıdır. AKP seçim kazanarak ülkeyi değiştirmiştir. Sandık zaferi basit, kolay, ikincil ya da sıradan değildir. Türkiye’deki seçimleri bir aktör AKP’ye hediye etmemiştir. AKP güçlüdür ve seçimi kazanmıştır. AKP kullanılmamıştır, kullanmıştır. Muhalefet karşısındaki gücü bilerek daha güçlü olmayı hedeflemelidir. Gelecek seçimlerde, muhalefete de kimsenin bir şey hediye etme gücü yoktur.
Aksine tüm dünya muhalefetin gelecek zaferiyle şaşıracak, tüm dünyanın gözleri kamaşacaktır. Muhalefet zaferini Putin Rusya’sına, uluslararası Müslüman Kardeşler ağına, Batı’daki Erdoğan destekçilere ve tek tek saymakla bitmeyecek Erdoğan destekçilerine rağmen kazanacaktır. Tüm bunların sonunda gelecek seçimlerdeki muhalefet zaferinden tüm dünya ilham alacaktır.
---
[1] https://www.hurriyet.com.tr/gundem/fuat-oktay-kilicdaroglu-icazet-almaya-da-amerikaya-gidiyor-42153381
[2] https://www.ahaber.com.tr/gundem/2022/09/24/chpnin-agir-topu-kilicdaroglunun-abd-ziyaretini-degerlendirdi-icazet-almaya-gidiyor
[3] https://www.sozcu.com.tr/2022/yazarlar/aytunc-erkin/amerikaya-icazet-almaya-gitmiyorum-7394805/
[4] https://www.takvim.com.tr/guncel/2022/05/22/abd-baskan-erdogani-iktidardan-dusurmek-istiyor-chp-bidendan-medet-umuyor
[5] https://twitter.com/dokuz8haber/status/1254827651057025025