Bizimkisi dışarıdan Demirtaş “içeriden” eleştiriyor, tespitler yapıyor. Ve bütün bunlar haklı eleştiri ve tespitler. Her eleştiri iyidir, yeter ki ders alınabilsin, eleştirenin kimliğine, siyasi pozisyonuna bakılmasın.
Loading...
Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hafta sonu gerçekleşen HDP Kongresi sonrasında T24 için “İğneyi kendimize” başlıklı bir yazı yazdı.
Demirtaş, yazısında HDP’ye bir anlamda yeni bir siyasal dil ve eylem planı anlamına gelecek yol haritası sundu. Bir taraftan muhalefetin HDP’yle ilişkisini sorgularken, aynı zamanda bu ilişkinin HDP tarafından nasıl sağlanabileceğini de ifade etti.
İzin verirseniz Demirtaş’ın yazısından uzun bir alıntı yapmak istiyorum.
“
Bugünkü koşullarda Altılı Masa ile HDP merkezli muhalefet arasında kurumsal bir iş birliği pek olası görünmüyor. …
Burada yegane sorumlu elbette Altılı Masa değildir. HDP'nin de eksikliği ve sorumluluğu vardır. Önce iğneyi kendimize batırmadan, önümüze gelene çuvaldızı batırmanın kimseye bir yararı yok. …
HDP'nin yaşadığı mağduriyetler, siyasi kararlar alırken duygusal davranma gerekçesi olamaz. Türkiye'de değişim istiyorsak bunu kendimizden başlatma cesaretini göstermek zorundayız. Aksi halde, haklı olmamıza rağmen yeterince inandırıcı olamayız.
Kendi hassasiyetlerimize saygı beklediğimiz her yerde, başkalarının hassasiyetlerine gerekli saygıyı göstermek zorundayız. …
Eğer diğer muhalefetten Kürt açılımı bekliyorsak biz de HDP olarak Türkiye açılımı yapmak zorundayız. Mağdur kimliğimizin bizi ezilmişlik veya öfke psikolojisine sokmasına izin vermeden, özgüvenle tüm Türkiye'yi kucaklamak zorundayız. …
Siyasetin ve şiddetin bir arada olamayacağını bizim de bildiğimizi, bütün sorunlarımıza Türkiye'nin bütünlüğü içinde çözüm aradığımızı ve onurlu bir barış için ciddiyetle çalıştığımızı tüm Türkiye'ye en uygun dille, söylemle anlatmamız gerekir. …
Dedim ya, değişim cesaret ister. Şimdi o cesareti göstermenin, değişimi kendimizden başlatmanın tam zamanı. Emin olun, gerisi domino taşı gibi gelir. Toplum herkesi değişim için daha fazla zorlar ve demokrasiye bir adım daha yaklaşırız.
Değişim şimdiden başlamalı ki, seçimden sonra güçlü bir şekilde sürebilsin.”
Elbette yazıdaki;
“Eğer diğer muhalefetten Kürt açılımı bekliyorsak biz de HDP olarak Türkiye açılımı yapmak zorundayız. Mağdur kimliğimizin bizi ezilmişlik veya öfke psikolojisine sokmasına izin vermeden, özgüvenle tüm Türkiye’yi kucaklamak zorundayız.” tespiti hayati önemdedir.
Demirtaş’ın yazısından bu uzun alıntıyı yapma nedenim eski bir anıyı anımsamam. Bundan yaklaşık 3 yıl önce
artıgerçek’de benzer görüşleri ifade etmiş ama sert tepkiler almış ve nihayet yazılarım ve televizyon programıma son vermişlerdi.
ELEŞTİRİ SAĞALTIR
Diyarbakır, Van, Mardin’e kayyum atanmasından sonra 23 Ağustos 2019’da yazdığım
HDP’ye sahip çıkmanın anlamı ya da HDP’nin sorumluluğu yazıyı; “
Son olarak içinde olduğumuz süreçte Kürt siyasi hareketi yani HDP’nin siyaseten daha çok sahiplenilmesi gerekiyor. Bu sadece onlar mağdur edildiği için değil, parçası oldukları siyasi alanının tüm muhalif partiler için daralmasındandır. Tabi bu aynı zamanda onların da siyasete daha çok sahip çıkmasıyla anlam kazanacaktır. Bunun yolu da merkeze biraz daha yakınlaşmaktan geçiyor. Kendileri buna itiraz etse de.
HDP’nin artık Kürt sorununun çözülmesinde PKK ve Öcalan’ın siyasi vesayetinden kurtulma ve “siyasi özne” olma zamanı gelmiştir” satırları ile bitirmiştim.
Bu yazıya aynı siteden farklı mecralardan gelen etkiler üzerine yazdığım son yazının (29 Ağustos 2019) başlığı; Şiddetin değil siyasetin yanı
ndayım olmuştu. Ne yazık ki bu yazıdan sonra tartışmayı devam ettirme imkanı tanınmadan yazılara ve ArtıTv’deki programa da son verildi. Şimdi o yazıdan uzun bir alıntı yapacağım.
“… her alanda olduğu gibi üslup, bu tartışmalarda önemli bir fark olarak ortaya çıkıyor. Tartışmayı kişiseleştirmek, benzetmelere başvurmak, hatta suçlamak tartışmanın seviyesini düşürdüğü gibi insani ilişkileri de olumsuz etkiler.
“Devlet ağzı ile konuşmak”, bu devletin mağdur ettiği biri olarak sanırım kullanacağım en son “şey” olur. Ya da “Ahmet Hakanvari” türü nitelendirmeler, beni değil yazanı zedeler. Ya da benim “CHP’li arkadaş” olarak sunulmamın da yazdıklarımla ilgisi yok. Çünkü buradaki yazıları CHP’li kimliğimle yazmıyorum. …
İçinde olduğumuz süreçte HDP’ye HDP’liler kadar HDP dışında kalan, demokrasi ortak kesininde bulunan herkesin sahip çıkmasının sadece siyasi değil aynı zamanda ahlaki bir sorumluluk olduğunu da ifade ettim.
Bunun olabilmesinin bir koşulu da HDP’nin de en az diğer partiler kadar siyasete sahip çıkması ve şiddete mesafe almasının önemli olduğunu yazdım. Kürt sorununun yani demokrasi mücadelesinde HDP’nin siyaset yapmasının olmazsa olmaz olduğunu ve geçmişteki çözüm sürecinde bu rolü etkili olmadığıdır.
Devamla, çözüm sürecinde AK Parti’nin Erdoğan’a, PKK’nın –ve Kürt Siyasi Hareketinin de- Öcalan’a fazlasıyla güvendiği tespitlerini yaptım.
Sanırım tartışmayı başlatan nokta da burası. Yani HDP’nin, PKK’ya mesafe alması konusu ve Öcalan’a biçilen rol.
Burada söylemek istediğim şu; HDP’nin işlevi sivil siyasetin gelişmesine katkıdır. Sivil siyaseti, sivilleri hedef alan her türlü eyleme kimden gelirse gelsin karşı çıkmasıdır. PKK da buna dahildir.
Bu açıdan karşı karşıya olduğum siyaseti yok eden şiddetin kendisidir.
Şunu kabul edelim şiddet, devlet tarafından PKK mücadele yanında Kürt sorununu yok saymak için; PKK için de, devletle mücadele kadar Kürtler siyasi hareketi ve Kürtler üzerindeki gücünü konsolide etmek için kullanılmaktadır.
Burada öncelik, Kürtlerin hak ve özgülükleri ile sivillerin yaşam hakkı ile birlikte hak ve hukuklarının korunmasıdır.
Bu öncelik ise iki tarafa mesafe almayı gerekir. Bu sadece CHP ya da bir başka partinin çizgisi değildir ve bu hiçbir partinin tekelinde değildir.
Sonuçta, siviller ölürken, öldürülürken şiddete mesafe alınmasını hatırlatmanın nesi yanlış? Yanlışsa bunun alternatifi nedir? Şiddeti desteklemek mi?
Tam da bu yüzden Kürtlerin hak ve özgürlüklerini silahla değil, Meclis’te yani sivil alanda çözüleceğini ve bu sürece katkı yapmanın daha önemli olduğunu ifade ediyorum. HDP’nin PKK’ya mesafe alması gerektiği görüşüm bu nedenledir. Çünkü şiddet ve silahın olduğu yerde sivil siyaset ve sivil alan kaybetmektedir.
Kürt sorununa bakışım da budur. Kürt sorunun çözümünün terör ve şiddetle hele hele sivillere yönelik şiddetle olacağına inanmadım ve inanmıyorum da. Eleştirel baktığım konu, sivil siyasetin –zorluğunun farkında olarak- şiddet konusunda kendisine alan açamaması.
Çünkü şiddet varsa siyaset yoktur. Ve siyaset, her türlü şiddete mesafe almaktır. …
Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda önceliğimiz sivil alanın genişletilmesi, siyasi alanın kendi alanının korumasıdır. Bunun dışında her öncelik lükstür.
Çözüm sivil alanın yani siyasi alanın genişletilmesinde. Ve bu alanın parçası olan tüm sivil bireylerin, siyasi partilerin bu alanın parçası olmasından yanayım.
Ve son olarak bir kimliğin salt mağdur edildiği için fetişleştirilmesinden, eleştirel dokunulmazlık kazanmasından yana değilim. Yoksa öz eleştiriden kaçmak için “her dönem ve konjonktürde” mazeret bulmaktan kolay şey yoktur.
Sonuçta ülkede Kürtler ve diğer ötekiler her dönem bir şekilde baskı altında. Bu baskı altında olma hali, kendine eleştirel bakmayı erteledikçe siyaseten işlevsizleşme kaçınılmaz oluyor. Yaşadığımız tam da bu.”
Bu görüşleri ne ilk kez ben dile getirdim, ne de şimdi son kez dile getiriliyor. Bizimkisi dışarıdandı ama Demirtaş HDP eş genel başkanı olarak “içeriden” eleştiriyor. Ve bütün bunlar haklı özeleştiriler, haklı tespitler…
Bu görüşleri ne ilk ben dile getirdim ne de şimdi son kez dile getiriliyor. Başka yazarlar da benzer eleştirileri yaptılar. Bütün bu yazıları “dışarıdan” diyerek yok sayılması açık bir siyasetsizliktir. Bizimkisi dışarıdan ama Demirtaş HDP’nin eski eş başkanı olarak “içeriden” eleştiriyor, tespitler yapıyor. Ve bütün bunlar haklı eleştiri ve tespitler.
Evet her eleştiri iyidir, yeter ki ders alınabilsin, eleştirenin kimliğine, siyasi pozisyonuna bakılmasın.
Sonuçta eğer Türkiye’
de siyasetin alanının genişlemesi, demokrasi, özgürlük ve adaletin yeniden hayat bulması isteniyorsa bu ancak siyasi iktidar bloku ve devletin ötekileştirdiği tüm kesimlerin amasız/fakatsız “
demokrasi” ortak keseninde buluşması ile mümkün olabilir.
Muhalefetin de, muhalefet içindeki partilerin de, HDP’nin de bundan kaçma şansı yok.