Helâlleşmek sorumluluk, cesaret ve dayanıklılık istiyor. Öyle çekici bir söylem ki, alkışların tufanı arasında yolunuzu kaybedebilir ve yeni günahlara açılabilirsiniz. Kimse ne kendini ne de ahaliyi kırsın.
Kemal Bey helâlleşelim çağrısını, 16 Kasım 2021 tarihli Meclis grup toplantısında halka hitaben okuduğu mektupla biraz daha somutlaştırdı. Çıktığı yolculuğun kıymetli olduğunu ve diğer kesimlerce tahkim edilirse müzakere, muhasebe ve mütarekeye kapı aralayacağını, bizleri ihtiyaç ve arzu duyduğumuz toplumsal uzlaşıya, barışa ve yeni bir nizama götürebileceğini, önceki iki yazımda dile getirmeye çalıştım.
Son bir hafta boyunca yapılan helâlleşme tartışmaları ise ciddi bir soruyu gündeme getirdi. Helâlleşmenin ete kemiğe bürünebilmesi, samimi olarak tartışılabilmesi ve toplumsal kesimler tarafından ciddiye alınabilmesi, benimsenebilmesi için neler yapılabilir? Cevaba giden yola dair iki fotoğraf düştü önüme geçen gün. Aslında sadece önüme değil içime de düştü. Biri Kemal Bey ve eşi Selvi Hanım’ın ellerinde poşetlerle pazardan dönerken arkalarından çekilmişti. Diğeri ise, Selvi Hanım’ı evinde, mutfak masasına gazete kâğıdı sermiş, yeşillikleri ayıklarken resmediyordu.
Kişisel özellikleri, fıtratı ve son yıllarda sarf ettiği emek düşünüldüğünde, toplumun ve devletin aradığı cumhurbaşkanı adayı olduğu konusunda hemen hemen her kesimin mutabık kaldığı, buna dair payeler biçtiği, lakin cümlelerinin sonunu “Ama Alevi be kardeşim, bunu istismar ederler…” diyerek noktaladığı sayısız sahne geldi aklıma.
Sahi gerçekten durum böyle mi? Yoksa bu da pek çokları gibi kimilerinin işine gelen bir ezberden ibaret mi? Bu ezberi tekrar etmek yerine, helâlleşmeye ve yüzleşmeye buradan başlayamaz mıyız? Zira herkesin ilk hesaplaşması gereken taraf kendisi değil mi? Belki de tutunduğumuz kimi kimliklerin toprağını havalandırmadığımız içindir ki toplumsal olarak kök salamıyoruz coğrafyamıza.
İki sene evvel Diyarbakır’da bir kahvede sohbet ettiğim bir yaşlı amca demişti ki: “Oğlum keşke bu açılım mıdır, ne merettir hiç olmasaydı. Ayaklarımızı yerden kesip göğe yükselttiler, kuşlar gibi özgür olacağımızı sandık. Sonra bizi o yükseklikten alıp öyle bir yere çaldılar ki... Çaldıkları keşke sadece bedenimiz olsaydı, elimizde bir umudumuz vardı bunca zaman. İşte onu da çaldılar.”
Hafızası, kalbi ve hatta bedeni yaralı yurttaşa bu acıların bir benzerini daha yaşatmaya hakkımız yok. Kimsede takat kalmadı. Böylesi bir vebalin telafisi mümkün değil.
Helâlleşmek sorumluluk, cesaret ve dayanıklılık istiyor. Öyle çekici bir söylem ki, alkışların tufanı arasında yolunuzu kaybedebilir ve yeni günahlara açılabilirsiniz. Kimse ne kendini ne de ahaliyi kırsın. Bunun yolu, adımları bilinçle atmak, cümleleri kendimizden başkalarını gözeterek kurmaktan geçiyor.
Hafızası, kalbi ve hatta bedeni yaralı yurttaşa bu acıların bir benzerini daha yaşatmaya hakkımız yok. Kimsede takat kalmadı. Böylesi bir vebalin telafisi mümkün değil.
Kemal Bey tarihi mektubunda kendi mahallesinin faili olmadığı birçok acıyı da sahiplendi. Sadece toplumun farklı kesimlerini birbirleriyle değil, devleti de toplumla helâlleşmeye davet etti. Büyük mütareke için olmazsa olmaz bunlar. Maksadım kimsenin samimiyetini sorgulamak değil. Lakin hem helâlleşme çağrısının hem de o fotoğrafların bende bıraktığı bazı izleri aktarmak istiyorum. Üç temel husus vardı mektupta.
Birincisi, "Helâlleşme ile hukuku karıştıranlar oldu. Helâlleşmek yüzleşmek, barışabilmek, devam edebilmek demektir. Bunu yarası olan topluluklarla yapacağız. Başka kim ne suç işlediyse onun karşılığı hukuktur. Hukukla helâlleşmeyi karıştırmamak lazım”.
Toplumsal uzlaşı olmadan halleşme, helâlleşme yaşanmadan, intikam hisleriyle hareket edildiğinde mahkeme salonlarının adalet dağıtmayıp zulüm saçtığına sayısız kez şahit olduk. Ama elbette bu demek değil ki acılarımız, yaralarımız derinken bunların hesabını helâlleşme içerisinde öğüteceğiz. Hukuka yapılan vurgu bu anlamda mühim. Adil düzene dair mesaj veriyor.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasının Türkiye’ye maliyeti ortada. Madem Ahmet Kaya’dan bahsediyoruz, onun hakkı üzerimizde kaldı, helâlleşmek mümkün değil ama Selahattin Demirtaş ve arkadaşları hâlâ ayakta, hâlâ zulme maruz kalıyor.
İkincisi, "Ne stratejisi! Ben gelecekte memleketin çocuklarının ardımdan bu ülkeyi barıştırdığımı söylemelerini istiyorum. Hangi strateji çocuklarımızın geleceğinden daha önemli?".
Bu cümleler mektubun belki de en önemli kısmı. Çünkü büyük bir iddiayı dile getiriyor. Kişisel hesaplara veya kapalı kapılar ardında ki iktidar kavgalarına ya da ucuz siyasi manevralara prim vermeyeceğini söylüyor. Peki, yapabilecek mi Kemal Bey?
Mesela faşizmin dili ile konuşan, popülist, şovenist ve insanlık dışı argümanlarını mültecilere ve kadınlara dair yaptığı açıklamalarla sürdüren partinizin Bolu Belediye Başkanı’nı ihraç etmek için neyi bekliyorsunuz? Neden sessizsiniz? Mülteci karşıtlarından alabileceğiniz oyu mu düşünüyorsunuz, yoksa bahse konu şahsın Muharrem İnce’nin partisine geçmesinden mi endişe ediyorsunuz? Eğer bu iki husus söz konusuysa, olmadığını iddia ettiğiniz stratejiye daha en başından teslim olmuş olmuyor musunuz?
Üçüncüsü ise "28 Şubatçıların açtığı yaralarla, ikna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımızla, Roboski ile helalleşeceğiz. Sivas, Kahramanmaraş mağdurlarıyla helalleşeceğiz. Diyarbakır hapishanesi mahkûmlarıyla helalleşeceğiz. Mahalleleri gasp edilip sürülen romanlarla helalleşeceğiz. Varlık vergileri altında inim inim inleyen azınlıklar, 6-7 Eylül olaylarının mağdurlarıyla helalleşeceğiz. Mahkemelerde süründürülen askerlerimiz ve aileleri ile helalleşeceğiz. Bugün Londra'ya göç etmiş en parlak beyinlerimiz ile helalleşeceğiz. Ali İsmail Korkmaz'ın ailesi ile Soma ile helalleşeceğiz. Darbeciler tarafından bir sağdan bir soldan gencecik çocuklarımız asıldı bu ülkede o insanlarımızla helalleşeceğiz. 9 yaşındaki Oğuz Arda Sel'i kaybeden ve mahkemelerde süründürülen Mısra Öz ile helalleşeceğiz, Ahmet Kaya ile helalleşeceğiz.”
Mesela faşizmin dili ile konuşan, popülist, şovenist ve insanlık dışı argümanlarını mültecilere ve kadınlara dair yaptığı açıklamalarla sürdüren partinizin Bolu Belediye Başkanı’nı ihraç etmek için neyi bekliyorsunuz?
Müesses nizamın seslerini makamında ağırlayan, ona hediyeler veren ve böylece zihniyet yapısının müşterekliğini ortaya koyan partinizin Edirne Büyükşehir Belediye Başkanı hakkında bu zamana kadar herhangi bir işlem yaptınız mı? Yapacak mısınız? Böyle mi helalleşeceğiz?
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş. Milletin ağzı yanmadı yüreği kavruldu. Kemal Bey’in “Bize nasip oldu” dediği şey, kırk kere düşünüp öyle giymeniz gereken ateşten bir gömlek, devasa bir sorumluluk. Yükselen alkışların serinliğinde sırtlaması kolay gelebilir ama işin aslı da vasfı da öyle değil.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasındaki gaflet halinin Türkiye’ye maliyeti ortada. Madem Ahmet Kaya’dan bahsediyoruz. Onun hakkı üzerimizde kaldı, helâlleşmek mümkün değil ama Selahattin Demirtaş ve arkadaşları hâlâ ayakta, hâlâ zulme maruz kalıyor. Kaya’dan helâllik alamayız ama Demirtaş ve arkadaşlarından alabiliriz. Bunun yolu da HDP’nin kapatılmasına karşı durmak, HDP ile göz hizasında konuşabilecek cesareti gösterebilmekten geçiyor. Uzaktan mı helâllik isteyeceğiz?
Deniz Poyraz’ın annesine taziye ziyaretinde bulunamadınız. Zor olacak Kemal Bey. Elbette tezkereye yüksek sesle “Hayır” demenizin bir milat olduğunu görüyorum. Umarım istikamet hep bu minvalde olur.
Roboski ile helâlleşmekten, yöreyi ziyaret etmekten bahsediyorsunuz ama daha geçenlerde vahşice katledilen Deniz Poyraz’a sahip çıkamadınız. Onun acılı annesine taziye ziyaretinde bulunamadınız. Zor olacak Kemal Bey. Elbette tezkereye yüksek sesle “Hayır” demenizin bir milat olduğunu görüyorum. Umarım istikamet hep bu minvalde olur.
Tüm bunları hesap sorar bir dille yazmıyorum. Size karşı hesap vermesi, helallik istemesi gerekenlerden birisi de benim. Çünkü ben de daha düne kadar Alevi olmanız hasebiyle adaylığınız ile alakalı “Acaba kötü anlamda etkiler mi?” diye söylenenlerdendim. Fakat son birkaç hafta boyunca sizi izledikten sonra, bu endişeyi rasyonellik değil ama realite olarak gerekçelendiren arkadaşlara sormak isterim: Kimin realitesi bu?
Selahattin Demirtaş’ın sizi tahkim etmesi, ilk edenin o olması da ayrı bir önem arz ediyor. Ne diyor Demirtaş, “Halkımıza, tüm Türkiye toplumuna sözümüz olsun, biz de kendi hatalarımızla yüzleşecek ve hep birlikte helalleşeceğiz.” Öncelikli hesaplaşmayı kendimizle yaparsak helâlleşme de kolaylaşır. Örülen duvarlar yıkılır, kutuplaşmanın yarattığı buzullar erir.
Kibre karşı tevazünün, sefahate karşı sadeliğin, ayrıştırmaya karşı birlik ve beraberliğin galip gelmesi için hepimizin ihtiyacı olan, kendi suretimizi bir diğerinin yüzünde aramak. Helâlleşmek de bu olsa gerek.
Aday olur musunuz bilmem Kemal Bey. Lakin olmazsanız gerekçesi kesinlikle Alevi olmanız olmamalı. Bilakis, adaylığınızı ve kısmetse kazanmamızı daha da değerli kılacak olan Alevi kimliğiniz. Kibre karşı tevazünün, sefahate karşı sadeliğin, ayrıştırmaya karşı birlik ve beraberliğin galip gelmesi için hepimizin ihtiyacı olan, kendi suretimizi bir diğerinin yüzünde aramak. Helâlleşmek de bu olsa gerek.
Hakkınızı helâl edin Kemal Bey, hakkını helâl etsin Selahattin Abi…